27 Haziran 2020 Cumartesi

Tam Öğrenme Modelinin Temel Özellikleri Nelerdir?

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/two-girls-doing-school-works-1720186/

Öğrenme-öğretme sürecinde uygulanabilecek modellerden birisi de tam öğrenme modelidir. Sizlere bu yazımızda tam öğrenme modelinin temel özelliklerinden bahsedeceğiz.

Bloom tarafından Carroll'un okulda öğrenme modelinden esinlenerek geliştirilen tam öğrenme modeline göre sınıftaki başarısız öğrencilerin varlığı onların ön bilgilerinin eksikliğine ve derse ve konuya karşı olumsuz bir tutum içinde olmalarına bağlıdır. Ayrıca öğrencilere sunulan öğretim hizmetinin uygun olmaması ve yeterli zaman verilmemesi de başarısız öğrencilerin varlığında etkilidir. Tam öğrenme modeli bu sınırlılıkların giderilmesi halinde bütün öğrencilerin başarılı olabileceğine vurgu yapar.

Tam öğrenme modelinin geliştiricisi Bloom'a göre öğrenme çevresel koşullardan etkilenir. Bu nedenle öğrenmenin daha nitelikli bir hale gelebilmesi için bizlerin değiştirilebilir koşullara yoğunlaşmamız gerekir. Öğrencilerin ön öğrenmeleri, derse karşı ilgileri ve tutumları, öğretim hizmetinin uygun olup olmaması, öğrencinin kendine güvenmesi -başka bir deyişle öğrencinin akademik özgüveni- öğretim ortamında bulunan araç-gereçler ve sahip olunan olanaklar öğrenme sürecindeki değiştirilebilir koşullardır ve daha nitelikli bir süreç için bu koşullara odaklanmak gerekir.

Bloom, tam öğrenme ölçütünü en az %70 olarak belirlemiş ve hatta belirli ilkelere uyulması halinde bu öğrenme düzeyinin %90 seviyesine kadar çıkabileceğini savunmuştur. Tam öğrenme modelinde Bloom'un savunduğu ilkeler ise şunlardır:

1) Olumlu öğrenme koşullarının sağlanması,
2) Öğretime yeterli zamanın ayrılması,
3) Öğrencinin derse etkin katılımının sağlanması,
4) Öğretim sürecinde gerekli olan yerlerde öğrencilere ipucu, pekiştireç, dönüt ve düzeltmenin verilmesi.

Ayrıca bu modelde önemli olan bir diğer nokta ise bir ünite öğrenilmeden sonraki üniteye geçilmemesi gerektiğidir. 

Tam öğrenme modeli hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra şimdi de tam öğrenme modelinin değişkenleri hakkında bilgi verelim:

1) Öğrenci Nitelikleri (Hazırbulunuşluk): Bu modele göre, öğrenci niteliklerini belirleyen iki öge vardır. Bunlar; bilişsel giriş davranışları ve duyuşsal giriş özellikleridir.

a) Bilişsel giriş davranışları: Öğrencilerin işlenecek konuyla ilgili sahip olduğu içerisinde bilgi, beceri, yeterlik ve hazırbulunuşluk gibi davranışları barındıran ön koşul davranışları ve öğrenmeleri ifade eder. Örneğin; öğrencilerin matematik dersinde dört işlem becerisini kazanabilmeleri için doğal sayıları bilmeleri gerekir.

b) Duyuşsal giriş özellikleri: Öğrencilerin derse ve konuya karşı ilgisini ve tutumunu ifade eder. Ayrıca öğrencinin herhangi bir konuyu öğrenip öğrenemeyeceğine dair kendine olan güveni -başka bir deyişle akademik özgüveni- de bu kapsamda değerlendirilir. Örneğin; öğrencilerin matematik dersine karşı geliştirdikleri olumsuz tutum neticesinde bu derste başarılı olamayacaklarına inanmaları...

2) Öğretim Hizmetinin Niteliği: Öğretim hizmetinin niteliğini belirleyen değişkenleri "PİDE" olarak kodlayabiliriz:

P ekiştirme,    İ pucu,     D önüt-Düzeltme,    E tkin Katılım = PİDE

Nitelikli bir öğretim sürecinin sağlanması yukarıdaki ögelerin gerekli olan yerlerde verilmesi ile mümkün olabilir.

3) Öğrenme Ürünleri: Belirlenen amaçlar doğrultusunda gerçekleştirilen etkinlikler sonucunda öğrencilerin davranışlarında meydana gelen değişiklikleri ifade eder. Bu öğrenme ürünlerini iki grupta ele alabiliriz:
1) Öğrenme hızının ve düzeyinin artması ve başarının yükselmesi (bilişsel)
2) Öğrencinin kendine olan güveninin artması (akademik özgüven), öğrencinin başaracağına olan inancının artması, güdülenerek olumlu tutumlar geliştirmesi (duyuşsal)

Bloom'un geliştirdiği tam öğrenme modelinde izleme testi ve tamamlayıcı eğitim uygulamaları da önemli bir yere sahiptir. Bu modelde öğrencilerin tam öğrenmeye ulaşıp ulaşamadığının belirlenmesi amacıyla öğrencilere izleme testleri uygulanır. İzleme testlerinin sonuçlarından yola çıkılarak başarılı öğrenciler için düzey geliştirme çalışmaları uygulanırken, tam öğrenme ölçütüne ulaşamayan öğrenciler için tamamlayıcı öğretim etkinlikleri uygulanır. Bundaki amaç ise öğrencilerin tam öğrenme ölçütüne ulaşmalarının sağlanmasıdır.

NOT: Konuların tekrarı ile öğretim, birebir öğretim, proje ve ödev yoluyla evde veya okulda ek öğretim, küçük gruplarla öğretim, yardımcı kaynaklar ve eğitsel oyunlarla öğretim, bilgisayar destekli öğretim, programlı öğretim tam öğrenmede kullanılan tamamlayıcı ek öğretim etkinlikleridir.

Tam Öğrenme Modelinin Sınırlılıkları 

-Her model, yöntem veya teknikte olduğu gibi tam öğrenme modelinin de çeşitli sınırlılıkları vardır. Bunlardan birincisi hızlı öğrenen öğrencilerin engellenmesi söz konusudur. Bu modelde yavaş öğrenen öğrencilerin eksiklikleri giderilmeden sonraki üniteye geçilemeyeceğinden tam öğrenme ölçütüne hızlı bir şekilde erişen öğrencilerin ilerleyememesi sorunu ortaya çıkabilir.
-Bu modelde ek öğretim etkinliklerinin uygulanması öğretmenin yükünü artırabilir. Ayrıca maliyetin yükselmesine de neden olabilir.

Değerli okurlarımız, bu yazımızda tam öğrenme modelinin temel özelliklerini açıklamaya çalıştık. Ülkemizde eğitimin daha üst seviyelere gelmesi dileğiyle, görüşmek üzere...




25 Haziran 2020 Perşembe

Bilgisayar Destekli Öğretimin Avantajları ve Dezavantajları

Foto Kaynak: bilgiustam.com

Eğitimde bilgisayarın kullanılmasıyla eğitim-öğretim sürecinin farklı bir seviyeye geldiğini ve öğrenme-öğretme sürecinde bilgisayar destekli öğretimin önemli bir yere sahip olduğunu daha önceki yazımızda anlatmıştık. O yazımıza buradan ulaşabilirsiniz. Bugünkü yazımızda ise bilgisayar destekli öğretimin avantajları ve dezavantajları konusu üzerinde duracağız. Ancak konumuza geçmeden önce bu konuyla ilgili bazı notları aktarmamızda fayda var.

Bilgisayarla Öğretim Uygulamalarının Farklı Türleri 

-Programlı Öğretim Uygulamaları
-Konu/ders sunumları
-Eğitici Oyunlar
-Benzetişim (Simülasyon)
-Testler/sınavlar
-Problem çözme uygulamaları
-Alıştırma ve tekrar etmeye yönelik uygulamalar

Bilgisayarla öğretimde yukarıda gördüğümüz gibi farklı farklı türlerle öğrenme-öğretme süreci yapılandırılabilir.

