24 Mayıs 2020 Pazar

Bireysel Öğretimin Önemli Bir Basamağı: Bilgisayar Destekli Öğretim

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/two-computer-flat-screen-monitors-turned-on-777001/

Yaşadığımız dünya, hayat hızla değişiyor. Değişen yaşam şartları bizi alışık olduğumuz hayattan daha farklı bir hayata doğru sürüklüyor. Teknoloji hızla gelişiyor ve hayatımızın tam merkezine oturuyor. Gelişen teknolojinin merkezini ise aslında bilgisayar ve bilgisayar programları oluşturuyor. Eğitimde ve diğer tüm alanlarda çağın gerisinde kalmama ve çağı yakalamak en önemli amaçlarımız arasında... Bunu sağlamak için en önemli yardımcımız ise bilgisayarlar ve bilgisayar destekli öğretimdir. Peki bilgisayar destekli öğretim nedir? Bu yazımızda BDÖ, yani başka bir deyişle, bilgisayar destekli öğretimi ele alacağız.

Eğitimde bilgisayarların kullanılmasıyla birlikte eğitim-öğretim uygulamaları farklı bir seviyeye ulaştı. Bilgisayar, eğitim-öğretim sürecinde öğretici, alıştırıcı ve uygulatıcı işlevlerini üstlenmiş, aynı zamanda da sanal ya da yapay ortamlar oluşturarak bir olayın benzerini canlandırıcı işlevini üstlenmiştir. Başka bir deyişle bilgisayarda benzetişim yoluyla gerçeğe yakın ortamlar oluşturularak gerçek hayatta gerçekleştirilmesi çok zor ve maliyetli etkinliklerin kullanıcılarla buluşması sağlanır. Bilgisayar destekli öğretim ile çoklu öğrenme ortamı sağlanarak öğrenilenlerin daha kalıcı hale gelmesi sağlanır. BDÖ, göze ve kulağa hitap ederek etkili bir öğretim ortamının oluşturulmasına katkı sağlar. Bu öğretim sürecinde renkli, hareketli, canlı, insanın ilgisini çeken animasyonlu içerikler hazırlanarak öğrenenlerin hem sıkılmadan hem de etkili bir şekilde öğrenmesine imkân verilir. Bireysel öğretim denince akla gelenlerden olan bilgisayar destekli öğretim genel anlamda öğrencinin öğrenmesine ve başarısına olumlu yönde etki yapar. Ancak bu konuda şunu iyi bilmemiz gerekiyor: Bilgisayar kesinlikle öğretmenin yerine geçen bir araç değildir. Eğitim-öğretim sürecinde öğretmene yardımcı olan, öğretimi tamamlayıcı bir destek aracıdır.

Eğitim-Öğretim Sürecinde Neden Bilgisayarı Kullanmalıyız? 

1) Öğretmene sınıfa hakimiyet konusunda ve ders anlatımında büyük bir kolaylık sağlar. Bilgisayar aracılığıyla öğrencilere sunulan materyaller ilgi çekici olduğu için öğretmen sınıfa hakimiyet ve ders anlatma konusunda sıkıntı çekmez.

2) Bilgisayar, öğretmene ölçme ve değerlendirme konusunda kolaylık sağlar.

3) Bazı materyalleri maalesef sınıfa getirme imkânımız olmuyor. İşte tam da burada bilgisayar devreye giriyor. Bilgisayar bir internet ağı aracılığıyla sınıf veya laboratuvar ortamına getirme imkânımız olmayan materyalleri öğrenciye sunabilme imkânını bizlere sunar.

4) Bilgisayar ortamında word, power point, excel vb. programlar yoluyla elde ettiğimiz bilgileri kaydetme olanağı buluruz. Bilgisayar, kaydettiğimiz, depoladığımız bilgilere, belgelere ve klasörlere istediğimiz zaman ulaşabilme olanağı tanır.

5) Bilgisayar, tekrar ve alıştırmalarda, problem çözme yollarının öğretiminde, kavramlara ve ilkelere ulaşma yollarının öğretiminde, deneylerde ve benzetimlerde yaygın olarak kullanılır.

Bilgisayar Destekli Öğretim Sürecinde Uygulanan Programlar: 

Bu programlar; alıştırma ve tekrar, birebir öğretim, problem çözme, benzetim, sınama/değerlendirme ve eğitsel oyundur. Şimdi bu programlara kısaca bir göz atalım:

1) Alıştırma ve tekrar: Öğrencilerin çeşitli çalışma kağıtları ve testler yoluyla öğrendiklerini tekrar etmesine ve öğrenilenlerin kalıcı olmasına yönelik yapılan çalışmalardır. Öğrenciler bilgisayar ortamında hazırlanan çalışma kağıtları ve testler yoluyla öğrendiklerini tekrar etme olanağı bulurlar. Bu yolla öğrenilenlerin kalıcı hale getirilmesi amaçlanır.

2) Birebir Öğretim: Öğrenme-öğretme sürecinde bazen istemediğimiz durumlarla karşı karşıya kalabiliriz. Bu istenmeyen durumlar; öğrenmenin gerçekleşmemesi ve öğrencinin çeşitli sebeplerle dersi kaçırmasıdır. İşte bu durumlarda bilgisayar aracılığıyla öğrencilere birebir çalışma olanağı verilir.

3) Problem Çözme: Öğrencilere sanal ortamda çeşitli problemler sunulur ve öğrencilerin problemlere yönelik çözüm imkânlarını bulması sağlanır. Öğrenci bu programda problemlerin çözümüne yönelik bilgilere erişme olanağı bularak yeni bakış açıları kazanır.

4) Benzetim: Kimi durumları gerçek hayatta organize edemeyiz. Çünkü bu durumlar gerçekleştirilmesi zor, tehlikeli ve maliyetli işlerdir. İşte bu durumlarda bilgisayar ortamında benzetim yoluyla çeşitli etkinlikler gerçekleştirebilir ve öğrencilere deneyim kazandırıp onları gerçek hayata hazırlayabiliriz.

5) Sınama/Değerlendirme: Öğrencinin yapmış olduğu çalışmalar belirli zaman aralıklarıyla kontrol edilir ve dönütler verilir.

6) Eğitsel Oyun: Bilgisayar ortamında eğlenceli eğitsel oyunlar yoluyla öğrencilerin kalıcı öğrenmeler elde etmesi sağlanır.

Bilgisayar destekli öğretim, öğrencilere kendi hızlarında öğrenebilme olanağı tanıyan, bireysel öğretimin önemli bir basamağı olan, öğrenci merkezli eğitimin gerçekleşmesine olanak tanıyan bir öğretim tekniğidir. Yazımızda da söylediğimiz gibi bilgisayar, öğretmenin yerine geçen bir araç değil, ona yardımcı olan bir destek aracıdır. Bunun bilincinde olup öğrenme-öğretme sürecini buna göre yapılandırmak ve bu sürecin her aşamasında bilgisayar destekli öğretimden faydalanmak hepimizin yararına olacaktır.

5 Ekim 2019 Cumartesi

Kalıcı Öğrenmeler İçin Araştırma-İnceleme Stratejisi


Eğitim-öğretim sürecinde hedeflere ulaşmak ve bilgi ve beceride çağı yakalayabilmek için öğrencilerin kalıcı öğrenmeler gerçekleştirmesi şarttır. Kalıcı öğrenmeler için en uygun strateji ise araştırma inceleme stratejisidir. 

John Dewey tarafından geliştirilen ve öğrenci merkezli bir strateji olan araştırma-inceleme stratejisi adından da anlaşılacağı üzere öğrenmelerin araştırmaya ve incelemeye dayalı olarak gerçekleştiği bir stratejidir. Bu stratejide amaç, öğrencilerin gerçek yaşam problemlerini problem çözme basamaklarını kullanarak çözmesidir. Başka bir deyişle bu strateji öğrenciyi yaşama hazırlar ve öğrenci yaşamı boyunca karşılaştığı problemleri çözmede izleyeceği yolu öğrenir.

Araştırma-inceleme stratejisinde seçilen problemler öğrencinin günlük hayatta karşılaşabileceği türden olmalı ve öğrencide merak uyandırmalıdır. Öğrencide merak uyandırmayan problemler dersin verimliliğini olumsuz bir şekilde etkiler.

Araştırma-inceleme stratejisi, sınıf içi ve sınıf dışı etkinliklere uygun bir stratejidir. Gezi, gözlem, proje, örnek olay, deney gibi yöntem ve tekniklere bu stratejide yer verilir ve kullanılan bu yöntem ve teknikler öğrencilerin kalıcı öğrenmeler elde etmesinde büyük rol oynar.

Öğretmenler bu stratejide öğrencilere rehberlik eder. Öğrenciler ise bu stratejide aktiftir. Aktif oldukları için de kalıcı öğrenmeler elde ederler. Araştırma-inceleme stratejisi bireye analitik düşünme becerisini ve bilimsel düşünme alışkanlığını kazandırır.

