31 Ağustos 2024 Cumartesi

Roman Nedir? Roman Türünün Özellikleri Nelerdir?

 

Roman Nedir?

Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayların kişilere, yere ve zamana bağlı olarak anlatıldığı, hikâye türüne göre daha uzun olan kurmaca eserlere roman denir.

 

Roman Türünün Özellikleri

-Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayları ele alır. Romana konu olan olaylar gerçek hayatta yaşansa bile yazarın süzgecinden geçtiği için kurmaca bir hâl alır.

-Olaylar; kişi, yer ve zamana bağlı olarak anlatılır.

-Roman türünün hikâye türüne göre farkı ise şöyledir:

Roman, hikâyeye göre daha uzun bir türdür. Hikâyede olay sınırlıdır. Başka bir deyişle hikâye tek bir olay etrafında dönerken, romanda birden fazla olay vardır. Romanda şahıs kadrosu daha kalabalıktır. Olayların meydana gelmesinde etkili olan aslî kahramanların yanında, bu kahramanlarla etkileşimde bulunan ikinci derecede kahramanlar vardır. Roman uzun bir tür olduğu için kahramanların hayatına ayrıntılı bir şekilde yer verilir. Hikâye ise kısa bir tür olduğu için şahıs kadrosu dardır ve kahramanların hayatına ayrıntılı olarak yer verilmez. Roman, mekân ve çevre tasvirlerinin uzun olduğu bir türken, hikâyede mekân ve çevre tasvirleri oldukça sınırlıdır.

Roman türünün hikâye türüne göre farkını kısaca belirttikten sonra roman türünün özelliklerini anlatmaya devam edelim.

-Roman türü, çevre betimlemelerinin ve psikolojik tahlillerin uzun uzun yer aldığı kurmaca bir düzen içerisinde meydana gelmiş bir türdür.

-Doğal afetler, savaşlar, tarihî olaylar, aşk, köy hayatı, polisiye konular, toplumsal konular, göç vb. her şey romana konu olabilir. Başka bir deyişle insanın içinde olduğu ve insanı ilgilendiren her şey romanın konusudur. Gerçek hayatta yaşanması mümkün olan bu olaylar yazarın süzgecinden geçer ve böylece yazarın hayal dünyasının ürünü olan bir kurmaca düzen ortaya çıkar.

-Romanı, estetik roman ve popülist roman olmak üzere iki gruba da ayırabiliriz. Edebî değeri yüksek, her okumada okuyuculara farklı bakış açıları kazandıran nitelikli romanlar estetik roman kategorisine dahildir. Geniş kitlelere hitap edecek tarzda, çok satma kaygısıyla yazılan edebî değeri düşük romanlar ise popülist roman kategorisi içerisinde değerlendirilir.

-Romanları konularına göre 11 başlık altında toplayabiliriz. Bunlar:

-Psikolojik roman

-Tarihî roman

-Polisiye roman

-Macera romanı

-Fantastik roman

-Mizahî roman

-Biyografik-otobiyografik roman

-Toplumcu romanlar,

-Psikanalitik romanlar,

-Tezli romanlar,

-Bilim kurgu romanı

 

Türk Edebiyatında Roman

Türk edebiyatında, divan edebiyatının mesnevileri ile halk edebiyatının halk hikâyeleri romanın Batı’da gördüğü işlevi görmeyi başarmıştır. Roman türü ise edebiyatımıza Tanzimat’tan itibaren çeviriler yoluyla girmeye başlamıştır. İlk çeviri roman Yusuf Kâmil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği “Telemak” çevirisidir. “Telemak” çevirisini daha sonra “Robinson Crusoe, Monte Cristo ve Sefiller”  gibi romanların çevirisi izlemiştir. İlk yerli romanımız ise Şemsettin Sami’nin yazdığı “Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat” adlı eseridir. Daha sonra Namık Kemal, “İntibah” adlı romanını “Son Pişmanlık” adıyla yayımlar. “İntibah” ile aynı yıl yayımlanan Ahmet Mithat Efendi’nin “Felâtun Bey ile Rakım Efendi”si ise yanlış batılılaşmayı ele alır.

Türk edebiyatının önemli romancıları ise şunlardır:

-İlk dönem romancıları: Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai, Nabizade Nazım, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Abdülhak Şinasi Hisar.

-Roman türünün teknik ve diğer yönlerden geliştiği dönemde eser veren romancılar: Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Tarık Buğra, Kemal Tahir, Oğuz Atay.