Bilgisayar Destekli Öğretimde Kullanılacak Yazılımların Hazırlanmasında Dikkat Edilecek Noktalar

-Program içeriği kesinlikle hedeflere uygun olmalıdır.
-Öğrenciye görelik ilkesine göre hazırlanmalıdır. Başka bir deyişle hazırlanan yazılımlar öğrencilerin ilgi, ihtiyaç ve yeteneklerine uygun olmalıdır.
-Öğrenci katılımına uygun ve pekiştireç uygulamalarına yer verilerek hazırlanmalıdır.
-Kesinlikle açık, anlaşılır bir dille yazılmalıdır.
-Dönüt ve düzeltme etkinliklerine sahip olmalıdır.
-Görsel ve işitsel uyaranları içinde barındırmalıdır.

Bilgisayar Destekli Öğretimin Avantajları

-Öğrenme süreci öğrencinin öğrenme hızına ve düzeyine göre yapılandırılabilir ve bu yolla öğretimin bireyselleştirilmesi sağlanabilir.
-Çeşitli zihinsel becerileri geliştirici uygulamalara yer verilir.
-Öğrencinin ilgisini çeker, onlarda merak uyandırır. Renkler, grafikler,çizimler, resimler, animasyonlu içerikler yoluyla öğrenme süreci ilginç ve etkili kılınır. Öğrencilerin bu yolla dikkat ve motivasyonları yükseltilerek en sıkıcı çalışmalar bile ilginç kılınabilir.
-Öğrenme sürecinin verimliliği artırılır ve devamlılığı sağlanır.
-Laboratuvar ortamında yapılması zor ve tehlikeli deneyler benzetim yoluyla yapılır ve özgün ve yapay ortamlar oluşturularak öğrencilerin deneyim kazanmaları sağlanır. Başka bir deyişle öğrenci dış dünyaya açılma imkânı bulur ve kendisini gerçek hayata hazırlar.
-Öğrenmelere ilişkin dönütlere/düzeltmelere yer verilir ve böylece eksik öğrenmeler belirlenerek giderilmeye çalışılır.
-Sık sık alıştırma yapma ve tekrar etme olanağı verir.
-Hem öğretmene hem de öğrenciye zamanı verimli bir şekilde kullanma olanağı verir.
-Yetersiz öğrencilerin öğrenme güçlüklerinin giderilmesinde etkili olabilir.
-Öğrenciye çoklu öğrenme ortamı sunarak görsel ve işitsel uyaranların bolca bulunduğu zengin içeriklere istediği yerde ve zamanda ulaşabilme olanağı sağlar.
-Anlaşılması güç konuları ve kavramları çeşitli görseller yoluyla sunarak öğrenme sürecini kolaylaştırır.

Bilgisayar Destekli Öğretimin Dezavantajları

-Maliyeti uygun olmayabilir. Ekonomik olarak pahalıdır.
-Bilgisayar kullanıcıları gereken programları temin edemeyebilir. Temin edebilse bile bu programlarda çeşitli eksiklikler olabilir.
-Zihin ve kas koordinasyonu gerektiren psikomotor becerilerin kazandırılmasında yeterli değildir.
-Sosyal etkileşimi olumsuz yönde etkileyebilir.
-Dersler için hazırlanan yazılımların hazırlanması uzun sürebilir.
-Hazırlanan yazılımlar kaliteli de olsa eğer eğitim programının gerektirdiği hedeflerle ve davranışlarla uyumlu değilse öğrenme-öğretme süreci açısından pek değerli olarak kabul edilmezler.
-Bilgisayar kullanıcılarının bilinçsiz davranışları çeşitli sağlık sorunlarına neden olabilir.

Bilgisayar destekli öğretim, başka bir deyişle BDÖ, öğrenme-öğretme sürecinde çok önemli bir yere sahiptir. Ama tabii ki her şey değildir. Bu yazımızda bilgisayar destekli öğretimin avantajları ve dezavantajları konusu üzerinde durduk. Başka bir yazımızda görüşmek üzere. Herkese huzurlu ve sağlıklı günler...

23 Haziran 2020 Salı

Okulda Öğrenme Modeli

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/abc-books-chalk-chalkboard-265076/

Eğitim-öğretim sürecinde uygulanabilecek modellerden birisi de okulda öğrenme modelidir. Carroll tarafından geliştirilen bu modele göre her öğrenciye ihtiyaç duyduğu zaman verildiğinde öğrencilerin hepsi öğrenme amaçlarına ulaşabilir. Bu modele göre zaman değişkeni önemlidir, temel değişken zamandır.

Okulda öğrenme modelinin beş temel ögesi vardır. Bunlar;

-Yetenek,
-Öğretimden yararlanma yeteneği,
-Sebat ya da sabır
-Fırsat
-Öğretimin niteliği

Şimdi bu beş temel ögeyi birer birer açıklayalım:

1) Yetenek: Bu öge bir öğrencinin bir konuyu öğrenmek için ihtiyaç duyduğu zaman miktarını ifade eder. Örneğin; bir öğrenci bir konuyu 5 ders saatinde öğrenebiliyorsa 5 saat o öğrencinin yeteneğini ifade eder.

2) Öğretimden yararlanma yeteneği: Okulda öğrenme modelinin bu ögesi öğrencinin konu hakkındaki hazırbulunuşluk seviyesini ifade eder. Bir öğrencinin yeni bir konuyu öğrenebilmesi için çeşitli ön öğrenmelere başka bir deyişle çeşitli ön bilgilere sahip olması gerekir. Örneğin; matematik dersinde rakamları bilmeyen bir öğrenci doğal sayıları ve tam sayıları öğrenemez. Kısacası öğrencinin konu hakkındaki ön bilgileri yetersizse öğrenme için daha çok zamana ihtiyaç duyulur ve bu durum da pek istenilen bir durum değildir.

3) Sebat ya da Sabır: Öğrencinin derse, konuya ve öğrenme faaliyetine karşı istekli olmasını ifade eder. Bu ögeye göre öğrenci derse ve öğrenmeye karşı ne kadar istekli olursa o oranda kısa zamanda öğrenebilir. Ayrıca öğrencilerin derse ve konuya karşı olumlu tutum geliştirmeleri de bu ögeye göre öğrenci başarısında oldukça etkilidir.

4) Fırsat: Bu öge öğrenciye tanınan olanaklarla ilgilidir. Bu ögeye göre öğrenciye öğrenebilmesi için gereken süre verilmelidir. Örneğin; Türkçe dersinde "Fiilimsiler" konusunu 6 saatte öğrenebilen bir öğrenciye bu sürenin verilmesi...

5) Öğretimin niteliği: Öğrenme-öğretme süreci ek bir süreye ihtiyaç duyulmayacak bir şekilde düzenlenirse bu ögeye uygun bir şekilde davranılmış olur. Örneğin; Türkçe dersinde öğrenci "Fiilimsiler" konusunu 6 saatte öğrenebilecek yeteneğe sahipse ve öğretmen bu konuyu 6 saatte öğretebiliyorsa öğretim süreci o oranda nitelikli olur.


Değerli okurlarımız, bu yazımızda temel değişkeni "zaman" olan ve gerekli süre verildiğinde her öğrencinin öğrenebileceğini ve kazanımları gerçekleştirebileceğini savunan Carroll'un okulda öğrenme modelini açıklamaya çalıştık. Başka bir yazıda görüşmek üzere, herkese mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler...

18 Haziran 2020 Perşembe

Sunuş Yoluyla Öğretim Stratejisinin Aşamaları Nelerdir?

Kaynak: https://www.pexels.com/photo/black-and-white-blackboard-business-chalkboard-356043/

Sunuş stratejisi başka bir deyişle sunuş yoluyla öğretim stratejisi David Ausubel tarafından bilişsel kurama dayalı olarak geliştirilen bir stratejidir. Öğretmen merkezli olan bu stratejiye göre öğrenci bilgileri hazır olarak alır. Temel kavramlara dayalı olarak yürütülen ve bilgilerin öğretmen tarafından yapılandırılarak ve organize edilerek sunulduğu bu stratejide tümdengelim (genelden özele) yöntemi kullanılır. Bu stratejide öğrenciden bilgiyi keşfetmesi beklenmez.

Sunuş stratejisine kısaca değindikten sonra şimdi de sunuş yoluyla öğretim stratejisinin aşamalarına göz atalım:

"Sunuş Yoluyla Öğretim Stratejisinin Yararları ve Sınırlılıkları" adlı yazımızı buradan okuyabilirsiniz. 

Sunuş Yoluyla Kavram Öğretiminin Aşamaları

1) Öğretmen kavramı tanımlar, söz konusu kavramla ilişkili olan terimleri açıklar.
2) Öğretmen söz konusu kavramın alt kavramlarını da açıklar.
3) Öğretmen konuyla ilgili olumlu ve olumsuz örnekler verir.
4) Öğrenci, öğretmenin vermiş olduğu olumlu ve olumsuz örnekleri açıklar ve sınıflandırır.
5) Öğrenci konuyla ilgili ek örnekler verir başka bir deyişle kendi örneklerini verir.
6) Dersin sonunda öğretmen konuyu özetler ve genel bir değerlendirme yapar.