Araştırma-inceleme stratejisinin sınırlılıkları da vardır. Bu strateji uzun zaman alabilir ve maliyetli olabilir. Öğretmen bu stratejide dersin ve konunun sınırlarını iyi çizmelidir. Aksi takdirde hedeften sapmalar görülebilir. Her yaş düzeyi ve her konunun öğretimi için uygun değildir.

Araştırma-İnceleme Stratejisinde Aşamalar 

1) Problemin farkına varma ve problemi sınırlama
2) Problemin çözümü için kaynak tarama ve bilgi toplama
3) Çözüm için hipotezler kurma
4) Hipotezleri test etmek için kanıt toplama ve uygun araç-gereçleri hazırlama
5) Hipotezlerin test edilmesi / çözüm yollarının uygulanması
6) Sonuca ulaşma ve ulaşılan sonucu değerlendirme

Değerli okurlarımız; kalıcı öğrenmeler elde edebilmek, bilimsel düşünme alışkanlığı kazanabilmek ve gerçek yaşam problemlerini çözebilmek için araştırma-inceleme stratejisi en uygun stratejidir. Biz de bunun bilincinde olarak bu yazımızda "kalıcı öğrenmeler için araştırma-inceleme stratejisi" konusunu ele aldık. Bir başka yazımızda görüşmek üzere. Herkese huzurlu, mutlu ve sağlıklı günler...

4 Eylül 2019 Çarşamba

Sözel/Dilsel Zekâya Sahip Olan İnsanların Özellikleri Nelerdir?

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/woman-reading-a-book-beside-the-window-1031588/

Zekâ konusunda geçmişten günümüze kadar birçok tanım yapılmıştır. Biz zekâyı kısa ve basit olarak şöyle tanımlayabiliriz: Zekâ, insanın problem çözme ve çeşitli alanlarda ürün ve performans koyma yeteneğidir. Biz zekâyı sadece sözel ve sayısal zekâdan ibaret göremeyiz. Zekâ, insanın spor, müzik, iletişim, doğa vb. alanlarda ortaya koyduğu ürün ve performansları kapsayan bir kavramdır. Gardner'ın geliştirdiği çoklu zekâ kuramına göre her insan sekiz zekâ alanı ile doğar. Bu zekâ alanlarından birisi de sözel/dilsel zekâdır. Biz de bu yazımızda "Sözel/dilsel zekâya sahip olan insanların özellikleri nelerdir?" sorusuna cevap aramaya çalışacağız.

Sözel/Dilsel Zekâ Neyi İfade Eder ve Bu Zekâya Sahip Olan İnsanların Özellikleri Nelerdir?

-Sözel/dilsel zekâ, insanın, sözcükleri yazılı veya sözlü olarak etkin kullanma becerisini ifade eden bir zekâ alanıdır.

-Sözel/dilsel zekâsı gelişmiş bir birey, anlama ve anlatma tekniklerini etkin bir şekilde kullanır. Dinleme ve okuma becerileri anlama tekniklerini; konuşma ve yazma becerileri ise anlatma tekniklerini oluşturur. Birey, okuyarak ve dinleyerek söz varlığını geliştirir. Konuşma ve yazma becerileri vasıtasıyla da duygularını ve düşüncelerini diğer bireylere aktarır. Bu zekâ alanı gelişmiş olan bireyler, duygularını ve düşüncelerini çok iyi ifade ettikleri için konuşmalarında ikna edicidirler.

-Bu zekâsı baskın olan bireylerin kelimelerle arası çok iyidir. Kelime oyunlarında başarılı olan bu bireyler, aynı zamanda tekerleme yazma ve söyleme konusunda da üstün başarı gösterirler.

-Şiir, roman, öykü, deneme vb. edebi türler çerçevesinde kaleme alınmış eserleri okumayı severler ve bu türler çerçevesinde yazmayı da severler.

-Okuduklarını anlamakta zorluk çekmezler.

-Farklı diller öğrenme konusunda başarılıdırlar.

-Okuma veya dinleme metinlerinde veya günlük hayatta insanların konuşmalarında geçen kapalı anlamlar içeren ifadeleri rahatlıkla çözümleyebilirler ve bu ifadelerin hangi anlamlara geldiğini tespit edebilirler.

-Dil içerisinde farklı dil ve ifade yapıları oluşturabilirler.

-Espri yapma ve söz sanatlarını kullanma konusunda başarılıdırlar.

Sözel/Dilsel Zekâmızı Nasıl Geliştirebiliriz?

-Öncelikle türü ne olursa olsun kitaplarla aramız iyi olmalı. Başka bir deyişle kitaplarla içli dışlı olmalıyız. Bol bol okuyarak söz varlığımızı geliştirmeliyiz.

-Kitap okumanın yanında sözlük kullanma alışkanlığı da kazanmalıyız. Sözlük kullanarak bilmediğimiz sözcüklerin anlamlarını öğrenmeliyiz.

-Kelime oyunlarını içinde barındıran bulmacalar çözmeliyiz.

-Tekerleme yazma ve söyleme alıştırmaları yapmalıyız.

-Okuma ve dinleme metinlerinde ya da günlük hayatta diğer insanların konuşmalarında geçen ifadeler ve kavramlar üzerinde düşünüp bunların hangi anlamlara geldiğini araştırmalıyız.

-Günlük hayatta kullandığımız ya da bilimsel metinlerde karşımıza çıkan kelimelerin kökenleri konusunda araştırmalar yapabiliriz. Kelimelerin geçmişten günümüze doğru yaşadığı yapısal ve anlamsal değişiklikleri araştırabiliriz.


Değerli okurlarımız; günlük hayatımızda özellikle diğer insanlarla iletişim kurmada sözel/dilsel zekâ hayatî bir öneme sahiptir. Her insan az da olsa çok da olsa sözel zekâya sahiptir ve bu zekâ alanı çeşitli etkinliklerle geliştirilebilir. Yazımıza son verirken herkese mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler diliyoruz. 

2 Eylül 2019 Pazartesi

Buluş Yoluyla Öğretim Stratejisinin Avantajları ve Dezavantajları

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/ask-blackboard-chalk-board-chalkboard-356079/

Öğrenme-öğretme sürecinde önceden belirlenen hedeflere ulaşabilmek için çeşitli öğretim stratejileri uygulanır. Bu öğretim stratejilerinden birisi de günümüzün eğitim anlayışına uygun olan buluş yoluyla öğretim stratejisidir. Biz bu stratejiye kısaca buluş stratejisi de diyebiliriz.

Buluş yoluyla öğretim stratejisi, Bruner tarafından geliştirilmiştir. Öğrenci merkezli bir strateji olan buluş stratejisinde öğrenciler bilgileri hazır olarak almazlar; tam aksine eğitim-öğretim sürecinde adeta bir bilim adamı gibi sorgulayarak ve çalışarak bilgileri elde ederler.

Buluş yoluyla öğretim stratejisinde süreç bir problemle başlar. Bu stratejide seçilen problemin öğrencinin merak duygusunu en üst seviyede tutması önemlidir. Zaten bu stratejinin temel amacı öğrencilerin merak duygularını diri tutmaktır. Merak duygusu üst seviyede olan öğrenci derse karşı güdülenerek öğrenme sürecinde olumlu bir performans gösterir. Bu stratejide öğrenciler sürecin merkezindedir ve seçilen problem hakkında düşünerek bu probleme yönelik çözüm üretmeye çalışırlar. Bu stratejide önemli olan bir diğer nokta ise öğrencilere ulaşacakları sonuçların önceden söylenmemesidir. Çünkü yukarıda da söylediğimiz gibi öğrenci bu stratejide bir bilim adamı gibi sorgulayarak, sezgisel düşünme ve keşif yoluyla çözüm üretmeye ve sonuçlara ulaşmaya çalışır.

Kavrama ve daha üst düzey hedeflerin kazandırılmasında etkili olan buluş stratejisinde öğretmen süreci çok iyi planlamalıdır. Öğretmen, öğrencilerin birbirleriyle sürekli iletişim halinde olabileceği ortamlar oluşturmalı ve öğrencileri sezgisel düşünmeye teşvik etmelidir. Öğretmen süreç boyunca öğrencinin düşünsel sürecini yakından takip etmeli ve bu süreçte öğrencilere doğru ve yerinde sorular sorabilmelidir. Başka bir deyişle öğretmen, öğrencileri sorularla yönlendirmeli ve bu süreçte etkili bir rehber olabilmelidir.

Buluş Stratejisinin Avantajları

-Buluş stratejisi öğrenci merkezli bir strateji olduğundan öğrencilerin yaparak ve yaşayarak öğrenmelerine olanak sağlar ve bunun sonucunda da öğrencilerde kalıcı öğrenmelerin gerçekleşmesini sağlar.

-Öğrencilerin problem çözme becerilerini geliştirir.

-Öğrencilerin merak duygularını üst düzeye çıkararak derse ve konuya karşı güdülenmelerini sağlar. Güdülenme, eğitim-öğretim sürecinde başarıyı getiren unsurlardan birisidir.

