12 Temmuz 2024 Cuma

KPSS Tarih Genel Tekrar Notları 3

 

1)Astronomi, matematik bilgini olan ve aynı zamanda şair olan, “Takvim-i Celâlî"yi hazırlayan komisyonda bulunan, ”Rubai” adı verilen dörtlükler hâlinde şiirler yazan bilim insanı ve şair Ömer Hayyam'dır.

 

2) “Uluğ Bey Zici” ve “Yıldızların Fıhristi” isimli eserleriyle ünlü Timur Devleti hükümdarı, astronomi ve matematik bilgini Uluğ Bey'dir.

 

3) Karahanlılar döneminde yaşamış, lakabı “Pir-i Türkistan” olarak da bilinen, “Divan-ı Hikmet” adlı eseriyle ünlü ilk Türk-İslâm mutasavvıfı Ahmet Yesevi'dir.

 

4) Karahanlılar döneminde yaşamış ve “Atabetü’l Hakayık” adlı eseriyle ünlü olan Türk-İslâm mutasavvıfı Edip Ahmet Yükneki’dir.

 

5) “Muhakemetü’l-Lugateyn” isimli eserinde Türkçenin Farsçadan üstün olduğunu kanıtlamayı amaçlayan Türk-İslâm edebiyatçısı Ali Şir Nevai’dir.

 

6) Gazneliler dönemi edebiyatçısı olup, “Şehname” isimli eserini Gazneli Mahmut’a sunan edebiyatçı Firdevsi’dir.

 

7) “Mukaddimetü’l Edeb” isimli eseriyle ünlü Harzemşahlar dönemi edebiyatçısı Mahmut Zemahşeri’dir.

 

8) “Tarih-i Yemin” adlı eseriyle ünlü, Gazneliler dönemi tarihçisi Utbi’dir.

 

9)“Sibernetik” biliminin kurucusu olup; denge, kontrol ve haberleşme üzerine çalışan Artuklular dönemi bilim insanı Cezeri’dir.

 

10) Divan-ı Kebir, Mesnevi, Mektubat, Fihimafih  ve Mecalis-i Seba isimli eserleriyle ünlü Anadolu Selçukluları döneminde yaşamış tasavvuf bilgini ve edebiyatçı Mevlana’dır.

 

11) “Risaletün-Nushiyye” ve “Divan” adlı eserleriyle ünlü Anadolu Selçukluları dönemi tasavvuf bilgini ve halk edebiyatçısı Yunus Emre’dir.

 

12) Ahi Teşkilatının Özellikleri

-Temel amacı “sosyal adaleti” sağlamak olan ahilik teşkilâtında çıraklıktan ustalığa doğru meslekî eğitim verilmiştir.

-Ahi teşkilâtı, ahi esnaflarından toplanan katkı payı ile esnafa destek olmuş, fakirlere ve işsizlere de yardım edilmiştir.

-Kalite standartlarına uygun üretim gerçekleştirilmiştir.

-Üreticinin ve tüketicinin hakkını korumuştur.

-Ahi teşkilâtı, ürün fiyatlarını tespit ederek bu konuda uyuşmazlıkların ortaya çıkmasını önlemiştir.

-Devlet ve esnaflar arasındaki ilişkileri düzenlenmiştir.

NOT: Esnafların uyacağı meslek ilkelerine “fütüvvetname” denilmiştir.


13) -Hat: Arap harfleriyle güzel yazı sanatına verilen addır. Bu sanatla uğraşanlara ise “hattat” adı verilmiştir.

-Minyatür: Kâğıt üzerine yapılan ışık, gölge ve hacim duygusu yansıtılmadan yapılan iki boyutlu resimdir. Bu sanatla uğraşanlara “nakkaş” ya da “musavver” adı verilmiştir.

-Tezhip: Altın tozu ve boya ile sayfa ya da levha süslemeciliğine verilen addır. Bu sanatla uğraşanlara müzehhip adı verilmiştir.

-Çini: Fırınlanmış ve sırlanmış toprak üzerine yapılan süslemeciliğe verilen addır.

-Vitray: Cam süslemeciliği.

-Telkari: Gümüş ya da maden süslemeciliğidir. 

11 Temmuz 2024 Perşembe

KPSS Tarih Genel Tekrar Notları 2

 

1)Almanlara ait olan Nibelungen Destanı'nda, Germenler ile Avrupa Hunları arasındaki mücadeleler anlatılmış olup bu destanda Avrupa Hun hükümdarı Attila'dan “Etzel” şeklinde söz edilmiştir.