Yukarıda sözünü ettiğimiz süreç ise üç aşamada gerçekleşir. Bu üç aşamayı da şöyle açıklayabiliriz:

1) Ön Organize Edicilerin Sunulması: Bu aşamada amaç, öğrencide derse ve konuya karşı merak uyandırmak ve onları derse güdülemek, öğrenciyi hedeften haberdar etmektir. Bunun için öğretmen asıl konuya geçmeden önce öğrencileri derse hazırlamak ve onların konuyla ilgili ön bilgilerini ortaya çıkarmak için bir dizi etkinlik yapar. Günlük yaşamdan ilgi çekici kesitler, işlenecek konuyla ilgili anı, fıkra vb. anlatma, hazırlık çalışmaları, konunun ana hatlarını gösteren içerik listesi veya çeşitli kavram haritaları bu aşamada öğrencilere sunulur. Bu etkinliklerin öğrencilere sunulmasındaki amaç her ne kadar onları derse ve konuya güdülemek olsa da asıl amaç onların konuyla ilgili ön bilgilerini ortaya çıkarmak ve bunun üzerine yeni bilgilere doğru ilerlemektir. Bu aşama eski bilgilerle yeni bilgiler arasında bağ kurulmasını sağladığı için anlamlı öğrenmelerin gerçekleşmesine de imkân tanır.

Örnek: Türkçe dersinde "Doğa ve Evren" temalı bir metin işleyecek olan bir öğretmenin metne geçmeden önce doğa ve çevre bilincini kazandıracak görsellerle dersine başlaması ve bu etkinliği ders kitabında bulunan hazırlık çalışmalarıyla desteklemesi.

2) Kavramların ve Bilgi Birimlerinin Sunulması: Öğretmen bu aşamada konuyla ilgili kavram, ilke ve bilgi birimlerini sunar ve bunların özelliklerini sıralayıp açıklar. Ayrıca kavramın tanımlanması ve konuyla ilgili terimlere açıklık getirilmesi, olumlu ve olumsuz örneklerin verilmesi bu aşamada gerçekleşir.

Örnek: Türkçe dersinde önce zamirin tanımı yapılır, sonra da zamir çeşitlerine geçilir. (Tümdengelim yöntemi uygulanır. Başka bir deyişle bilgi genelden özele doğru verilir.)

3) Bilişsel Yapının Güçlendirilmesi: Bu aşamada eleştirel bir bakış açısı geliştirilerek, konuyla ilgili farklı tanım ve örneklerin ortaya konulması sağlanır. Öğrencilerin bilgiyi anlamlandırıp anlamlandıramadıklarını belirlemek amacıyla soruların yöneltildiği ve öğrencilerin sahip oldukları bilgileri farklı durumlarda kullanıp kullanamadıklarının tespitinin yapıldığı bölümdür.

Sunuş yoluyla kavram öğretiminin aşamalarını açıkladıktan sonra bir de anlamlı öğrenme konusuna değinmekte fayda olduğunu düşünüyoruz.

Sunuş stratejisi başka bir deyişle sunuş yoluyla öğrenme bazı kaynaklarda anlamlı öğrenme olarak da geçer. Anlamlı öğrenmeye göre, öğrenmenin anlamlı olabilmesi için öğretmen tarafından verilen bilginin öğrenci tarafından ezberlenmemesi gerekir. Başka bir deyişle eski bilgilerle yeni bilgiler arasında bağ kurularak, bilgi, eski bilgi sisteminin içerisine yerleştirilerek öğrenilenler anlamlandırılmalıdır.


Değerli okurlarımız, sizlere bu yazımızda sunuş yoluyla öğretim stratejisinin aşamalarından ve anlamlı öğrenmeden bahsettik. Başka bir yazımızda görüşmek üzere, herkese mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler...

16 Haziran 2020 Salı

Öğretme-Öğrenme Sürecinde Temel Kavramlar

Kaynak: https://www.pexels.com/photo/abstract-blackboard-bulb-chalk-355948/

Öğretme-öğrenme sürecinin verimli bir şekilde yürütülebilmesi eğitimin ve öğretimin içerisinde yer alan tüm paydaşlar için oldukça önemlidir. Bu süreci verimli bir şekilde yürütebilmek amacıyla çeşitli yaklaşım, strateji, yöntem, teknik ve taktiklere başvururuz. Bu kavramları bu süreçte uygulamaya koyarız ancak bu kavramların ne demek olduğunu daha önce hiç düşündük mü? İşte biz bu yazımızda öğretme-öğrenme sürecinde temel kavramlar olan strateji, yaklaşım, yöntem, teknik ve taktik gibi kavramları açıklamaya çalışacağız.

1) Strateji: Stratejiyi, amaçlara ulaşmayı sağlayan, genel bir plan ve tasarım olarak tanımlayabiliriz. Öğretim stratejisi, hedeflere ulaşmayı ve kazanımları gerçekleştirmeyi sağlayan, öğretim sürecinde uygulanacak yöntem ve tekniklerin seçimine yön veren genel bir yoldur. Öğretim stratejisi ayrıca bu süreçte kullanılacak araç-gereçleri de belirlemeye yarar. Öğretim stratejilerini sunuş, buluş ve araştırma-inceleme stratejisi olmak üzere üç gruba ayırabiliriz.

Öğretimde strateji konusunda şunları da eklemekte fayda var: Öğretim sürecinde kullanabileceğimiz stratejiyi belirlerken temel etken öğretim hedefleridir. Başka bir deyişle hedeflere göre uygulayacağımız stratejiye ya da stratejilere karar verebiliriz. Bu nedenle bir stratejinin etkililiği hedeflere bağlıdır, hedefler gerektiriyorsa bir ders saati süresince birden fazla stratejiyi uygulayabiliriz.

2) Yaklaşım: Yaklaşım, öğrenme kuramlarını dikkate alarak öğretimin nasıl olması gerektiği hakkında genel bir görüş bildiren, öğretimin temelini oluşturan temel felsefeyi açıklayan genel bir bakış açısıdır. Örneğin, çoklu zekâ kuramı, beyin temelli öğrenme, probleme dayalı öğrenme, iş birlikli öğrenme, aktif öğrenme, yapılandırmacılık, tam öğrenme, okulda öğrenme ve yaşam boyu öğrenme birer yaklaşımdır.

3) Yöntem: Hedeflere ulaşmak için öğretme sorumluluğunu alan kişilerce bilinçli olarak seçilen ve izlenen, öğrencilerin öğrenmesi için tasarlanan ve işe koşulan düzenli yola yöntem denir. İçeriğin, çeşitli tekniklerin ve materyallerin ilişkili biçimde hizmete sunulduğu öğretme yolu olarak da tanımlanabilir. Örneğin; anlatım, örnek olay, gösterip yaptırma, deney, problem çözme, tartışma birer yöntemdir.

4) Teknik: Teknik için kısaca "öğretme biçimini ve yöntemini uygulamak" tanımını yapabiliriz. Başka bir deyişle teknik, yöntemi uygulamaya koyma biçimi, sınıf içinde yapılan iş ve işlemlerin tümüdür. Örneğin; drama, rol oynama, eğitici oyunlar ve benzetim birer tekniktir.

5) Taktik: Günlük hayatta ya da eğitim-öğretim sürecinde düzenlediğimiz etkinliklerde sahip olduğumuz olanaklar ve çevre koşulları fazlasıyla etkilidir. Buradan yola çıkarak taktiği, sahip olduğumuz olanaklar ve çevresel koşullar üzerine kurulmuş planlı, programlı davranışlar olarak tanımlayabiliriz. Başka bir deyişle taktik, bir stratejiyi, yöntemi ve tekniği dersin hangi aşamasında uygulayabileceğimize dair ayrıntılı ve özel bir eylem planıdır.

Değerli okurlarımız, sizlere bu yazımızda öğretme-öğrenme sürecinde temel kavramlar olan strateji, yaklaşım, yöntem, teknik ve taktik gibi kavramları açıklamaya çalıştık. Bir başka yazımızda görüşmek üzere, herkese mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler...