-Bu stratejide iyi organize edilmiş bir öğretim süreci öğrenmeyi eğlenceli bir hale getirebilir.

-Buluş stratejisinde öğrencinin merak, sezgisel düşünme ve keşif yoluyla kendi kendine öğrenebileceği bir ortam oluşturulur. Başka bir deyişle bu strateji öğrenciye bireysel öğrenme imkânı sağlar.

-Öğrencilerin sorgulama, değerlendirme, analiz-sentez gibi üst düzey düşünme becerilerini geliştirir.

-Öğrencileri düşünmeye ve sorgulamaya sevk ederek öğrencinin zihinsel süreçler açısından belli bir disiplin kazanmasına yardım eder.

-Buluş stratejisinde öğrencilerin birbirleriyle etkileşim kurabilecekleri ortamlar oluşturulduğu için bu stratejinin öğrencilerin iletişim becerisini geliştirdiğini de söyleyebiliriz.

Buluş Stratejisinin Dezavantajları

-Günümüzün eğitim anlayışına uygun olan ve iyi uygulandığı zaman olumlu sonuçlar verebilen buluş stratejisini kalabalık sınıflarda uygulamak zordur.

-Süreç için gerekli olan materyaller çoğu zaman temin edilemeyebilir.

-Uygulaması uzun zaman alabilen bu strateji maliyetli olabilir.

-Her derste veya her konuda uygulanması mümkün olmayabilir. Her kazanıma uygun olmayabilir.

-Öğrencileri keşif yoluyla öğrenmeye sevk eden buluş stratejisinde her zaman öğrencilerin sonuca ulaşmaları mümkün olmayabilir.

-Öğrencilerin konuyla ilgili ön bilgileri yeterli değilse istenilen sonuçlar elde edilemez.

Değerli okurlarımız; bu yazımızda buluş yoluyla öğretim stratejisinin avantajları ve dezavantajları konusunu ele aldık. İlerleyen günlerde bir diğer öğretim stratejisi "araştırma-inceleme stratejisi"ne de sitemizde yer vereceğiz. Herkese mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler...



30 Ağustos 2019 Cuma

Sunuş Yoluyla Öğretim Stratejisinin Yararları ve Sınırlılıkları

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/composition-creativity-desk-education-207756/


David Ausubel tarafından geliştirilen ve öğretmen merkezli bir strateji olan sunuş yoluyla öğretim stratejisi eğitim-öğretim sürecinde sıklıkla kullanılan bir stratejidir. Bu stratejiye göre öğrenciler bilgileri keşfetmek yerine hazır olarak alırlar. 

Öğretmen, bu stratejinin merkezindedir. Öğretmen, bu stratejide içeriği anlamlı bir yapı bütünlüğüne getirerek öğrencilere etkili bir şekilde sunar. 

Sunuş yoluyla öğretim stratejisi kavramlar arası ilişkilerin kurulmasında etkili bir stratejidir. Kavramlar arası ilişkilerin kurulmasında da kavram haritaları önemli bir rol oynar. 

Bu stratejide öğretmen önce konuyla ilgili genel tanımları ve kavramları daha sonra da konuyla ilgili örnekleri ve ayrıntıları sunar. Yani başka bir deyişle öğretmen kavramdan örneğe, genelden özele doğru ilerler ve tümdengelim yoluyla ders işler. 

"Öğretim Stratejileri Nelerdir?" adlı yazımızı buradan okuyabilirsiniz. 

Sunuş Stratejisinin Yararları 

-Öğretmen tarafından uygulanması ekonomik ve kolay olan sunuş stratejisi, zamandan tasarruf sağlayan bir stratejidir. Bu strateji kısa sürede çok bilgi aktarımına imkân verir. 

-Bilgi düzeyindeki hedeflere ulaşmada uygun bir stratejidir. 

-Soyut kavramların açıklanmasında en etkili stratejidir. 

Öğrencilerin anlamlı öğrenmeyi gerçekleştirmelerini sağlar. Anlamlı öğrenme; öğretmen tarafından sunulan bilgilerin öğrenci tarafından ezberlenmemesi gerektiğini vurgulayan bir anlayıştır. 

Sunuş Stratejisinin Sınırlılıkları 

-Sunuş stratejisinin en büyük dezavantajı; öğrencilerin pasif dinleyen konumunda olmasıdır. Bu nedenle öğrenciler ezbere öğrenmeler gerçekleştirebilir. 

-Bu stratejide öğrencinin derse katılımı az olduğundan öğrenciler derste sıkılabilirler. 

-Yine öğrencinin derse katılımı az olduğundan öğrenilen bilgilerin kalıcı olması beklenemez. 

-Öğretmen merkezli bir strateji olduğundan öğrencilerin üretkenliğini azaltabilir. Öğrencilerin yaratıcı ve eleştirel düşünme becerilerini olumsuz yönde etkileyebilir. 

-Günümüz eğitim anlayışının en önemli amaçlarından birisi öğrencilerin bağımsız düşünmesini sağlamaktır. Sunuş yoluyla öğretim stratejisi eğitim-öğretim sürecinde öğrenciye fazla rol vermediğinden öğrencinin aktif olmasını ve bağımsız düşünmesini engelleyebilir. 

Değerli okurlarımız; bu yazımızda günümüzde sıklıkla kullanılan sunuş yoluyla öğretim stratejisinin yararları ve sınırlılıkları konusunu ele aldık. Bir başka yazımızda görüşmek üzere...

18 Ağustos 2019 Pazar

Çoklu Zekâ Kuramı Nedir?

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/colorful-color-play-concentration-54101/


Zekâ konusunda geçmişten günümüze birçok araştırma yapılmış ve çeşitli savlar ortaya konulmuştur. Bizim toplumumuzda da zekâ konusunda klasikleşmiş değerlendirmeler bulunmaktadır. Örneğin; kimimiz "Benim sayısal zekâm iyi veya kötü" kimimiz de "Benim sözel zekâm iyi veya kötü" şeklinde değerlendirmeler yapar. Yani başka bir deyişle biz genel olarak zekâyı sayısal ve sözel olarak ortaya konulan performanslar kapsamında tanımlarız. Ancak bu tanımlama çoklu zekâ kuramına göre yanlış bir tanımlamadır. Çünkü çoklu zekâ kuramına göre zekâ sadece sayısal veya sözel alanda performans ve ürün ortaya koymaktan ibaret değildir. Gardner'ın geliştirdiği bu kurama göre zekâ, bireyin farklı alanlarda performans ortaya koyma ve problemlerin üstesinden gelme yeteneğidir. Birey bu kurama göre spor, müzik, doğa, resim vb. birçok alanda zekâ bakımından performans ortaya koyar.

Zekâ konusunda geleneksel bakış açısının ürünü olan son derece dar kapsamlı bir tanım yapılmıştır. "Zekâ, dil ve matematik becerisidir." şeklindeki bu tanımlama zekâ kavramını anlatmaktan çok uzak bir tanımlamadır. Çoklu zekâ kuramının geliştirilmesiyle birlikte bu tanım geçerliliğini yitirmiştir.

Gardner'ın geliştirdiği bu kuramın savunduğu temel nokta; her insanın sekiz zekâ alanı ile doğduğu ve her insanda bu zekâ alanlarından değişik miktarlarda bulunduğudur. Örneğin; günlük hayatımızda şöyle bir tabir kullanırız: "Benim matematiksel zekâm sıfır." Bu değerlendirme bu kurama göre yanlış bir değerlendirmedir. Bir insanın matematiksel zekâsı iyi olmayabilir ancak bu durum o kişinin matematiksel zekâsının sıfır olduğu anlamına gelmez. Matematiksel zekâ az da olsa o kişide vardır ve bu durum diğer zekâ türleri için de geçerlidir.

Çoklu zekâ kuramında önemli olan öğrencinin güçlü olan zekâ alanlarını belirlemek ve bu zekâ alanlarını geliştirmeye yönelik etkinlikler tasarlamaktır. Mümkün olduğunca bütün zekâ alanlarını kapsayan öğretim ortamları düzenlemek eğitim-öğretim sürecinden alınacak verimi artıracaktır. Zaten bazı zekâ alanlarının etkinlik dışında bırakılması bu kurama uygun bir davranış değildir.

Çoklu zekâ kuramına göre her insan sahip olduğu zekâ alanları açısından birbirinden farklılık gösterir. Bu kurama göre insanlar bütün zekâ alanlarına sahip olarak dünyaya gelirler. Fakat bu zekâ alanlarından bir ya da birkaçı baskındır. Bütün zekâ türlerinin birbirleriyle dinamik bir ilişki içerisinde olduğu bu kurama göre zekâ türleri çeşitli etkinlikler yoluyla geliştirilebilir. Günlük hayatımızda yaptığımız en basit ve sıradan işlerde bile farklı zekâ türlerini kullanırız ancak çoğu zaman bu durumun farkında bile olmayız.

