Bir millet veya toplumun hayatında derin izler bırakmış
savaş, göç, kıtlık, afet vb. olayların anlatıldığı ya da bir milleti veya toplumu
ilgilendiren bir kahramanlık konusunun bazen manzum, bazen mensur bazen de
manzum-mensur karışık şekilde anlatıldığı edebî türe destan denir.
Türk destanlarında gerek şiir gerek düz yazı tarzında
kullanılan dil, açık ve veciz bir ifade gücüne sahip olup, bu anlatım dili
konuşma dilinin zenginliğini ve anlaşılırlığını yansıtır. Destanın dili
çeşitli söz sanatlarıyla örülü olup bu söz sanatlarından en çok mübalağa (abartma)
sanatı öne çıkar. Benzetme, tezat vb. gibi söz sanatları da kendisini destan
türünde gösterir.
Destanlarda olağan ve olağanüstü unsurlar iç içedir.
Örneğin; Türk destanlarında kahraman çoğunlukla olağanüstü şartlarda olağanüstü
bir şekilde doğarak yine olağanüstü bir şekilde hızlı bir büyüme süreci
geçirir.
“Türk destanlarında kahraman çoklukla olağandışı
şartlarda olağanüstü bir şekilde doğar, hızlı ve olağanüstü bir büyüme süreci
yaşar, kendini ispatlayabileceği ve alp sıfatını alabileceği bir eylemi
gerçekleştirir, hâkimiyet sınırlarını genişletme, tutsaklığa ve sürgün hayatına
son verme, kaçırılan akrabaları kurtarma, istilacı yabancı hanlara ve zorba
yöneticilere ders verme, yer üstü ya da yer altından gelen müdahalelerle
bozulan düzeni yeniden kurma ve bunun gibi sebeplerle akınlara çıkar, bu zorlu
akınlardan zaferler elde ederek yurduna döner ve ulusu ya da halkı ile birlikte
huzurlu bir hayat sürmeye başlar.” (Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, Grafiker
Yayınları, 8.Baskı, 2011)
Türk destanlarında başkahramanlar konusuna
geldiğimizde ise karşımıza ilk olarak alp tipi etrafında toplanan atlı
göçebe yaşam tarzının idealize ettiği, düşmanlarla olan mücadelesini milleti
adına yürüten başkahramanlardır.
İslâmî dönem Türk destanlarının başkahramanı ise “Gazi”
tipidir. Gazi, din ve vatan uğruna savaşan, dindar bir kişiliğe sahip
kahramandır. (Kaplan; 1991:112-119)