24 Mayıs 2020 Pazar

Bireysel Öğretimin Önemli Bir Basamağı: Bilgisayar Destekli Öğretim

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/two-computer-flat-screen-monitors-turned-on-777001/

Yaşadığımız dünya, hayat hızla değişiyor. Değişen yaşam şartları bizi alışık olduğumuz hayattan daha farklı bir hayata doğru sürüklüyor. Teknoloji hızla gelişiyor ve hayatımızın tam merkezine oturuyor. Gelişen teknolojinin merkezini ise aslında bilgisayar ve bilgisayar programları oluşturuyor. Eğitimde ve diğer tüm alanlarda çağın gerisinde kalmama ve çağı yakalamak en önemli amaçlarımız arasında... Bunu sağlamak için en önemli yardımcımız ise bilgisayarlar ve bilgisayar destekli öğretimdir. Peki bilgisayar destekli öğretim nedir? Bu yazımızda BDÖ, yani başka bir deyişle, bilgisayar destekli öğretimi ele alacağız.

Eğitimde bilgisayarların kullanılmasıyla birlikte eğitim-öğretim uygulamaları farklı bir seviyeye ulaştı. Bilgisayar, eğitim-öğretim sürecinde öğretici, alıştırıcı ve uygulatıcı işlevlerini üstlenmiş, aynı zamanda da sanal ya da yapay ortamlar oluşturarak bir olayın benzerini canlandırıcı işlevini üstlenmiştir. Başka bir deyişle bilgisayarda benzetişim yoluyla gerçeğe yakın ortamlar oluşturularak gerçek hayatta gerçekleştirilmesi çok zor ve maliyetli etkinliklerin kullanıcılarla buluşması sağlanır. Bilgisayar destekli öğretim ile çoklu öğrenme ortamı sağlanarak öğrenilenlerin daha kalıcı hale gelmesi sağlanır. BDÖ, göze ve kulağa hitap ederek etkili bir öğretim ortamının oluşturulmasına katkı sağlar. Bu öğretim sürecinde renkli, hareketli, canlı, insanın ilgisini çeken animasyonlu içerikler hazırlanarak öğrenenlerin hem sıkılmadan hem de etkili bir şekilde öğrenmesine imkân verilir. Bireysel öğretim denince akla gelenlerden olan bilgisayar destekli öğretim genel anlamda öğrencinin öğrenmesine ve başarısına olumlu yönde etki yapar. Ancak bu konuda şunu iyi bilmemiz gerekiyor: Bilgisayar kesinlikle öğretmenin yerine geçen bir araç değildir. Eğitim-öğretim sürecinde öğretmene yardımcı olan, öğretimi tamamlayıcı bir destek aracıdır.

Eğitim-Öğretim Sürecinde Neden Bilgisayarı Kullanmalıyız? 

1) Öğretmene sınıfa hakimiyet konusunda ve ders anlatımında büyük bir kolaylık sağlar. Bilgisayar aracılığıyla öğrencilere sunulan materyaller ilgi çekici olduğu için öğretmen sınıfa hakimiyet ve ders anlatma konusunda sıkıntı çekmez.

2) Bilgisayar, öğretmene ölçme ve değerlendirme konusunda kolaylık sağlar.

3) Bazı materyalleri maalesef sınıfa getirme imkânımız olmuyor. İşte tam da burada bilgisayar devreye giriyor. Bilgisayar bir internet ağı aracılığıyla sınıf veya laboratuvar ortamına getirme imkânımız olmayan materyalleri öğrenciye sunabilme imkânını bizlere sunar.

4) Bilgisayar ortamında word, power point, excel vb. programlar yoluyla elde ettiğimiz bilgileri kaydetme olanağı buluruz. Bilgisayar, kaydettiğimiz, depoladığımız bilgilere, belgelere ve klasörlere istediğimiz zaman ulaşabilme olanağı tanır.

5) Bilgisayar, tekrar ve alıştırmalarda, problem çözme yollarının öğretiminde, kavramlara ve ilkelere ulaşma yollarının öğretiminde, deneylerde ve benzetimlerde yaygın olarak kullanılır.

Bilgisayar Destekli Öğretim Sürecinde Uygulanan Programlar: 

Bu programlar; alıştırma ve tekrar, birebir öğretim, problem çözme, benzetim, sınama/değerlendirme ve eğitsel oyundur. Şimdi bu programlara kısaca bir göz atalım:

1) Alıştırma ve tekrar: Öğrencilerin çeşitli çalışma kağıtları ve testler yoluyla öğrendiklerini tekrar etmesine ve öğrenilenlerin kalıcı olmasına yönelik yapılan çalışmalardır. Öğrenciler bilgisayar ortamında hazırlanan çalışma kağıtları ve testler yoluyla öğrendiklerini tekrar etme olanağı bulurlar. Bu yolla öğrenilenlerin kalıcı hale getirilmesi amaçlanır.

2) Birebir Öğretim: Öğrenme-öğretme sürecinde bazen istemediğimiz durumlarla karşı karşıya kalabiliriz. Bu istenmeyen durumlar; öğrenmenin gerçekleşmemesi ve öğrencinin çeşitli sebeplerle dersi kaçırmasıdır. İşte bu durumlarda bilgisayar aracılığıyla öğrencilere birebir çalışma olanağı verilir.

3) Problem Çözme: Öğrencilere sanal ortamda çeşitli problemler sunulur ve öğrencilerin problemlere yönelik çözüm imkânlarını bulması sağlanır. Öğrenci bu programda problemlerin çözümüne yönelik bilgilere erişme olanağı bularak yeni bakış açıları kazanır.

4) Benzetim: Kimi durumları gerçek hayatta organize edemeyiz. Çünkü bu durumlar gerçekleştirilmesi zor, tehlikeli ve maliyetli işlerdir. İşte bu durumlarda bilgisayar ortamında benzetim yoluyla çeşitli etkinlikler gerçekleştirebilir ve öğrencilere deneyim kazandırıp onları gerçek hayata hazırlayabiliriz.

5) Sınama/Değerlendirme: Öğrencinin yapmış olduğu çalışmalar belirli zaman aralıklarıyla kontrol edilir ve dönütler verilir.

6) Eğitsel Oyun: Bilgisayar ortamında eğlenceli eğitsel oyunlar yoluyla öğrencilerin kalıcı öğrenmeler elde etmesi sağlanır.

Bilgisayar destekli öğretim, öğrencilere kendi hızlarında öğrenebilme olanağı tanıyan, bireysel öğretimin önemli bir basamağı olan, öğrenci merkezli eğitimin gerçekleşmesine olanak tanıyan bir öğretim tekniğidir. Yazımızda da söylediğimiz gibi bilgisayar, öğretmenin yerine geçen bir araç değil, ona yardımcı olan bir destek aracıdır. Bunun bilincinde olup öğrenme-öğretme sürecini buna göre yapılandırmak ve bu sürecin her aşamasında bilgisayar destekli öğretimden faydalanmak hepimizin yararına olacaktır.

5 Ekim 2019 Cumartesi

Kalıcı Öğrenmeler İçin Araştırma-İnceleme Stratejisi


Eğitim-öğretim sürecinde hedeflere ulaşmak ve bilgi ve beceride çağı yakalayabilmek için öğrencilerin kalıcı öğrenmeler gerçekleştirmesi şarttır. Kalıcı öğrenmeler için en uygun strateji ise araştırma inceleme stratejisidir. 

John Dewey tarafından geliştirilen ve öğrenci merkezli bir strateji olan araştırma-inceleme stratejisi adından da anlaşılacağı üzere öğrenmelerin araştırmaya ve incelemeye dayalı olarak gerçekleştiği bir stratejidir. Bu stratejide amaç, öğrencilerin gerçek yaşam problemlerini problem çözme basamaklarını kullanarak çözmesidir. Başka bir deyişle bu strateji öğrenciyi yaşama hazırlar ve öğrenci yaşamı boyunca karşılaştığı problemleri çözmede izleyeceği yolu öğrenir.

Araştırma-inceleme stratejisinde seçilen problemler öğrencinin günlük hayatta karşılaşabileceği türden olmalı ve öğrencide merak uyandırmalıdır. Öğrencide merak uyandırmayan problemler dersin verimliliğini olumsuz bir şekilde etkiler.

Araştırma-inceleme stratejisi, sınıf içi ve sınıf dışı etkinliklere uygun bir stratejidir. Gezi, gözlem, proje, örnek olay, deney gibi yöntem ve tekniklere bu stratejide yer verilir ve kullanılan bu yöntem ve teknikler öğrencilerin kalıcı öğrenmeler elde etmesinde büyük rol oynar.