Çoklu zekâ kuramında yer alan sekiz zekâ türünü ise şöyle sıralayabiliriz:

-Sözel/Dilsel
-Matematiksel/Mantıksal
-Bedensel/Devinişsel/Kinestetik
-Görsel/Uzamsal
-Sosyal Zekâ
-Müziksel/Ritmik
-Öze Dönük/İçsel/Bireysel
-Doğa Zekâsı

Değerli okurlar; bu yazımızda "çoklu zekâ kuramı nedir?" sorusuna cevap aradık. İlerleyen süreçte çoklu zekâ kuramında yer alan sekiz zekâ türüne de sitemizde yer vereceğimizi bildirerek yazımızı bitiriyoruz. Herkese, mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler...



9 Ağustos 2019 Cuma

Öğretim Stratejileri Nelerdir?


Öğretim stratejileri, eğitim-öğretim sürecinde daha önceden belirlenen hedeflere ulaşmak açısından önemli bir yere sahiptir. Öğretim stratejileri sayesinde eğitim-öğretim sürecinin etkililiği ve verimliliği artar ve bu süreç düzenli bir biçimde yürütülür. Peki öğretim sürecinde bu denli önemli bir yere sahip olan öğretim stratejileri nelerdir? Bu soruya cevap arayalım: 

1) Sunuş Yoluyla Öğretim Stratejisi 

David Ausubel tarafından geliştirilen bu stratejiye göre öğrenciler bilgileri hazır olarak alırlar. Öğretmen merkezli olan bu stratejide bilgiler öğretmen tarafından organize edilerek öğrencilere sunulur. Eğer bir konunun işlenişinde öğretmen önce genel tanımlardan başlayıp örneklere ve ayrıntılara doğru gidiyorsa yani başka bir deyişle tümdengelim yöntemini kullanıyorsa bu derste sunuş stratejisi uygulanıyor demektir. 

2) Buluş Yoluyla Öğretim Stratejisi 

Bruner tarafından geliştirilen bu stratejiye göre öğrenciler bilgileri hazır olarak değil, bir bilim adamı gibi çalışarak, araştırarak ve sorgulayarak keşif yoluyla alırlar. Bu nedenle bu stratejinin diğer bir adı da "keşif yoluyla öğrenme"dir. Bu stratejide öğrencinin merakının diri tutulması öncelikli amaçlardan birisidir. Merak ve sezgisel düşünmenin önemli olduğu bu stratejide konuyla ilgili önce örnekler verilir sonra genel tanımlara geçilir. Yani örnekten kavrama doğru gidilir. Başka bir deyişle buluş stratejisinde tümevarım yönteminin uygulandığını söyleyebiliriz. 

3) Araştırma-İnceleme Stratejisi 

John Dewey tarafından geliştirilen bu stratejide amaç gerçek hayatta karşılaşılabilecek problemleri araştırma ve inceleme yoluyla problem çözme basamaklarını kullanarak çözebilmektir. Sınıf içi ve sınıf dışı etkinliklere uygun olan bu stratejinin bir diğer amacı da öğrencilere bilimsel düşünme becerisini kazandırmaktır. 

Değerli okurlar; bu yazımızda "öğretim stratejileri nelerdir?" sorusuna cevap aradık ve bu konuyu yüzeysel bir şekilde ele aldık. İlerleyen süreçte bu stratejileri ayrıntılı olarak ele alacağız. Lütfen takipte kalın :) 

Görsel Kaynak: slideplayer.biz.tr 

5 Ağustos 2019 Pazartesi

Öğretim İlkeleri Nelerdir? Öğretim İlkelerinin Eğitim-Öğretim Sürecindeki Yeri ve Önemi

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/letter-blocks-247819

Daha önceden belirlenmiş eğitim hedeflerine ulaşabilmek için, eğitim-öğretim sürecini daha verimli hale getirebilmek ve etkili kılmak için her yaş ve düzey için kabul görmüş uygulamalara öğretim ilkeleri denir.

Öğretim ilkeleri, öğretim yaşantılarının düzenlenmesi aşamasında ve her aşamada öğretmenlere rehberlik eder. Eğitim-öğretim sürecinin planlı yürütülmesine katkıda bulunur ve bu sürecin verimli ve etkili bir biçimde yürütülmesini sağlar.

Öğretim ilkeleri öğretmenlere rehberlik etmekle kalmayıp ders kitaplarının hazırlanmasında da konu alanı ve ölçme-değerlendirme uzmanlarının en temel yardımcısı olur. Konu alanı ve ölçme-değerlendirme uzmanları ders kitaplarının hazırlanmasında öğretim ilkelerini dikkate alır.

Öğretim ilkelerinin tanımını yaptıktan ve bu ilkelerin eğitim-öğretim sürecindeki yeri ve önemine kısaca değindikten sonra "öğretim ilkeleri nelerdir?" sorusuna cevap arayalım. Başlıca öğretim ilkeleri şunlardır:

1) Hedefe Uygunluk (Hedefe Görelik)

Eğitim doğrudan veya dolaylı olarak birçok faktörle etkileşim içindedir. Eğitimin etkileşim içinde bulunduğu faktörler birey, toplum, konu alanı ve hatta doğa özellikleridir. Eğitim süreci bireyin, toplumun, konu alanının ve doğanın özelliklerine göre düzenlenir ve bu düzenlemeler de önceden belirlenmiş hedeflere göre yapılır. Eğitim-öğretim sürecinde yapılan tüm faaliyetler hedefe uygun olmalıdır. Hedefler ise günlük yaşantıda kullanılabilir nitelikte olmalı ve bireyin ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilmelidir. Eğitim-öğretim sürecinde kullanılan strateji, yöntem ve teknikler belirlenen hedeflere uygun olmalıdır.

2) Öğrenciye Görelik (Düzeye Uygunluk)

Aynı yaş grubunda da olsalar öğrenciler psikolojik, zihinsel ve fizyolojik özellikler bakımından birbirlerinden farklıdırlar. Hiçbir öğrenci diğerine benzemez. Bireyler çalışma istek ve gayretleri bakımından, zeka düzeyleri ve ilgi-yetenek bakımından birbirlerinden farklı özellikler gösterirler. Bu nedenle eğitim-öğretim sürecinin düzenlenmesinde öğrencilerde görülen bireysel farklılıklar göz önünde tutulmalı ve düzenlemeler bu kritere yapılmalıdır.

3) Bilinenden Bilinmeyene

Günümüz eğitim anlayışında öğretilecek yeni bilgiler daha önceden öğrenilmiş eski bilgilerle ilişkilendirilerek bireye sunulur. Yeni bilgilerle eski bilgilerin ilişkilendirilmesi etkili ve kalıcı öğrenmeyi sağlar. Bu ilkeye göre öğretim sürecine öğrencilerin bildiklerinden başlanmalı, onların hazırbulunuşluk düzeyleri tespit edilmeli, daha sonra bilinmeyenlere yer verilmelidir. Örneğin; dersinde çarpma işlemini işleyen bir matematik öğretmeninin öğrencilere çarpma işlemini öğretirken toplama işleminden yararlanması bu ilkeye uygun hareket ettiğini gösterir.

4) Somuttan Soyuta

Bireyin zihinsel gelişimi somuttan soyuta doğrudur. İlkokul 1-3. sınıf öğrencileri için yapılan öğretim etkinliklerinin öğrencilerin duyu organlarına göre tasarlanması gerekir. Çünkü bu düzeydeki öğrenciler gözle görebildikleri, elle tutabildikleri nesneler yoluyla konuları öğrenebilmektedirler. Bu nedenle söz konusu konuya ilişkin somut nesne ve modeller sınıf ortamına getirilmeli, bu mümkün değilse konuya ilişkin nesnelerin fotoğrafları ya da bilgisayar ortamındaki tasarımları sınıf ortamında öğrencilere sunulmalıdır. Soyut konuların öğretiminde olabildiğince somutlaştırma yapmak öğretim sürecinden istenilen düzeyde verim alınmasını sağlar. Örneğin; dersinde güneş sistemini işleyen bir öğretmenin sınıf ortamına güneş sistemi modelini getirmesi ve dersi bu modele göre işlemesi somuttan soyuta ilkesine uygun bir uygulamadır.

5) Yakından Uzağa

Öğrencilerin yakın çevresine ve yaşadığı zamana ilgisi daha fazladır. Bu nedenle öğretim etkinlikleri düzenlenirken yakından uzağa doğru bir süreç izlenmelidir. Yakınlık hem yer hem de zaman açısından dikkate alınmalıdır. Örneğin; "Ülkemizi Tanıyalım" konusunu işleyen bir öğretmenin mahalle-semt-ilçe-il-bölge-ülke sıralamasına uyması yakından uzağa ilkesine göre yapılan bir uygulamadır. Öğretmen konuyu işlerken öğrencinin yakın çevresinden yani yaşadığı mahalleden başlamıştır. 