22 Ağustos 2024 Perşembe

Realizm Akımı Nedir? Realizm Akımının Özellikleri ve Temsilcileri

 

Realizm Nedir?

Gerçekçilik” anlamına gelen realizm akımı, romantizmin aşırı duygusallığına tepki olarak Fransa’da ortaya çıkmıştır. Realizmin bütün hatlarını ele almadan önce “pozitivizm nedir?”  sorusunun cevabını vermekte büyük yarar vardır.

TDK Güncel Türkçe Sözlük’te “pozitivizm” sözcüğünün iki ayrı anlamı vardır. Bunlardan birincisi “Araştırmalarını olgulara, deneylere, gerçeklere dayayan, fizikötesi açıklamaları kuramsal olarak olanaksız ve yararsız gören Auguste Comte’un açtığı felsefe çığırı”dır. İkincisi ise “Bu çığırın gerçekçilik akımını doğuran edebî eserlerde uygulanmış biçimi”dir. “Pozitivizm” sözcüğünün birinci anlamına baktığımızda pozitivist düşüncenin, metafizik düşünceleri ve dogmatizmi reddettiği, deneysel bilimlere başka bir deyişle akla ve bilime önem verdiğini görmekteyiz. Tekrar realizm akımına döndüğümüzde ise realizm akımının, pozitivist düşüncenin sanat ve edebiyat alanındaki eserlere yansımasıyla ortaya çıktığını söyleyebiliriz.


Realizm Akımının Özellikleri

-“Gerçekçilik” anlamına gelir.

-Romantizmin aşırı duygusallığına tepki olarak ortaya çıkmıştır.

-Pozitivist düşüncenin etkisiyle hayali ve duyguyu bir kenara bırakıp; tabiatı, olayları, olguları ve insanı olduğu gibi anlatma amacını benimsemiştir. Bu yönüyle realizme bağlı olan sanatçıların gerçeğin peşinde olduklarını söylemek mümkündür.

-“Roman, uzun bir yol üzerinde gezdirilen bir ayna gibidir.” anlayışına bağlı olarak realist sanatçılar olayları, olguları objektif bir şekilde olduğu gibi anlatma amacını taşırlar.

-Realist sanatçılar gerçekçi oldukları için romantik yazarların aksine eserlerinde olağanüstülüklere, mucizelere, hayallere ve tesadüflere yer vermezler. Onların görevi olayları olduğu gibi yansıtmaktır.

-Realist sanatçı, eserlerinde gözleme ağırlık verir. Dolayısıyla realist sanatçı eserlerinde çevre tasvirine yer verir. Çevre tasvirinin bu denli önemli olmasının nedeni dış çevrenin insan karakteri üzerinde etkili olmasıdır.

-Realist sanatçı, eserinde tarafsız davranır. Eserine duygularını ve düşüncelerini yansıtmaz. Realist sanatçının görevi öğüt vermek değil, topluma ayna tutmak ve gerçeği yansıtmaktır.

 

Realizmin Dünya Edebiyatındaki Temsilcileri

-Fransız yazarlar: Stendhal, Balzac, Flaubert, Merime.

-Rus yazarlar: Gogol, Turgenyev, Dostoyevski, Tolstoy, Çehov, Gorki.

-İngiliz yazarlar: Dickens, Eliot, Defoe.

-Amerikalı yazarlar: Mark Twain, Hemingway, Steinbeck.

 

Türk Edebiyatında Realizm:

-Samipaşazade Sezai’nin “Sergüzeşt” adlı romanı,

-Nabizade Nazım’ın “Karabibik” ve “Zehra” adlı eserleri,

-Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası” adlı romanı,

-Halit Ziya Uşaklıgil’in “Mai ve Siyah”, “Aşk-ı Memnu” ve “Kırık Hayatlar” adlı eserleri,

-Yakup Kadri’nin “Kiralık Konak” ve “Yaban” adlı eserleri

realist etkilerle kaleme alınmış eserlerdir.

Bu isimlerin dışında Reşat Nuri Güntekin ve Refik Halit Karay realizmin etkisinde kalmış diğer isimlerdir.


15 Ağustos 2024 Perşembe

Hikâye (Öykü) Türü Nedir? Hikâye (Öykü) Türünün Özellikleri


 

Hikâye (Öykü) Nedir?

Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayların kişi, yer ve zamana bağlı olarak anlatıldığı kısa soluklu yazı türüne hikâye (öykü) denir.

 

Hikâye (Öykü) Türünün Özellikleri

Hikâye (öykü) türü roman türüne göre daha kısadır. Hikâyeler tek bir olay etrafında döner. Hikâye türünde sahıs kadrosu dardır ve şahısların hayatları ayrıntılı olarak ele alınmaz. Olayın geçtiği yer ise sınırlı özellikleriyle kısaca tanıtılır.

Hikâye (öykü) türü yazar tarafından serim, düğüm ve çözüm bölümleri şeklinde okuyucuya aktarılır. Serim bölümünde hikâyeye giriş yapılır. Bu bölümde kişiler, olay, yer ve zaman kısaca tanıtılır. Düğüm bölümünde asıl olay ele alınır, olay örgüsü şekillenir ve kişilerin birbirleriyle olan ilişkileri anlatılır. Düğüm bölümü, merak unsurunun yoğun olduğu hikâyenin en uzun bölümüdür. Çözüm bölümü ise düğüm bölümünde düğümlenen olayların sonuca ulaştırıldığı bölümdür.

 

Hikâye Türleri

1)Olay hikâyesi (Maupassant tarzı hikâye): Bir olay etrafında gerçekleşen ve sonuçlandırılan, merak unsurunun ön plânda olduğu hikâye tarzıdır. En önemli örneklerini Fransız yazar Maupassant verdiği için bu hikâye tarzına Maupassant tarzı hikâye adı verilmiştir. Bu tarz hikâyeler serim, düğüm ve çözüm şeklinde okuyucuya sunulur. Türk edebiyatında olay hikâyesiyle özdeşleşen yazar Ömer Seyfettin’dir.

2)Durum hikâyesi (Çehov tarzı hikâye): Olay anlatımına dayanmayan, merak unsurunun geri plânda bırakıldığı, betimlemelerin yoğun olarak yer aldığı hikâye tarzıdır. Olay anlatımı yoktur, kişilerin hayatından seçilen kesitler betimlemeler eşliğinde durgun bir havada anlatılır. En iyi örneklerini Rus yazar Anton Çehov verdiği için bu hikâye tarzına “Çehov tarzı hikâye” denmiştir. Edebiyatımızda en iyi örneklerini Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal vermiştir.

13 Ağustos 2024 Salı

Romantizm Akımı Nedir? Romantizm Akımının Özellikleri ve Temsilcileri


Klasik sanata, başka bir deyişle klasisizmin getirdiği katı kurallara bir başkaldırı niteliğinde olan ve Fransız İhtilâli’nin getirdiği karışık bir ortamda doğan romantizm akımı aslında önce İngiltere ve Almanya’da görülmüş ancak bu akımın ilkelerini 1827 yılında yazdığı Cromwell ön sözüyle Fransız sanatçı Victor Hugo açıklamıştır.

Romantizm Akımının Özellikleri

İhtilâlin getirdiği bir ortamda yetişen romantik sanatçılar, klasisizmin kuralcılığına başkaldırmışlardır. Romantizm akımına bağlı olan sanatçılar her konunun sanata girebileceği düşüncesini benimsemişlerdir. Klasisizm akımının önem verdiği akıl ve sağduyuya karşılık romantikler duyguyu ve hayali ön plâna çıkarmışlardır.

Romantizm akımını benimseyen sanatçıların edebî türler konusundaki tutumu ise şöyle olmuştur:

“Edebî türlerin sınıflandırılmasına bile karşı olan romantikler, tiyatroyu trajedi ve komedi diye ayırmanın gereksiz olduğunu, hayatta acıklı ile gülüncün birlikte bulunduğunu söyleyerek dram türünün doğmasına yol açmışlardır. Şiirle nesri birbirine yaklaştırmışlar ve yazı türleri içerisinde romana önem vermişlerdir.” (Mustafa Ayyıldız-Hamdi Birgören, Edebiyat Bilgi ve Kuramları, Akçağ Yayınları)

Klasik sanatçılar tabiat kavramıyla insanın iç dünyasını kastetmiş ve ona yönelmişlerken, romantik sanatçılar tabiat kavramıyla dış dünyayı kastetmişler ve dış dünyaya yönelmişlerdir. Başka bir deyişle romantikler gerçek tabiatı tüm yönleriyle eserlerinde kaleme almışlardır.