Öğretmenler bu stratejide öğrencilere rehberlik eder. Öğrenciler ise bu stratejide aktiftir. Aktif oldukları için de kalıcı öğrenmeler elde ederler. Araştırma-inceleme stratejisi bireye analitik düşünme becerisini ve bilimsel düşünme alışkanlığını kazandırır.

Araştırma-inceleme stratejisinin sınırlılıkları da vardır. Bu strateji uzun zaman alabilir ve maliyetli olabilir. Öğretmen bu stratejide dersin ve konunun sınırlarını iyi çizmelidir. Aksi takdirde hedeften sapmalar görülebilir. Her yaş düzeyi ve her konunun öğretimi için uygun değildir.

Araştırma-İnceleme Stratejisinde Aşamalar 

1) Problemin farkına varma ve problemi sınırlama
2) Problemin çözümü için kaynak tarama ve bilgi toplama
3) Çözüm için hipotezler kurma
4) Hipotezleri test etmek için kanıt toplama ve uygun araç-gereçleri hazırlama
5) Hipotezlerin test edilmesi / çözüm yollarının uygulanması
6) Sonuca ulaşma ve ulaşılan sonucu değerlendirme

Değerli okurlarımız; kalıcı öğrenmeler elde edebilmek, bilimsel düşünme alışkanlığı kazanabilmek ve gerçek yaşam problemlerini çözebilmek için araştırma-inceleme stratejisi en uygun stratejidir. Biz de bunun bilincinde olarak bu yazımızda "kalıcı öğrenmeler için araştırma-inceleme stratejisi" konusunu ele aldık. Bir başka yazımızda görüşmek üzere. Herkese huzurlu, mutlu ve sağlıklı günler...

4 Eylül 2019 Çarşamba

Sözel/Dilsel Zekâya Sahip Olan İnsanların Özellikleri Nelerdir?

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/woman-reading-a-book-beside-the-window-1031588/

Zekâ konusunda geçmişten günümüze kadar birçok tanım yapılmıştır. Biz zekâyı kısa ve basit olarak şöyle tanımlayabiliriz: Zekâ, insanın problem çözme ve çeşitli alanlarda ürün ve performans koyma yeteneğidir. Biz zekâyı sadece sözel ve sayısal zekâdan ibaret göremeyiz. Zekâ, insanın spor, müzik, iletişim, doğa vb. alanlarda ortaya koyduğu ürün ve performansları kapsayan bir kavramdır. Gardner'ın geliştirdiği çoklu zekâ kuramına göre her insan sekiz zekâ alanı ile doğar. Bu zekâ alanlarından birisi de sözel/dilsel zekâdır. Biz de bu yazımızda "Sözel/dilsel zekâya sahip olan insanların özellikleri nelerdir?" sorusuna cevap aramaya çalışacağız.

Sözel/Dilsel Zekâ Neyi İfade Eder ve Bu Zekâya Sahip Olan İnsanların Özellikleri Nelerdir?

-Sözel/dilsel zekâ, insanın, sözcükleri yazılı veya sözlü olarak etkin kullanma becerisini ifade eden bir zekâ alanıdır.

-Sözel/dilsel zekâsı gelişmiş bir birey, anlama ve anlatma tekniklerini etkin bir şekilde kullanır. Dinleme ve okuma becerileri anlama tekniklerini; konuşma ve yazma becerileri ise anlatma tekniklerini oluşturur. Birey, okuyarak ve dinleyerek söz varlığını geliştirir. Konuşma ve yazma becerileri vasıtasıyla da duygularını ve düşüncelerini diğer bireylere aktarır. Bu zekâ alanı gelişmiş olan bireyler, duygularını ve düşüncelerini çok iyi ifade ettikleri için konuşmalarında ikna edicidirler.

-Bu zekâsı baskın olan bireylerin kelimelerle arası çok iyidir. Kelime oyunlarında başarılı olan bu bireyler, aynı zamanda tekerleme yazma ve söyleme konusunda da üstün başarı gösterirler.

-Şiir, roman, öykü, deneme vb. edebi türler çerçevesinde kaleme alınmış eserleri okumayı severler ve bu türler çerçevesinde yazmayı da severler.

-Okuduklarını anlamakta zorluk çekmezler.

-Farklı diller öğrenme konusunda başarılıdırlar.

-Okuma veya dinleme metinlerinde veya günlük hayatta insanların konuşmalarında geçen kapalı anlamlar içeren ifadeleri rahatlıkla çözümleyebilirler ve bu ifadelerin hangi anlamlara geldiğini tespit edebilirler.

-Dil içerisinde farklı dil ve ifade yapıları oluşturabilirler.

-Espri yapma ve söz sanatlarını kullanma konusunda başarılıdırlar.

Sözel/Dilsel Zekâmızı Nasıl Geliştirebiliriz?

-Öncelikle türü ne olursa olsun kitaplarla aramız iyi olmalı. Başka bir deyişle kitaplarla içli dışlı olmalıyız. Bol bol okuyarak söz varlığımızı geliştirmeliyiz.

-Kitap okumanın yanında sözlük kullanma alışkanlığı da kazanmalıyız. Sözlük kullanarak bilmediğimiz sözcüklerin anlamlarını öğrenmeliyiz.

-Kelime oyunlarını içinde barındıran bulmacalar çözmeliyiz.

-Tekerleme yazma ve söyleme alıştırmaları yapmalıyız.

-Okuma ve dinleme metinlerinde ya da günlük hayatta diğer insanların konuşmalarında geçen ifadeler ve kavramlar üzerinde düşünüp bunların hangi anlamlara geldiğini araştırmalıyız.

-Günlük hayatta kullandığımız ya da bilimsel metinlerde karşımıza çıkan kelimelerin kökenleri konusunda araştırmalar yapabiliriz. Kelimelerin geçmişten günümüze doğru yaşadığı yapısal ve anlamsal değişiklikleri araştırabiliriz.


Değerli okurlarımız; günlük hayatımızda özellikle diğer insanlarla iletişim kurmada sözel/dilsel zekâ hayatî bir öneme sahiptir. Her insan az da olsa çok da olsa sözel zekâya sahiptir ve bu zekâ alanı çeşitli etkinliklerle geliştirilebilir. Yazımıza son verirken herkese mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler diliyoruz. 

2 Eylül 2019 Pazartesi

Buluş Yoluyla Öğretim Stratejisinin Avantajları ve Dezavantajları

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/ask-blackboard-chalk-board-chalkboard-356079/

Öğrenme-öğretme sürecinde önceden belirlenen hedeflere ulaşabilmek için çeşitli öğretim stratejileri uygulanır. Bu öğretim stratejilerinden birisi de günümüzün eğitim anlayışına uygun olan buluş yoluyla öğretim stratejisidir. Biz bu stratejiye kısaca buluş stratejisi de diyebiliriz.

Buluş yoluyla öğretim stratejisi, Bruner tarafından geliştirilmiştir. Öğrenci merkezli bir strateji olan buluş stratejisinde öğrenciler bilgileri hazır olarak almazlar; tam aksine eğitim-öğretim sürecinde adeta bir bilim adamı gibi sorgulayarak ve çalışarak bilgileri elde ederler.

Buluş yoluyla öğretim stratejisinde süreç bir problemle başlar. Bu stratejide seçilen problemin öğrencinin merak duygusunu en üst seviyede tutması önemlidir. Zaten bu stratejinin temel amacı öğrencilerin merak duygularını diri tutmaktır. Merak duygusu üst seviyede olan öğrenci derse karşı güdülenerek öğrenme sürecinde olumlu bir performans gösterir. Bu stratejide öğrenciler sürecin merkezindedir ve seçilen problem hakkında düşünerek bu probleme yönelik çözüm üretmeye çalışırlar. Bu stratejide önemli olan bir diğer nokta ise öğrencilere ulaşacakları sonuçların önceden söylenmemesidir. Çünkü yukarıda da söylediğimiz gibi öğrenci bu stratejide bir bilim adamı gibi sorgulayarak, sezgisel düşünme ve keşif yoluyla çözüm üretmeye ve sonuçlara ulaşmaya çalışır.

Kavrama ve daha üst düzey hedeflerin kazandırılmasında etkili olan buluş stratejisinde öğretmen süreci çok iyi planlamalıdır. Öğretmen, öğrencilerin birbirleriyle sürekli iletişim halinde olabileceği ortamlar oluşturmalı ve öğrencileri sezgisel düşünmeye teşvik etmelidir. Öğretmen süreç boyunca öğrencinin düşünsel sürecini yakından takip etmeli ve bu süreçte öğrencilere doğru ve yerinde sorular sorabilmelidir. Başka bir deyişle öğretmen, öğrencileri sorularla yönlendirmeli ve bu süreçte etkili bir rehber olabilmelidir.