6) Kolaydan Zora (Basitten Karmaşığa) 

Bir öğretmen derste konuyu işlerken öğrenme konularını ön koşul ve aşamalılık ilkelerine göre işlemeli, konuları zorlukları açısından derecelendirmelidir. Öğretmen, konuların öğretiminde önce kolay ve giderek zorlaşan bilgilere doğru ilerleyen bir yol izlemelidir. Kolaydan-zora ilkesini uygulayan bir öğretmen hem öğrencilerin derse olan ilgilerini ve motivasyonlarını artırır hem de eğitim-öğretim sürecinden beklediği verimi alır. 

7) Açıklık (Ayanilik) 

Bu ilkeye göre öğretim ortamı ne kadar çok duyu organına hitap ederse o oranda kalıcı öğrenmeler gerçekleşir. Bu nedenle eğitim ortamları birden fazla duyu organına hitap edecek şekilde düzenlenmelidir. Bu ilkenin ikinci boyutu ise eğitim-öğretim sürecinde kullanılan dilin, kavramların açık ve net olmasıdır. Öğretmen dersini işlerken öğrencinin düzeyine uygun ifadeler kullanmalıdır. 

8) Hayatilik (Yaşama Yakınlık) 

Yaşama yakınlık ilkesi eğitim-öğretim sürecinde öğrencinin günlük hayatta işine yarayabilecek bilgilerin verilmesini ifade eder. Verilen bilgi günlük hayatta öğrencinin işine yaramalı, öğrenci edindiği bilgiyi günlük yaşamda kullanabilmelidir. Günümüz eğitim anlayışına göre eğitim yaşama hazırlıktan ziyade yaşamın bizzat kendisidir. Bu nedenle eğitim yaşamdan kopuk olmamalı, yaşama dönük olmalıdır. Ders işlenme sürecinde içerik ve etkinliklerdeki örnekler günlük hayatın içinden seçilmelidir. 

9) Ekonomiklik 

Bu ilkeyi "bir taşla iki kuş vurmak" deyimi en iyi açıklayan deyimdir. En az enerjiyle, en az maliyetle en yüksek kazanca ve verime ulaşmayı ifade eder. Bir araç-gereçle, bir yöntem ve teknikle, bir etkinlikle birden fazla kazanıma ulaşmak ekonomiklik ilkesini ifade eder. 

10) Güncellik (Aktüalite) 

Bu ilke ders konularıyla güncel olayların ilişkilendirilmesini sağlayan ilkedir. Konular güncel olay ve sorunlarla ilişkilendirilerek anlatılır. Öğrencilerin ülkemizde ve dünyada yaşanan olaylara ilgi duymasını sağlar. Öğrenme konularını güncel olaylarla ilişkilendirebilen öğrenciler etkili ve kalıcı öğrenmeler elde ederler. Dersinde "göç" konusunu işleyen bir öğretmenin Suriye'deki iç savaş nedeniyle ülkemize yapılan göçleri örnek göstermesi güncellik ilkesine örnektir. Ayrıca derslerde belirli gün ve haftaların ve yerel kurtuluş günlerinin ele alınması da bu ilkeye örnektir. 

NOT: Hayatilik ilkesi ile güncellik ilkesi birbirine yakındır. Bu nedenle karıştırılmamalıdır. Hayatilik ilkesi öğretim sürecinde verilen bilgilerin günlük yaşamda kullanılabilir olmasını ifade ederken güncellik ilkesi ise öğretilecek bilgilerin güncel konularla ilişkilendirilerek anlatılmasını ifade eder. 

11) Bütünlük 

Bu ilkeye göre öğrenci, zihinsel, fiziksel ve psikolojik yönden bir bütündür. Öğrenci sadece bilgi boyutuyla değil, her yönüyle ele alınır. Öğrenci, zihinsel, fiziksel ve psikolojik yönden bir bütün olarak yetiştirilir ve geliştirilir. Bu ilke sadece bireyin bütünlüğünü değil bilginin bütünlüğünü de ön plana çıkarır. Örneğin; ilkokulda fen bilgisi ve sosyal bilgiler dersi ayrı ayrı değil bir bütün olarak hayat bilgisi adı altında işlenir. Bu uygulama bütünlük ilkesine göre yapılan bir uygulamadır.

12) Etkin Katılım, İş, Aktivite-Yaparak Yaşayarak Öğrenme

Geçmişte eğitim psikolojisi alanında yapılan çeşitli deneyler ve bilimsel araştırmaların da ortaya koyduğu gibi yaparak-yaşayarak öğrenme etkili ve kalıcı öğrenmeler açısından çok önemli bir yere sahiptir. Günümüz eğitim anlayışında öğrenciler sınıfta pasif dinleyen bir konumda olmamalı, öğretim ortamına etkin bir şekilde katılım göstermelidir. Öğrenci sorular sormalı, tartışmalara katılmalı, araştırmalı, olaylar ve bilgiler arasında çeşitli bağıntılar kurmalı ve bütün bunlar sonucunda bir sonuca ulaşabilmelidir. Eğitim ortamları öğrencilerin etkin katılabilecekleri şekilde düzenlenmelidir. Öğretmenler ise öğrencileri etkin katılıma teşvik etmelidir.

13) Sosyallik (Otoriteye İtaat ve Özgürlük) 

Eğitimin amaçlarından birisi de bireyin sosyalleşmesine katkıda bulunmaktır. Öğrenci sosyalleşme sürecinden geçerken bir yandan da kuralları öğrenir. Biz bunu otoriteye itaat olarak açıklayabiliriz. Bu ilkeye göre öğrenci öğretim ortamında sosyal olmalı, sosyal olurken de bir yandan kuralları öğrenmeli, kendi kararlarını verebilmeli, yani başka bir deyişle özgür iradesini kullanabilmeli, iş birliği içinde çalışabilmelidir.

14) Tümdengelim (Bütün-Parça-Bütün İlişkisi) 

Günümüz eğitim anlayışı daha çok tümevarım (parçadan bütüne doğru ilerleme) yöntemini teşvik etse de tümdengelim (bütünden parçaya) yöntemi de öğretim ilkeleri arasında yer alır ve bu ilke öğretim ortamında kullanılır. Bu ilkeye göre öğrenme konuları ana başlıklardan yani bütünden alt başlıklara (parçaya) ayrılarak düzenlenmelidir.

15) Transfer Edilebilme İlkesi 

Transfer; başlangıçta edinilen bilginin benzer, yeni durumlarda da kullanılabilmesini ifade eder. Örneğin; bir öğrenci matematik dersinde öğrendiği kuralları fizik dersinde de kullanırsa bu ilkeye uygun hareket etmiş olur.

Değerli okurlar; bu yazımızda "öğretim ilkeleri nelerdir?" sorusuna cevap aradık. Bir başka yazımızda görüşmek üzere...












27 Temmuz 2019 Cumartesi

Çocuğunuzun Tatilini Verimli Geçirmesini Sağlayacak Öneriler

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/action-activity-boy-children-296301/

Çocuk-genç-yaşlı demeden hepimizin yılın belirli dönemlerinde tatile ihtiyacı var. Modern yaşamın üstümüze yüklediği sorumluluklardandır çalışıp üretime katkıda bulunmak. Çünkü toplumlar çalışıp çabalayan bireylerin katkısıyla gelişip yükselirler. Bizler de bunun bilincinde olarak çalışır ve topluma katkı sağlamaya çalışırız. Toplum hayatında çocuklarımızın da belirli sorumlulukları vardır. Onların görevi ise derslerine düzenli olarak çalışıp kendilerini geleceğe hazırlamak. İşte bu güzel çocuklarımız bir yıl boyunca çalıştılar, çabaladılar, ödevlerini düzenli olarak yaptılar ve tatili fazlasıyla hak ettiler. Peki tam bu noktada insanın aklına şu sorular geliyor: Çocuğumuz tatilini nasıl geçirmeli? Tatilde yapılabilecek etkinlikler nelerdir? İsterseniz hemen bu sorulara cevap aramaya başlayalım.

Öncelikle tatilin bedeni ve zihni dinlendirmek için olduğunu unutmayalım. Bizler öyle bir plan yapmalıyız ki hem çocuklarımız eğlensin ve dinlensin hem de bütün bir yıl boyunca öğrendiklerini unutmasınlar ve kendilerini geliştirmeye devam etsinler. Bizim bu ölçütü dikkate alarak plan yapmamız şart. Unutmadan şunu da söyleyelim: Tatil planınızı çocuğunuzla birlikte yapın, onun da fikirlerini alın; onun fikirlerini almanız kendisini değerli hissetmesini sağlayacaktır. Gelelim önerimize... Günde bir saati geçmeyecek şekilde çocuğunuzun bir yıl boyunca öğrendiklerini unutmaması ve pekiştirmesi adına bir ders çalışma programı hazırlayabilirsiniz. Dikkat edin; bu program çocuğunuzun dinlenmesine engel olmamalı. Bu ders çalışma programında çocuğunuzun eksikliklerini belirleyip bu eksikliklere odaklanmanızda da fayda var. Peki günde bir saati geçmeyecek şekilde ders çalışma programını hazırladıktan sonra başka ne gibi etkinliklerde bulunabiliriz? Bunları da maddeler halinde anlatalım:

1) Günün belirli saatlerinde ailecek kitap okuma etkinliği yapabilirsiniz. Kitap okumak insana bilgi kazandırır, insanın ufkunu genişletir ve farklı kültürleri ve yaşam tarzlarını tanımasını sağlar. Kısacası kitap okumak sizi ve çocuğunuzu birçok yönden geliştirir.