Klasisizmde eski Yunan ve Roma edebiyatı örnek alınırken, romantizmde ise milli kültür ve tarihe yönelme vardır. Başka bir deyişle romantikler kendi geçmişlerine yönelmişlerdir.

Romantizm akımında dil ve üslup konusunda bireyselci bir tutum izlenmiştir. Klasikler seçkinci bir dil anlayışı benimserken romantikler duygu ve hayal ilkelerinin getirdiği coşkun bir dil anlayışına bağlı olarak halkın dilini benimsemişlerdir.

 

Romantizm Akımının Dünya Edebiyatındaki Temsilcileri

Fransız Edebiyatı: Montesquieu, Rousseau, Lamartine, Voltaire, Victor Hugo.

Alman Edebiyatı: Goethe, Schiller

 

Türk Edebiyatında Romantizm

Türk edebiyatında Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit romantizm akımının etkisinde eserler kaleme almışlardır.

 

Romantizm Akımı – Anahtar Sözcükler

-Duygu ve hayal

-Hüzün, melankoli, karamsarlık

-Bireysellik

-Lirizm

-Milli kültür ve tarih

-Dış dünya (gerçek tabiat)


6 Ağustos 2024 Salı

Klasisizm Akımı Nedir? Klasisizm Akımının Özellikleri

 

17. yüzyılda Avrupa'daki iç karışıklıklar sona ermiş ve Avrupa'da monarşik yönetimler egemen olmaya başlamıştır. Bu zaman diliminde kilise yönetim üzerindeki gücünü kaybetmiş ve aynı zamanda derebeyler ve aristokratlar da monarşik yönetimlerin gücünü kabul ederek bu yönetimlere tabi olmaya başlamışlardır. Yönetimde artık kurallar ve kanunlar geçerli olmaya başlamıştır. Bu dönemde yetişen Descartes “Düşünüyorum, o hâlde varım” şeklinde bir felsefe sistemi geliştirmiştir. Akıl ve mantık Descartes'ın düşüncesinin temelini oluşturmuştur.

Siyasi, sosyal ve felsefî alanlarda meydana gelen bu gelişmeler doğal olarak edebiyatı da etkilemiş ve böylece klasisizm akımı ortaya çıkmıştır. 17. yüzyılda Fransa’da eski Yunan ve Latin edebiyatlarını örnek alarak gelişen bir edebî akım olan klasisizmde sanat üç temel üzerine kuruludur. Bunlar; akıl, sağduyu ve tabiattır. Klasisizm akımı tabiat derken insan tabiatını kasteder. Yazarların insan tabiatını anlamaları gerektiğini savunur. Bu akımda yazarlar eserlerinde duygularını gizlemişler, başka bir deyişle kahramanların arkasına saklanmışlardır.

 

Klasisizm Akımının Önem Verdiği Unsurlar:

Gerçek: Bu akımda hayale yer yoktur. Yazarlar hayale önem vermezler. Çünkü hayal onlara göre gelip geçicidir. Bu nedenle klasik yazarlar gerçeği ön plâna çıkarırlar.

Tabiat: Klasik yazarlar, insan dışındaki tabiata değil insanın iç dünyasına önem verirler. Klasisizmde sanatçı insan tabiatındaki değişmez, sürekli şeylere yönelir.

Akıl ve sağduyu: Klasisizmde sanata konu olan şeyler aklın denetimindeki davranışlardır.

Kuralcılık: Sosyal ve siyasi yapıda görülen kurallar doğal olarak edebiyata yansımıştır ve buna bağlı olarak kuralcılık klasisizmin sanat anlayışını oluşturmuştur. Bu sanat anlayışında edebî türler sınıflandırılarak bu türlerin değişmez kuralları tespit edilmiştir.

Tip: Klasisizm akımında önemli olan kişiler değil tiplerdir.

Ahlâk: Bu edebî akımın amaçlarından birisi de insanları kötü davranışlardan uzaklaştırıp onlara olumlu davranışların neler olduğunu öğretmektir.

Dil ve üslup: Klasik sanatçılar, kusursuz ve yalın bir anlatımla eserlerini kaleme almaya çalışırlar.

 

Klasisizm akımı hususunda değinilmesi gereken önemli konulardan birisi de klasisizmin edebî türler içinde en çok tiyatro üzerinde etkili olduğudur. Klasisizme tâbî olan yazarlar tiyatroda üç birlik kuralına uyarlardı. Bu kural ise konuda birlik, zamanda birlik ve mekânda birlik unsurlarından oluşur.