Buluş Stratejisinin Avantajları

-Buluş stratejisi öğrenci merkezli bir strateji olduğundan öğrencilerin yaparak ve yaşayarak öğrenmelerine olanak sağlar ve bunun sonucunda da öğrencilerde kalıcı öğrenmelerin gerçekleşmesini sağlar.

-Öğrencilerin problem çözme becerilerini geliştirir.

-Öğrencilerin merak duygularını üst düzeye çıkararak derse ve konuya karşı güdülenmelerini sağlar. Güdülenme, eğitim-öğretim sürecinde başarıyı getiren unsurlardan birisidir.

-Bu stratejide iyi organize edilmiş bir öğretim süreci öğrenmeyi eğlenceli bir hale getirebilir.

-Buluş stratejisinde öğrencinin merak, sezgisel düşünme ve keşif yoluyla kendi kendine öğrenebileceği bir ortam oluşturulur. Başka bir deyişle bu strateji öğrenciye bireysel öğrenme imkânı sağlar.

-Öğrencilerin sorgulama, değerlendirme, analiz-sentez gibi üst düzey düşünme becerilerini geliştirir.

-Öğrencileri düşünmeye ve sorgulamaya sevk ederek öğrencinin zihinsel süreçler açısından belli bir disiplin kazanmasına yardım eder.

-Buluş stratejisinde öğrencilerin birbirleriyle etkileşim kurabilecekleri ortamlar oluşturulduğu için bu stratejinin öğrencilerin iletişim becerisini geliştirdiğini de söyleyebiliriz.

Buluş Stratejisinin Dezavantajları

-Günümüzün eğitim anlayışına uygun olan ve iyi uygulandığı zaman olumlu sonuçlar verebilen buluş stratejisini kalabalık sınıflarda uygulamak zordur.

-Süreç için gerekli olan materyaller çoğu zaman temin edilemeyebilir.

-Uygulaması uzun zaman alabilen bu strateji maliyetli olabilir.

-Her derste veya her konuda uygulanması mümkün olmayabilir. Her kazanıma uygun olmayabilir.

-Öğrencileri keşif yoluyla öğrenmeye sevk eden buluş stratejisinde her zaman öğrencilerin sonuca ulaşmaları mümkün olmayabilir.

-Öğrencilerin konuyla ilgili ön bilgileri yeterli değilse istenilen sonuçlar elde edilemez.

Değerli okurlarımız; bu yazımızda buluş yoluyla öğretim stratejisinin avantajları ve dezavantajları konusunu ele aldık. İlerleyen günlerde bir diğer öğretim stratejisi "araştırma-inceleme stratejisi"ne de sitemizde yer vereceğiz. Herkese mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler...



30 Ağustos 2019 Cuma

Sunuş Yoluyla Öğretim Stratejisinin Yararları ve Sınırlılıkları

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/composition-creativity-desk-education-207756/


David Ausubel tarafından geliştirilen ve öğretmen merkezli bir strateji olan sunuş yoluyla öğretim stratejisi eğitim-öğretim sürecinde sıklıkla kullanılan bir stratejidir. Bu stratejiye göre öğrenciler bilgileri keşfetmek yerine hazır olarak alırlar. 

Öğretmen, bu stratejinin merkezindedir. Öğretmen, bu stratejide içeriği anlamlı bir yapı bütünlüğüne getirerek öğrencilere etkili bir şekilde sunar. 

Sunuş yoluyla öğretim stratejisi kavramlar arası ilişkilerin kurulmasında etkili bir stratejidir. Kavramlar arası ilişkilerin kurulmasında da kavram haritaları önemli bir rol oynar. 

Bu stratejide öğretmen önce konuyla ilgili genel tanımları ve kavramları daha sonra da konuyla ilgili örnekleri ve ayrıntıları sunar. Yani başka bir deyişle öğretmen kavramdan örneğe, genelden özele doğru ilerler ve tümdengelim yoluyla ders işler. 

"Öğretim Stratejileri Nelerdir?" adlı yazımızı buradan okuyabilirsiniz. 

Sunuş Stratejisinin Yararları 

-Öğretmen tarafından uygulanması ekonomik ve kolay olan sunuş stratejisi, zamandan tasarruf sağlayan bir stratejidir. Bu strateji kısa sürede çok bilgi aktarımına imkân verir. 

-Bilgi düzeyindeki hedeflere ulaşmada uygun bir stratejidir. 

-Soyut kavramların açıklanmasında en etkili stratejidir. 

Öğrencilerin anlamlı öğrenmeyi gerçekleştirmelerini sağlar. Anlamlı öğrenme; öğretmen tarafından sunulan bilgilerin öğrenci tarafından ezberlenmemesi gerektiğini vurgulayan bir anlayıştır. 

Sunuş Stratejisinin Sınırlılıkları 

-Sunuş stratejisinin en büyük dezavantajı; öğrencilerin pasif dinleyen konumunda olmasıdır. Bu nedenle öğrenciler ezbere öğrenmeler gerçekleştirebilir. 

-Bu stratejide öğrencinin derse katılımı az olduğundan öğrenciler derste sıkılabilirler. 

-Yine öğrencinin derse katılımı az olduğundan öğrenilen bilgilerin kalıcı olması beklenemez. 

-Öğretmen merkezli bir strateji olduğundan öğrencilerin üretkenliğini azaltabilir. Öğrencilerin yaratıcı ve eleştirel düşünme becerilerini olumsuz yönde etkileyebilir. 

-Günümüz eğitim anlayışının en önemli amaçlarından birisi öğrencilerin bağımsız düşünmesini sağlamaktır. Sunuş yoluyla öğretim stratejisi eğitim-öğretim sürecinde öğrenciye fazla rol vermediğinden öğrencinin aktif olmasını ve bağımsız düşünmesini engelleyebilir. 

Değerli okurlarımız; bu yazımızda günümüzde sıklıkla kullanılan sunuş yoluyla öğretim stratejisinin yararları ve sınırlılıkları konusunu ele aldık. Bir başka yazımızda görüşmek üzere...

18 Ağustos 2019 Pazar

Çoklu Zekâ Kuramı Nedir?

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/colorful-color-play-concentration-54101/


Zekâ konusunda geçmişten günümüze birçok araştırma yapılmış ve çeşitli savlar ortaya konulmuştur. Bizim toplumumuzda da zekâ konusunda klasikleşmiş değerlendirmeler bulunmaktadır. Örneğin; kimimiz "Benim sayısal zekâm iyi veya kötü" kimimiz de "Benim sözel zekâm iyi veya kötü" şeklinde değerlendirmeler yapar. Yani başka bir deyişle biz genel olarak zekâyı sayısal ve sözel olarak ortaya konulan performanslar kapsamında tanımlarız. Ancak bu tanımlama çoklu zekâ kuramına göre yanlış bir tanımlamadır. Çünkü çoklu zekâ kuramına göre zekâ sadece sayısal veya sözel alanda performans ve ürün ortaya koymaktan ibaret değildir. Gardner'ın geliştirdiği bu kurama göre zekâ, bireyin farklı alanlarda performans ortaya koyma ve problemlerin üstesinden gelme yeteneğidir. Birey bu kurama göre spor, müzik, doğa, resim vb. birçok alanda zekâ bakımından performans ortaya koyar.

Zekâ konusunda geleneksel bakış açısının ürünü olan son derece dar kapsamlı bir tanım yapılmıştır. "Zekâ, dil ve matematik becerisidir." şeklindeki bu tanımlama zekâ kavramını anlatmaktan çok uzak bir tanımlamadır. Çoklu zekâ kuramının geliştirilmesiyle birlikte bu tanım geçerliliğini yitirmiştir.

Gardner'ın geliştirdiği bu kuramın savunduğu temel nokta; her insanın sekiz zekâ alanı ile doğduğu ve her insanda bu zekâ alanlarından değişik miktarlarda bulunduğudur. Örneğin; günlük hayatımızda şöyle bir tabir kullanırız: "Benim matematiksel zekâm sıfır." Bu değerlendirme bu kurama göre yanlış bir değerlendirmedir. Bir insanın matematiksel zekâsı iyi olmayabilir ancak bu durum o kişinin matematiksel zekâsının sıfır olduğu anlamına gelmez. Matematiksel zekâ az da olsa o kişide vardır ve bu durum diğer zekâ türleri için de geçerlidir.