2) Çocuğunuzla birlikte tiyatro ve sinemaya gidebilirsiniz. Ancak gideceğiniz oyunların ve filmlerin çocuğunuzun gelişimsel özelliklerine uygun olması şarttır. Yani başka bir deyişle bu konuda oldukça seçici olmanız lazım.

3) Günün uygun saatlerinde ya da haftada birkaç gün şehir hayatının sıkıcı ve tempolu hayatından uzak yerlerde aile olarak doğa yürüyüşlerine çıkabilirsiniz. Böylece çocuğunuz doğayı ders kitaplarından öğrenmek yerine gözlemleyerek öğrenir ve bu da çocuğunuzun gelişimine artı puan kazandırır.

4) Çocuğunuzla birlikte bulunduğunuz şehirdeki ya da -imkânınız varsa- çevre şehirlerdeki müzeleri ziyaret edebilirsiniz. Müze ziyaretleri sizin ve çocuğunuzun kültürel gelişimine büyük katkı sağlar.

5) Fazla olmamak kaydıyla planlı ve kontrollü bir şekilde çocuğunuza televizyon da izlettirebilirsiniz. Ancak televizyonda izlemesine izin verdiğiniz programların eğitici ve öğretici nitelikte olmasına dikkat etmenizde fayda var.

6) Çocuğunuzla birlikte onun zihin-kas koordinasyonunu (psikomotor gelişimini) destekleyecek oyunlar oynayabilirsiniz.

7) Uzmanlar genellikle çocukların tablet bilgisayar vb. teknolojik araçlarla uzun süre oynamasını önermez. Bu son derece doğru bir öneridir. Ancak sizler tablet bilgisayarınıza çocuğunuzun zihinsel gelişimini destekleyecek oyunlar ve uygulamalar yükleyerek çocuğunuzun bu oyunları oynamasına izin verebilirsiniz. Ancak yine söylüyoruz ki abartmadan, aşırıya kaçmadan, kontrollü bir şekilde oynamalarına izin verin.

8) Çocuğunuzu spor, resim, drama, müzik vb. kurslara da gönderebilirsiniz. Bu tür kurslar çocuğunuzun kişisel ve sosyal gelişimine katkıda bulunur.


Değerli okurlar; tatiller çocuğunuzun boş zaman geçirmesini sağlayan zaman dilimleri değildir. Bu nedenle çocuğunuzun tatilini verimli bir şekilde geçirmesini sağlamak sizlerin elinde. Herkese mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler...

23 Temmuz 2019 Salı

Üniversite ve Bölüm Tercihinde Dikkat Edilmesi Gerekenler

Dünyamız hızla değişiyor. Buna bağlı olarak yaşam tarzımız ve tercihlerimiz de değişiyor. Gelecek bilim ve teknolojide... Bilim, teknoloji, toplumsal ve konu alanındaki değişmeler ve gelişmeler tercihlerimizi etkiliyor ya da etkilemelidir de. Değerli Eğitim Antolojisi okurları; bugünkü yazımızda üniversite ve bölüm tercihinde dikkat edilmesi gerekenler konusu üzerinde duracağız.

YKS tercihlerinde üniversite ve bölüm tercihi yaparken işinizi baştan sıkı tutmanız gerek. Baştan savma, özensiz bir şekilde tercih yapmayın. İyi düşünün ve sağlıklı kararlar verin. Öncelikle hedefinizi iyi belirleyin. Hangi üniversite ya da hangi bölümü istiyorsunuz? Bu soruya bir cevabınız olsun ve bu doğrultuda iyi bir tercih yapmaya çalışın. Çevrenizin baskısıyla istemediğiniz, mutlu olamayacağınız üniversite ve bölümleri tercih listenize almayın.

Bilinçli bir tercih yapmalısınız. İstekli olduğunuz üniversite ve bölümleri seçerken diğer yandan da seçeceğiniz bölümün iş olanaklarını da araştırıp ona göre bir karar verin. "İş olanakları nasıl? Mezun olduğumda rahatlıkla iş bulabilir miyim?" sorularını göz önünde bulundurun ve bu sorulara cevap arayın. Eğer okumayı  istediğiniz bir bölümse ve iş olanakları da iyiyse hiç düşünmeden tercihinizi yapabilirsiniz.

Tercih yaparken seçtiğiniz üniversitenin niteliğini de göz önünde bulundurun. Zira özel sektörde çalışmak ve kariyer yapmak istiyorsanız hangi üniversiteden mezun olduğunuz işveren tarafından dikkate alınır ve işveren çoğu zaman bu ölçüte göre karar verir.

Tercih yapmadan önce zihninizde yerleşmek istediğiniz üniversite ve bölümleri belirlediniz. Şimdi sıra o üniversite ve bölümler hakkında araştırma yapmakta. Değerli okurlar; altını çizerek söylüyoruz ki yerleşmek istediğiniz üniversitelerin öğrencilere sağlayacağı imkânları iyice araştırın. Aynı şekilde okumak istediğiniz bölümü seçerken de göreceğiniz derslerin hangi dersler olduğunu ve bu derslerin hoşlanacağınız nitelikte olup olmadığını iyice araştırın. Tercihlerinizi buna göre sıralayın. Sadece puana bakarak tercih yapmayın. Konunun uzmanı rehber öğretmenlerden destek alarak bu süreci hatasız atlatmaya çalışın.

Değineceğimiz önemli konulardan birisi de şu: "Yerleşeyim de neresi olursa olsun!" düşüncesiyle kesinlikle hareket etmeyin. Bu tutum çok yanlış bir tutum. Bu düşünceyle hareket ettiğiniz takdirde yıllarınızın heba olması riskiyle karşı karşıya kalırsınız.

Tercih aralığını geniş tutmanızda fayda var. Tüm tercih haklarınızı kullanın. Kendinize alternatif üniversite ya da bölümler belirleyin. Tabii ki belirleyeceğiniz alternatif üniversite ya da bölümler ilgi alanlarınız dahilinde olsun. Tek bir üniversite ya da tek bir bölüme odaklanmayın.

Değerli adaylar; tercih yaparken hem ailenizle hem de konunun uzmanı rehber öğretmeninizle iş birliği içinde hareket edin ve onlarla sürekli iletişim halinde olun. Tercih yaparken sağlam ve gerçekçi kararlar almaya çalışın. Sırf aileniz istiyor diye istemediğiniz üniversite ya da bölümleri tercih etmeyin. Ailelerin de bu konuda oldukça duyarlı olması şart.

Tercih yaparken aldığınız puanın ne anlama geldiğini rehber öğretmeninizle birlikte iyice analiz edin. Puanınızı ve sıralamanızı puan türlerine göre değerlendirin.

Seçeceğiniz bölümün alan içi olup olmadığını tespit edin, kontenjan sayılarını da dikkate alarak tercih yapın. Bölümün özelliklerini en ince ayrıntısına kadar araştırın. Daha önce o üniversite ve bölümde okumuş bir tanıdığınız varsa o kişiden bilgi almaya çalışın ya da internette güvenilir kaynaklardan kapsamlı bir araştırma yapın.

Değerli okurlar ve üniversite adayları; devir bilgi, bilim ve teknoloji devri... Tercihlerinizi yaparken bu faktörü de göz önünde bulndurun. Öngörülere göre yapay zekânın önemli bir yer tutacağı bir gelecek bizleri bekliyor. Eğer bilime, teknolojiye meraklıysanız ve bu alanda kariyer yapmak istiyorsanız programlarına yapay zekâyı dahil eden üniversiteleri tercih edin.

Yazımızı bitirmeden önce şu konuya da değinelim: Geleceğin mesleklerine odaklanmak yerine mesleklerin geleceğine odaklanın. Mesleklerin geleceğini araştırıp bu doğrultuda tercihlerinizi yapmalısınız. Seçim sizin, karar sizin. Önermesi bizden, uygulaması sizden. Herkese huzur ve mutlulukla dolu sağlıklı günler...


20 Temmuz 2019 Cumartesi

Birincil Bilgi Kaynakları Nelerdir?



Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/text-on-shelf-256417/

Yapılandırmacı yaklaşım; bilginin tekrarını değil, transferini ve yeniden yapılandırılmasını savunan günümüzün eğitim anlayışıdır. Bu yaklaşıma göre; öğretmen bilgiyi öğrenciye doğrudan sunmaz; öğrenci bilgiyi kendi çabalarıyla elde eder. Öğrenci bilgiye ulaşmak için araştırır, sorular sorar, sorgular, tartışır. Yapılandırmacı yaklaşım öğrencinin öğretim ortamına aktif bir şekilde katılımını teşvik eden bir yaklaşımdır.