 

Klasisizm Akımının Dünya Edebiyatındaki Temsilcileri

Corneille, Malherbe, La Fontaine, Boileau, Moliere, Pascal, La Bruyerne, Fenelon ve John Milton.

 

Klasisizm Akımının Türk Edebiyatına Yansıması

Şinasi’nin La Fontaine'den çevirdiği fabllar, Yusuf Kâmil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği Telemak, Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere’den yaptığı uyarlamalar, Recaizade Mahmut Ekrem’in La Fontaine ve Racine’den yaptığı çeviriler klasisizm akımı çerçevesinde kabul edilebilir.


5 Ağustos 2024 Pazartesi

"Pabucu Dama Atılmak" Deyiminin Hikâyesi

 


En az iki sözcükten oluşan, bir durumu anlatan ve genellikle gerçek anlamından uzaklaşarak mecaz anlam kazanan sözcük gruplarına deyim adı verilir. “Az sözle çok şey anlatma” gibi önemli bir işlevi olan deyimlerin ilgi çekici hikâyeleri vardır. Bu yazımızda sözlük anlamı “Kendinden üstün birinin çıkmasıyla gözden düşmek” olan “pabucu dama atılmak” deyiminin hikâyesini anlatacağız.

 

“Pabucu Dama Atılmak” Deyiminin Hikâyesi

Osmanlılar devrinde esnaf teşkilâtı, Ahilik geleneğinin uzantısı olarak belli bir nizam içerisinde ve fevkalade sağlıklı işlemiştir. Her esnaf teşekkülünün bir kethüdası bulunur ve kethüda o meslek dalının inceliklerini, kanunlarını, yönetim biçimini iyi bilir, esnafın çalışma düzeni ve dürüstlüğünü denetlermiş. Esnaf ile kethüda arasında yiğitbaşı denilen, bilirkişi konumunda bir esnaf temsilcisi bulunur, sanatında hile yapanlar olursa, yiğitbaşı tarafından tespit edilerek kethüdaya bildirilir ve gerekli cezaî işlemler başlatılırmış. Bu, bir nevi, şimdiki TSE kontrolörlüğü demektir.

Herkesin meslek ahlâkı ilkeleriyle çalıştığı o dönemlerde bir zanaatkârın yaptığı işte ihmal veya hileye sapması, nadir görülen hadiselerdendir. Çabucak bozulan, yırtılan veya çürüyen mallarda bir hile aranır, bulunursa kethüdaya şikâyetle ilgilinin cezalandırılması istenirmiş.

Takdir edilir ki ayakkabı imalatı, bu tür şikayetlere açık bir meslektir. Kısa sürede eskiyen ayakkabının kullanım hatası mı, yoksa üretim hatası mı olduğu sık sık tartışma ve şikayet konusu edilmeye başlandığı devirlerde, çürük çarık yapılan, çabuk sökülen yahut delinen ayakkabılar dolayısıyla kethüda, sık sık çarıkçılar yiğitbaşısını çağırıp tahkikat yaptırır olmuş. Eğer bir imalat hilesi söz konusu ise ilgili usta çağrılır, esnafın ileri gelenleri, yiğitbaşı ve diğer meslek temsilcileri huzurunda kethüda tarafından tekdir edilir, aldığı ücretin müşteriye iadesi sağlanır, dava konusu olan ayakkabı da kullanılmamak için dama atılırmış.

Bir esnafın yaptığı ayakkabının dama atılması o usta için en büyük ayıp olup meslekteki şeref ve itibarını sıfırlar ve müşterisinin azalmasına yol açarmış. Bu uygulama bütün esnaf teşkilâtı için bir genelleme niteliğinde olup birisi hakkında “pabucu dama atıldı” denilmesi artık o meslekten ekmek yemesinin zor olduğuna işaret sayılmış, esnafın bu titizlik ile iş görmesi temin edilmiştir.

Bu uygulamanın Ahî Evran’dan kalma olduğu, daha o zamanlarda da hatalı malzeme üreten zanaatkârın, Ahi şeyhi tarafından meclisten çıkarılıp pabucunun tekke damına atıldığı ve evine yalınayak gönderildiğine dair rivayetler vardır.

(Kaynak: İskender Pala, İki Dirhem Bir Çekirdek, Kapı Yayınları)

Popüler Yayınlar