Çoklu zekâ kuramında önemli olan öğrencinin güçlü olan zekâ alanlarını belirlemek ve bu zekâ alanlarını geliştirmeye yönelik etkinlikler tasarlamaktır. Mümkün olduğunca bütün zekâ alanlarını kapsayan öğretim ortamları düzenlemek eğitim-öğretim sürecinden alınacak verimi artıracaktır. Zaten bazı zekâ alanlarının etkinlik dışında bırakılması bu kurama uygun bir davranış değildir.

Çoklu zekâ kuramına göre her insan sahip olduğu zekâ alanları açısından birbirinden farklılık gösterir. Bu kurama göre insanlar bütün zekâ alanlarına sahip olarak dünyaya gelirler. Fakat bu zekâ alanlarından bir ya da birkaçı baskındır. Bütün zekâ türlerinin birbirleriyle dinamik bir ilişki içerisinde olduğu bu kurama göre zekâ türleri çeşitli etkinlikler yoluyla geliştirilebilir. Günlük hayatımızda yaptığımız en basit ve sıradan işlerde bile farklı zekâ türlerini kullanırız ancak çoğu zaman bu durumun farkında bile olmayız.

Çoklu zekâ kuramında yer alan sekiz zekâ türünü ise şöyle sıralayabiliriz:

-Sözel/Dilsel
-Matematiksel/Mantıksal
-Bedensel/Devinişsel/Kinestetik
-Görsel/Uzamsal
-Sosyal Zekâ
-Müziksel/Ritmik
-Öze Dönük/İçsel/Bireysel
-Doğa Zekâsı

Değerli okurlar; bu yazımızda "çoklu zekâ kuramı nedir?" sorusuna cevap aradık. İlerleyen süreçte çoklu zekâ kuramında yer alan sekiz zekâ türüne de sitemizde yer vereceğimizi bildirerek yazımızı bitiriyoruz. Herkese, mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler...



9 Ağustos 2019 Cuma

Öğretim Stratejileri Nelerdir?


Öğretim stratejileri, eğitim-öğretim sürecinde daha önceden belirlenen hedeflere ulaşmak açısından önemli bir yere sahiptir. Öğretim stratejileri sayesinde eğitim-öğretim sürecinin etkililiği ve verimliliği artar ve bu süreç düzenli bir biçimde yürütülür. Peki öğretim sürecinde bu denli önemli bir yere sahip olan öğretim stratejileri nelerdir? Bu soruya cevap arayalım: 

1) Sunuş Yoluyla Öğretim Stratejisi 

David Ausubel tarafından geliştirilen bu stratejiye göre öğrenciler bilgileri hazır olarak alırlar. Öğretmen merkezli olan bu stratejide bilgiler öğretmen tarafından organize edilerek öğrencilere sunulur. Eğer bir konunun işlenişinde öğretmen önce genel tanımlardan başlayıp örneklere ve ayrıntılara doğru gidiyorsa yani başka bir deyişle tümdengelim yöntemini kullanıyorsa bu derste sunuş stratejisi uygulanıyor demektir. 

2) Buluş Yoluyla Öğretim Stratejisi 

Bruner tarafından geliştirilen bu stratejiye göre öğrenciler bilgileri hazır olarak değil, bir bilim adamı gibi çalışarak, araştırarak ve sorgulayarak keşif yoluyla alırlar. Bu nedenle bu stratejinin diğer bir adı da "keşif yoluyla öğrenme"dir. Bu stratejide öğrencinin merakının diri tutulması öncelikli amaçlardan birisidir. Merak ve sezgisel düşünmenin önemli olduğu bu stratejide konuyla ilgili önce örnekler verilir sonra genel tanımlara geçilir. Yani örnekten kavrama doğru gidilir. Başka bir deyişle buluş stratejisinde tümevarım yönteminin uygulandığını söyleyebiliriz. 

3) Araştırma-İnceleme Stratejisi 

John Dewey tarafından geliştirilen bu stratejide amaç gerçek hayatta karşılaşılabilecek problemleri araştırma ve inceleme yoluyla problem çözme basamaklarını kullanarak çözebilmektir. Sınıf içi ve sınıf dışı etkinliklere uygun olan bu stratejinin bir diğer amacı da öğrencilere bilimsel düşünme becerisini kazandırmaktır. 

Değerli okurlar; bu yazımızda "öğretim stratejileri nelerdir?" sorusuna cevap aradık ve bu konuyu yüzeysel bir şekilde ele aldık. İlerleyen süreçte bu stratejileri ayrıntılı olarak ele alacağız. Lütfen takipte kalın :) 

Görsel Kaynak: slideplayer.biz.tr 

5 Ağustos 2019 Pazartesi

Öğretim İlkeleri Nelerdir? Öğretim İlkelerinin Eğitim-Öğretim Sürecindeki Yeri ve Önemi

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/letter-blocks-247819

Daha önceden belirlenmiş eğitim hedeflerine ulaşabilmek için, eğitim-öğretim sürecini daha verimli hale getirebilmek ve etkili kılmak için her yaş ve düzey için kabul görmüş uygulamalara öğretim ilkeleri denir.

Öğretim ilkeleri, öğretim yaşantılarının düzenlenmesi aşamasında ve her aşamada öğretmenlere rehberlik eder. Eğitim-öğretim sürecinin planlı yürütülmesine katkıda bulunur ve bu sürecin verimli ve etkili bir biçimde yürütülmesini sağlar.

Öğretim ilkeleri öğretmenlere rehberlik etmekle kalmayıp ders kitaplarının hazırlanmasında da konu alanı ve ölçme-değerlendirme uzmanlarının en temel yardımcısı olur. Konu alanı ve ölçme-değerlendirme uzmanları ders kitaplarının hazırlanmasında öğretim ilkelerini dikkate alır.

Öğretim ilkelerinin tanımını yaptıktan ve bu ilkelerin eğitim-öğretim sürecindeki yeri ve önemine kısaca değindikten sonra "öğretim ilkeleri nelerdir?" sorusuna cevap arayalım. Başlıca öğretim ilkeleri şunlardır:

1) Hedefe Uygunluk (Hedefe Görelik)

Eğitim doğrudan veya dolaylı olarak birçok faktörle etkileşim içindedir. Eğitimin etkileşim içinde bulunduğu faktörler birey, toplum, konu alanı ve hatta doğa özellikleridir. Eğitim süreci bireyin, toplumun, konu alanının ve doğanın özelliklerine göre düzenlenir ve bu düzenlemeler de önceden belirlenmiş hedeflere göre yapılır. Eğitim-öğretim sürecinde yapılan tüm faaliyetler hedefe uygun olmalıdır. Hedefler ise günlük yaşantıda kullanılabilir nitelikte olmalı ve bireyin ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilmelidir. Eğitim-öğretim sürecinde kullanılan strateji, yöntem ve teknikler belirlenen hedeflere uygun olmalıdır.

2) Öğrenciye Görelik (Düzeye Uygunluk)

Aynı yaş grubunda da olsalar öğrenciler psikolojik, zihinsel ve fizyolojik özellikler bakımından birbirlerinden farklıdırlar. Hiçbir öğrenci diğerine benzemez. Bireyler çalışma istek ve gayretleri bakımından, zeka düzeyleri ve ilgi-yetenek bakımından birbirlerinden farklı özellikler gösterirler. Bu nedenle eğitim-öğretim sürecinin düzenlenmesinde öğrencilerde görülen bireysel farklılıklar göz önünde tutulmalı ve düzenlemeler bu kritere yapılmalıdır.

3) Bilinenden Bilinmeyene

Günümüz eğitim anlayışında öğretilecek yeni bilgiler daha önceden öğrenilmiş eski bilgilerle ilişkilendirilerek bireye sunulur. Yeni bilgilerle eski bilgilerin ilişkilendirilmesi etkili ve kalıcı öğrenmeyi sağlar. Bu ilkeye göre öğretim sürecine öğrencilerin bildiklerinden başlanmalı, onların hazırbulunuşluk düzeyleri tespit edilmeli, daha sonra bilinmeyenlere yer verilmelidir. Örneğin; dersinde çarpma işlemini işleyen bir matematik öğretmeninin öğrencilere çarpma işlemini öğretirken toplama işleminden yararlanması bu ilkeye uygun hareket ettiğini gösterir.