Yapılandırmacı yaklaşım; öğretmenin öğrenciye doğrudan bilgi sunduğu, ikincil bilgi kaynaklarına ulaşmayı teşvik ettiği, öğrencilerin düşüncelerini dikkate almadığı, öğrenciye aktif katılım sağlamadığı gerekçesiyle geleneksel öğretim anlayışını reddeden bir yaklaşımdır. Yapılandırmacı anlayışa göre öğretim ortamı demokratik bir ortamdır ve bu demokratik ortamda öğretmen öğrencilerin de görüşünü alır ve kararlar birlikte verilir.

Yapılandırmacı yaklaşımda hazır bilgiye yer yoktur ve bu yaklaşımın temel amacı ise öğrencilere gerçek yaşam deneyimleri kazandırmaktır. Yapılandırmacı yaklaşım bu amacına ulaşabilmek için öğrencileri birincil bilgi kaynaklarına ulaşmayı teşvik eder. Bu yaklaşıma göre öğrenci bilgiyi birincil bilgi kaynaklarından öğrenmelidir. Peki birincil bilgi kaynakları nelerdir?

Birincil bilgi kaynakları, öğrencinin doğrudan kendi yaşantısı yoluyla elde ettiği başka bir deyişle gerçek yaşam deneyimleriyle elde ettiği verilerdir. Gerçek modeller, deneyler, gözlem, görüşme vb. kaynaklar birincil bilgi kaynaklarını oluşturur.

Birincil bilgi kaynaklarıyla öğrenmeye ilişkin örnekler:

-Ay'ın evrelerini ders kitabından öğrenmek yerine gözlemleyerek öğrenme (Gözlem yoluyla öğrenme kalıcı bir öğrenme sağlar.)

-Öğrencinin peri bacalarını ders kitabından veya başka materyallerden değil bizzat peri bacalarının bulunduğu yere gidip öğrenmesi, tanıması (Öğretmen gerekli izinleri aldıktan sonra o bölgeye gezi düzenleyebilir.)

-Derste yaprak türlerini işleyen bir öğretmenin yaprak türlerini ders kitabından veya başka materyallerden göstermek yerine öğrencilerini dışarı çıkarıp söz konusu yaprak türlerini öğrencilerine doğal ortamda gösterip tanıtması ya da onlardan yaprak toplamalarını istemesi

-"Vücudumuzu Tanıyalım" ünitesini işleyen bir öğretmenin bu üniteyi sözel bilgilerle işlemek yerine bir insan vücudu modeli üzerinde işlemesi

-Göstermeye bağlı edebi metinlerden tiyatro türünü işleyen bir öğretmenin bu konuyu kitaptan veya başka materyallerden işlemeyip bizzat uygulamaya dayalı işlemesi (Sınıfça tiyatro etkinliği düzenlenir. Tüm öğrencilerin aktif katılımı sağlanır. Böylece öğrenciler yaparak-yaşayarak öğrenme yoluyla tiyatroya dair terimleri ve bu türün başlıca özelliklerini öğrenir.)

Örneklerden de görüleceği üzere yapılandırmacı yaklaşımda gözlem, gezi, gerçek modeller ve sürece aktif katılım yoluyla birincil bilgi kaynakları üzerinden öğrencilere çeşitli bilgiler ve beceriler kazandırılır, etkili ve kalıcı öğrenmelerin kapısı aralanır. Birincil bilgi kaynaklarından öğrenme bir nevi yaparak-yaşayarak öğrenmeye vurgu yapar.

Değerli okurlar; buraya kadar sizlere birincil bilgi kaynaklarından bahsettik. Bir de "ikincil bilgi kaynakları nedir?" sorusuna yanıt arayalım.

İkincil bilgi kaynakları; başka birileri tarafından oluşturulmuş, öğrenciye hazır olarak sunulan bilgileri ifade eder. Yani başka bir deyişle öğrencinin gerçek yaşam deneyimlerinden elde etmediği bilgilerdir. Ders kitapları bu tür kaynaklara en güzel örnektir.

Yazımızı bitirmeden önce "ders kitapları" konusunda kısa bir anekdotu sizlerle paylaşalım. Yazımızın son kısmından "Öğretim sürecinde ders kitapları kullanılmasın." diye bir sonuç çıkarılmasın. Ders kitapları eğitim-öğretim sürecinin merkezinde olan materyallerdir. Öğretim sürecinin olmazsa olmazıdır. Ders kitapları sadece tek başına etkili ve kalıcı öğrenme için yeterli değildir. Vurgulamak istediğimiz konu da budur.

Değerli okurlarımız; sizlere bu yazımızda yapılandırmacı yaklaşımdan ve bu yaklaşımın vazgeçilmez parçalarından olan birincil bilgi kaynaklarından bahsettik. "Birincil bilgi kaynakları nelerdir?" sorusuna cevap ararken bir yandan da ikincil bilgi kaynakları hakkında da kısa ve öz bilgi vermeye çalıştık. Yorumlarınızı bekler, okuduğunuz için de teşekkür ederiz.





26 Haziran 2019 Çarşamba

Eğitimde Program Geliştirmenin Temel Özellikleri

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/coffee-cup-mug-desk-5251/


Merhaba değerli okurlarımız. Bugünkü yazımızda eğitimde program geliştirmenin temel özellikleri üzerinde duracağız.

Bir ülkenin her alanda gelişebilmesi için o ülkede uygulanmakta olan eğitim sisteminin çağın gereklerine uygun bir şekilde yapılandırılması ve geliştirilmesi gerekir. Her ülkenin doktorlara, öğretmenlere, hukukçulara, sanatçılara, sporculara kısacası her meslek grubundan yetişmiş nitelikli insanlara ihtiyacı vardır. Bu saydığımız meslek gruplarının mensupları söz konusu ülkenin eğitim sisteminden çıkan insanlardır. Bu nedenle bizlerin eğitimde program geliştirme konusu üzerinde durmamız gerekir.

Program geliştirme, uygulanmakta olan programın yaşadığımız çağın ihtiyaç ve beklentilerine uygun hale getirilmesi için yapılan sistemli çalışmaların bütünü olarak tanımlanabilir. Program geliştirmede;

-Niçin öğretelim?
-Ne öğretelim?
-Nasıl öğretelim?
-Ne kadar öğrettik?

gibi sorulara yanıt aranır.

Program geliştirmeden kısaca söz ettikten sonra program geliştirmenin temel özelliklerinden de bahsedelim:

-Eğitim, doğrudan veya dolaylı olarak birçok faktörden etkilenir. Eğitimin doğasında bu vardır. Program geliştirme süreci eğitimi etkileyen her şeyle ilgili araştırma yapmayı gerektiren bir süreçtir.

-Bu süreç iş birliği gerektiren bir süreçtir. Ekip çalışmasını zorunlu kılar. Konunun ve ölçme-değerlendirme uzmanlarının koordineli bir şekilde çalışmasını gerektirir.

-Program geliştirme çalışmaları sürekli ve dinamik olan bir süreci içerisinde barındırır. Bilim ve teknolojide yaşanan gelişmelere, toplumsal gelişmelere ve konu alanlarındaki gelişmelere bağlı olarak yapılır. 

-Bu süreç araştırma-geliştirme sürecini içinde barındıran, ekonomik, siyasi ve sosyal yapı ile ilişkili olan, zamanla sınırlı tutulamayan bir süreçtir. Araştırmalar sonucunda elde edilen bulgulara göre eksiklikler giderilir ve program geliştirilmeye çalışılır. 

-Geliştirilen programlar bir yandan uygulanır; uygulanırken de geliştirilmeye devam edilir. Yani bu süreç uygulama ile iç içe olan bir süreçtir. 

-Bu süreç aşamalı bir süreçtir. Tasarlama (planlama), hazırlama, pilot deneme, değerlendirme ve düzenleme aşamalarından oluşur. 

-Program geliştirme süreci aynı zamanda bir karar verme sürecidir. Bu süreçte hedefler seçilir, içerik seçilir ve düzenlenir ve sonuçlar değerlendirilir. 

-Bu süreç sistematik olmayı gerektiren bir süreçtir. Hedef, içerik, eğitim durumları ve değerlendirmeden oluşan eğitim programı ögeleri arasında dinamik ilişkiler vardır. Bu nedenle ögelerin herhangi birinde meydana gelen değişiklikler diğerlerini de etkiler. 

-İletişim gerektiren bir süreçtir. Merkezden diğer kurumlara, diğer kurumlardan merkeze doğru iletişim gerektiren eşgüdümsel bir süreçtir. Geliştirme çalışmaları kesinlikle merkezden bağımsız yapılamaz. 

-Psikolojik, felsefi, tarihsel, toplumsal, ekonomik, bireysel ve konu alanı gibi kuramsal temellere dayalıdır. 

Değerli okurlarımız, bu yazımızda eğitimde program geliştirmenin temel özellikleri üzerinde durduk. Okuduğunuz için şimdiden teşekkür ederiz. 


13 Haziran 2019 Perşembe

Karne Alan Çocuğa Nasıl Davranılmalı?



Karne bütün bir dönem boyunca öğrencinin  gösterdiği akademik başarının bir belgesi niteliğindedir. Ancak şunu da belirtelim ki karne her şey demek değildir. Bunun bilincinde olan anne-baba ve öğrenciler karne dönemini sağlıklı bir şekilde atlatırlar. Değerli okurlarımız; bu yazımızda "karne başarısı", "karne başarısızlığı" ve "karne alan çocuğa nasıl davranılmalı?" konuları üzerinde duracağız. 

Eğitim-öğretimle içli dışlı olan çoğu kişinin de bildiği üzere başarıyı etkileyen tek faktör zekâ değildir. Zekâ dışında başarıyı etkileyen birçok faktör vardır. Eğer çocuğunuz kötü bir karne getirdiyse şu soruları kendinize sormanız gerekir: 

-Çocuğum çalışma alışkanlığını yeterince kazanabildi mi? 
-Çocuğuma evinde rahat bir ders çalışma ortamı sağlayabildim mi? 
-Çocuğumda sorumluluk duygusu var mı? Sorumluluk duygusu yeteri kadar yerleşmiş mi? 
-Çocuğumun ruhsal yönden durumu nasıl? Duygusal sorunlar yaşıyor mu?
-Çocuğumun hem oyun oynayabileceği hem de derslerine verimli bir şekilde çalışabileceği etkili bir ders planı var mıydı? 

Çocuğunuz kötü bir karne getirdiyse kesinlikle kendinize bu soruları sormalı ve kendinizi de sorgulamalısınız. Çocuğunuzla duygusal ve akademik yönden yeterince ilgilenmediyseniz, bu karne başarısızlığında sizin de payınız var demektir. O nedenle ebeveynler kendilerini de sorgulamalı ve kendilerinde bulunan eksiklikleri tespit edip buna göre hareket etmelidirler. 

Maalesef üzülerek belirtiyoruz ki karne başarısızlığını dünyanın sonuymuş gibi gören ve algılayan veliler var. Şunu unutmayın ki karne çocuğun tüm performansını yansıtmaz. Karne, akademik başarıyı gösteren bir belgedir. Bu nedenle karneye gereğinden çok fazla anlam yüklemeyin. Karne elbette önemlidir ancak çocuğunuzun ruh sağlığından daha önemli değildir. Hemen bu noktada aklımıza şu soru gelir: "Karne alan çocuğa nasıl davranılmalı ya da davranmalıyım?" İsterseniz maddeler halinde bu sorunun cevabını arayalım: 

1) Çocuğunuz kötü bir karne getirdiyse öncelikle çocuğunuzla doğru bir iletişim kurarak bu başarısızlığın nedenlerini çocuğunuzla birlikte tespit etmeye çalışın. Onunla birlikte eksikliklerini gidermesine yönelik verimli ve etkili bir çalışma programı hazırlayın. Tabii bu çalışma programını hazırlarken çocuğunuzun beklenti ve ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurun. Örneğin; çocuğunuzun oyun ve eğlence faaliyetlerini kısıtlamayın. Oyun ve eğlence faaliyetleri çocuğun ruhsal ve sosyal yönden gelişimini sağlar. 

2) Çocuğunuzu kayıtsız şartsız sevdiğinizi onlara hissettirin. "Annem ve babam beni sadece başarılı olduğumda sever." düşüncesinin çocuğunuzda yerleşmesine izin vermeyin. Koşulsuz sevgiyi hissetmeyen çocuk karne konusunda ve ileriki yaşamında başarıya bağlı yaşayıp olayları ve olguları başarılı olma kriterine göre değerlendireceği için sorunlar yaşayabilir. Karne başarısızlığı yaşayan çocuk ise böyle düşüneceği için bu hususta dürüst olmayan yöntemlere başvurabilir. Bu nedenle dikkatli olmakta fayda var. 

3) Kesinlikle sözel ve fiziksel şiddette bulunmayın. "Senden adam olmaz.", "Tembel, yaramaz" gibi ifadeler çocuğun benlik algısını olumsuz etkiler, ruh dünyasında yaralar açar. Sözel ve fiziksel şiddete uğrayan çocuğun özgüveni azalır ve kişilik gelişimi de olumsuz etkilenir. 

4) Karnedeki davranış notlarına da vurgu yapın. Çocuğunuz akademik anlamda başarılı olamayabilir ancak davranışsal anlamda öğretmeninin beğenisini kazanmışsa onu bu yönden takdir edin. Ancak daha sonra ders notlarına da dikkat çekin ve bu başarısızlığın nedenlerini tespit etmeye çalışın. 

5) Karne başarısızlığı hususunda çocuğunuza ceza vermek sağlıklı sonuçlar doğuramayabilir. Bu nedenle ceza vermek yerine yukarıda da belirttiğimiz gibi başarısızlığın nedenlerini tespit edip buna yönelik bir çalışma programı hazırlayın. 

6) Bizim toplumumuzda bir efsane vardır: "Komşunun çocuğu efsanesi". Anne babalara göre "komşunun çocuğu" ya da "filancanın çocuğu" her konuda başarılıdır ve kendi çocuklarının önündedir. Anne-babalar çoğu zaman çocuklarını motive edebilmek için bu söylemi kullanırlar. Ancak bu söylem kesinlikle yanlıştır ve çocuğunuzu motive etmez. Aksine onlarda yetersizlik duygusunun oluşmasına yol açar ve özgüvenlerini azaltır. Bu nedenle kötü bir karne getiren çocuğunuzu kesinlikle akranlarıyla veya kendi çocukluğunuzla kıyaslamayın. 

7) Çocuğunuzu aldığı not üzerinden değerlendirmeyin. Onun dönem boyunca gösterdiği çabasına vurgu yapın ve onu çabaları için takdir edin. "Başarılı olamasan da elinden geleni yaptın ve çok çabaladın. Gösterdiğin çaba nedeniyle seninle gurur duyuyorum." gibi bir söylem çocuğunuzun ruhsal durumu için uygun bir söylemdir. 

8) Karne üzerinden çocuğunuzun hayatta başarılı olup olamayacağı konusunda tespitler yapmaktan kaçının. Çünkü karne, çocuğun hayat başarısının göstergesi olamaz. Karnesi çok iyi olan bir öğrenci ilerleyen zamanlarda hayatta başarısız da olabilir. Bunun tam tersi karnesi kötü olan bir öğrenci ileride başarılı olabilir. Bu konuda sağlıklı değerlendirmeler yapmakta fayda var. 

9) Ebeveynler olarak çocuğunuzu başarılı ya da başarısız yönleriyle iyi tanımaya çalışın. Her insanın farklı konularda farklı yetenekleri vardır. Çocuğunuza yetenekleri ve donanımı doğrultusunda bir başarı kriteri belirleyin ve karne başarısını ya da başarısızlığını bu doğrultuda değerlendirin.

10) Çocuğunuza her şeyden önce kendisi ve geleceği için çalışıp başarılı olması gerektiği bilincini aşılayın ve iyi bir karne getiren çocuğunuza onu şımartacak tarzda abartılı övgülerde bulunmaktan kaçının ve onlara pahalı ödüller almayın.

11) Karne, çocuğun zekâ seviyesi hakkında yeterli bilgi vermez. Zaten karne çocuğun zekâ seviyesinin göstergesi değildir. Bunu göz önünde bulundurarak çocuğunuzu zekâ seviyeleri açısından gruplandırmaya dahil etmeyin. Başka bir deyişle çocuğunuzu "zekâ seviyesi ileri veya geri" şeklinde tanımlamaktan kesinlikle uzak durun.

Değerli okurlar; kötü karne dünyanın sonu değildir. Yazımızda da vurguladığımız gibi ortada kötü bir karne varsa başarısızlığın nedenlerini tespit edip bir yol haritası çizmeniz oldukça isabetli bir karar olacaktır. Unutmayın ki karne önemlidir ancak çocuğunuzun ruh sağlığından daha önemli değildir. Çocuğunuzun gelişimsel özelliklerini ve ruhsal durumunu göz önünde tutarak iş birliği içerisinde karne sürecini sancısız bir şekilde atlatmak aslında sizin elinizde. Karne, çocuğunuzun zekâ seviyesini ortaya çıkaran bir belge değil, akademik başarının derecesini ortaya çıkaran bir belgedir. Bunu göz önünde tutup buna göre sağlıklı değerlendirmeler yapmakta büyük bir fayda görüyoruz.

Değerli okurlarımız, bu yazımızda "karne başarısı", "karne başarısızlığı" ve "karne alan çocuğa nasıl davranılmalı?" konuları üzerinde durduk. Herkese mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler...

Popüler Yayınlar