4) Somuttan Soyuta

Bireyin zihinsel gelişimi somuttan soyuta doğrudur. İlkokul 1-3. sınıf öğrencileri için yapılan öğretim etkinliklerinin öğrencilerin duyu organlarına göre tasarlanması gerekir. Çünkü bu düzeydeki öğrenciler gözle görebildikleri, elle tutabildikleri nesneler yoluyla konuları öğrenebilmektedirler. Bu nedenle söz konusu konuya ilişkin somut nesne ve modeller sınıf ortamına getirilmeli, bu mümkün değilse konuya ilişkin nesnelerin fotoğrafları ya da bilgisayar ortamındaki tasarımları sınıf ortamında öğrencilere sunulmalıdır. Soyut konuların öğretiminde olabildiğince somutlaştırma yapmak öğretim sürecinden istenilen düzeyde verim alınmasını sağlar. Örneğin; dersinde güneş sistemini işleyen bir öğretmenin sınıf ortamına güneş sistemi modelini getirmesi ve dersi bu modele göre işlemesi somuttan soyuta ilkesine uygun bir uygulamadır.

5) Yakından Uzağa

Öğrencilerin yakın çevresine ve yaşadığı zamana ilgisi daha fazladır. Bu nedenle öğretim etkinlikleri düzenlenirken yakından uzağa doğru bir süreç izlenmelidir. Yakınlık hem yer hem de zaman açısından dikkate alınmalıdır. Örneğin; "Ülkemizi Tanıyalım" konusunu işleyen bir öğretmenin mahalle-semt-ilçe-il-bölge-ülke sıralamasına uyması yakından uzağa ilkesine göre yapılan bir uygulamadır. Öğretmen konuyu işlerken öğrencinin yakın çevresinden yani yaşadığı mahalleden başlamıştır. 

6) Kolaydan Zora (Basitten Karmaşığa) 

Bir öğretmen derste konuyu işlerken öğrenme konularını ön koşul ve aşamalılık ilkelerine göre işlemeli, konuları zorlukları açısından derecelendirmelidir. Öğretmen, konuların öğretiminde önce kolay ve giderek zorlaşan bilgilere doğru ilerleyen bir yol izlemelidir. Kolaydan-zora ilkesini uygulayan bir öğretmen hem öğrencilerin derse olan ilgilerini ve motivasyonlarını artırır hem de eğitim-öğretim sürecinden beklediği verimi alır. 

7) Açıklık (Ayanilik) 

Bu ilkeye göre öğretim ortamı ne kadar çok duyu organına hitap ederse o oranda kalıcı öğrenmeler gerçekleşir. Bu nedenle eğitim ortamları birden fazla duyu organına hitap edecek şekilde düzenlenmelidir. Bu ilkenin ikinci boyutu ise eğitim-öğretim sürecinde kullanılan dilin, kavramların açık ve net olmasıdır. Öğretmen dersini işlerken öğrencinin düzeyine uygun ifadeler kullanmalıdır. 

8) Hayatilik (Yaşama Yakınlık) 

Yaşama yakınlık ilkesi eğitim-öğretim sürecinde öğrencinin günlük hayatta işine yarayabilecek bilgilerin verilmesini ifade eder. Verilen bilgi günlük hayatta öğrencinin işine yaramalı, öğrenci edindiği bilgiyi günlük yaşamda kullanabilmelidir. Günümüz eğitim anlayışına göre eğitim yaşama hazırlıktan ziyade yaşamın bizzat kendisidir. Bu nedenle eğitim yaşamdan kopuk olmamalı, yaşama dönük olmalıdır. Ders işlenme sürecinde içerik ve etkinliklerdeki örnekler günlük hayatın içinden seçilmelidir. 

9) Ekonomiklik 

Bu ilkeyi "bir taşla iki kuş vurmak" deyimi en iyi açıklayan deyimdir. En az enerjiyle, en az maliyetle en yüksek kazanca ve verime ulaşmayı ifade eder. Bir araç-gereçle, bir yöntem ve teknikle, bir etkinlikle birden fazla kazanıma ulaşmak ekonomiklik ilkesini ifade eder. 

10) Güncellik (Aktüalite) 

Bu ilke ders konularıyla güncel olayların ilişkilendirilmesini sağlayan ilkedir. Konular güncel olay ve sorunlarla ilişkilendirilerek anlatılır. Öğrencilerin ülkemizde ve dünyada yaşanan olaylara ilgi duymasını sağlar. Öğrenme konularını güncel olaylarla ilişkilendirebilen öğrenciler etkili ve kalıcı öğrenmeler elde ederler. Dersinde "göç" konusunu işleyen bir öğretmenin Suriye'deki iç savaş nedeniyle ülkemize yapılan göçleri örnek göstermesi güncellik ilkesine örnektir. Ayrıca derslerde belirli gün ve haftaların ve yerel kurtuluş günlerinin ele alınması da bu ilkeye örnektir. 

NOT: Hayatilik ilkesi ile güncellik ilkesi birbirine yakındır. Bu nedenle karıştırılmamalıdır. Hayatilik ilkesi öğretim sürecinde verilen bilgilerin günlük yaşamda kullanılabilir olmasını ifade ederken güncellik ilkesi ise öğretilecek bilgilerin güncel konularla ilişkilendirilerek anlatılmasını ifade eder. 

11) Bütünlük 

Bu ilkeye göre öğrenci, zihinsel, fiziksel ve psikolojik yönden bir bütündür. Öğrenci sadece bilgi boyutuyla değil, her yönüyle ele alınır. Öğrenci, zihinsel, fiziksel ve psikolojik yönden bir bütün olarak yetiştirilir ve geliştirilir. Bu ilke sadece bireyin bütünlüğünü değil bilginin bütünlüğünü de ön plana çıkarır. Örneğin; ilkokulda fen bilgisi ve sosyal bilgiler dersi ayrı ayrı değil bir bütün olarak hayat bilgisi adı altında işlenir. Bu uygulama bütünlük ilkesine göre yapılan bir uygulamadır.

12) Etkin Katılım, İş, Aktivite-Yaparak Yaşayarak Öğrenme

Geçmişte eğitim psikolojisi alanında yapılan çeşitli deneyler ve bilimsel araştırmaların da ortaya koyduğu gibi yaparak-yaşayarak öğrenme etkili ve kalıcı öğrenmeler açısından çok önemli bir yere sahiptir. Günümüz eğitim anlayışında öğrenciler sınıfta pasif dinleyen bir konumda olmamalı, öğretim ortamına etkin bir şekilde katılım göstermelidir. Öğrenci sorular sormalı, tartışmalara katılmalı, araştırmalı, olaylar ve bilgiler arasında çeşitli bağıntılar kurmalı ve bütün bunlar sonucunda bir sonuca ulaşabilmelidir. Eğitim ortamları öğrencilerin etkin katılabilecekleri şekilde düzenlenmelidir. Öğretmenler ise öğrencileri etkin katılıma teşvik etmelidir.

13) Sosyallik (Otoriteye İtaat ve Özgürlük) 

Eğitimin amaçlarından birisi de bireyin sosyalleşmesine katkıda bulunmaktır. Öğrenci sosyalleşme sürecinden geçerken bir yandan da kuralları öğrenir. Biz bunu otoriteye itaat olarak açıklayabiliriz. Bu ilkeye göre öğrenci öğretim ortamında sosyal olmalı, sosyal olurken de bir yandan kuralları öğrenmeli, kendi kararlarını verebilmeli, yani başka bir deyişle özgür iradesini kullanabilmeli, iş birliği içinde çalışabilmelidir.

14) Tümdengelim (Bütün-Parça-Bütün İlişkisi) 

Günümüz eğitim anlayışı daha çok tümevarım (parçadan bütüne doğru ilerleme) yöntemini teşvik etse de tümdengelim (bütünden parçaya) yöntemi de öğretim ilkeleri arasında yer alır ve bu ilke öğretim ortamında kullanılır. Bu ilkeye göre öğrenme konuları ana başlıklardan yani bütünden alt başlıklara (parçaya) ayrılarak düzenlenmelidir.

15) Transfer Edilebilme İlkesi 

Transfer; başlangıçta edinilen bilginin benzer, yeni durumlarda da kullanılabilmesini ifade eder. Örneğin; bir öğrenci matematik dersinde öğrendiği kuralları fizik dersinde de kullanırsa bu ilkeye uygun hareket etmiş olur.

Değerli okurlar; bu yazımızda "öğretim ilkeleri nelerdir?" sorusuna cevap aradık. Bir başka yazımızda görüşmek üzere...












Popüler Yayınlar