 

2) Ruslara ait olan İgor Destan'ında ise Kıpçak ve Slav mücadeleleri konu edinilmiştir.

 

3)Türk-İslam devletlerinde hükümdarlık sembolleri şunlardır:

-Örgin (taht)

-Hutbe okutmak

-Tuğ (sancak)

-Çetr (hükümdar şemsiyesi)

-Sikke (para) bastırmak

-Otağ (hükümdar çadırı)

-Saray

-Ünvan ve lakaplar

-Ferman

-Alem (bayrak)

-Nevbet (davul)

-Tuğra (imza şeklindeki hükümdar mührü)

-Tıraz (Arkasında ayet bulunan kaftan)

-Hilat (Halifenin gönderdiği hediyeler)

-Asa (Halifenin gönderdiği süslü değnek)

-Menşur (Halifenin gönderdiği hükümdarlık onay belgesi)

 

4) Hocası Cüveyni tarafından “derin bir deniz” olarak nitelendirilen, Nizamiye Medresesinde müderrislik yapan, “Nasihatü’l-Mülük”, “İhya’ü-Ulûmid-Dîn”, “El-Munkizu-mine’d-Dalâl” ve “Mekâsidu’l-Felâsife” adlı eserleriyle ünlü bilim insanı Gazali’dir.

 

5) Gazneliler döneminde yaşamış matematik ve astronomi bilgini olan, Gazneli Mahmut’un “sarayımın en değerli hazinesi”  sözleriyle nitelendirdiği, Avrupa’da “Alberuni (Aliboron)” olarak tanınan, “El-Asarül Bakiye”, “Hint Tarihi” adlı eserleriyle tanınan Türk-İslam bilgini Biruni’dir.

 

6) Bağdat'ta Nizamiye Medresesi'ni kuran, “Siyasetname”  adlı eserinde devlet idaresi hakkındaki görüşlerini belirten ve aynı zamanda Büyük Selçuklu veziri olan devlet adamı Nizamülmülk’tür.

 

7) Matematik tarihinde, birinci ve ikinci dereceden denklemlerin sistematik çözümlerinin yer aldığı ilk eser olan "Kitab-ül Cebir vel-Mukabele"nin yazarı:

Harezmi

 

8) Karahanlı döneminde yaşayan, dil bilimci ve haritacı olan, ”Divan-ı Lügati’t-Türk”  adlı eseriyle Türkçenin Arapçadan üstün olduğunu göstermeyi amaçlayan Türk bilim insanı Kaşgarlı Mahmut’tur.

 

9) Halkın ve hükümdarın karşılıklı sorumluluklarını dile getirdiği “Kutadgu Bilig” adlı eseriyle ünlü, Karahanlılar dönemi devlet adamı ve siyaset bilimcisi Yusuf Has Hacip’tir.

 

10) Türk-İslam devletlerinde bazı mimari eserler:

Han, kervansaray, ribat, bedesten, arasta gibi yapılar iktisadi amaçlı inşa edilirken; darüşşifa, darültıp, bimarhane, bimaristan, maristan, darülafiye, şifahane, darülsıhha gibi yapılar sağlık amaçlı inşa edilmiştir.

Mimari eserler hususunda önemli olan kurumların tanımları:

Camii: İbadet ve eğitim amacıyla inşa edilen ve kullanılan dinî yapı.

Kümbet (türbe): Din ve devlet büyükleri için inşa edilmiş anıt mezarlardır.

Medrese: Bilimsel araştırmaların yapıldığı, dinî ve pozitif bilimlerin okutulduğu kurumlardır.

Tekke: Tarikatların dinî ve sosyal faaliyetlerini yürüttükleri yapılardır. Küçüğüne ise “zaviye” adı verilmiştir.

İmarethane: Yoksul insanlara yönelik yemek hizmetlerinin verildiği yerlerdir.

Darüşşifa: Tolunoğulları’nda “maristan” olarak adlandırılan bu yapılar halka yönelik sağlık hizmetlerinin verildiği kurumlardır.

Bimarhane: Ruh ve sinir hastalıklarına yönelik tedavi hizmetlerinin verildiği kurumdur.

Külliye: Camii etrafında inşa edilen, kapsamında medrese, kütüphane, bedesten, darüşşifa vb. yapıların yer aldığı çok amaçlı sosyal yapılardır.

Kervansaray: Karahanlılarda “ribat” olarak adlandırılan, şehirlerarası ticarette güvenlik ve barınma amaçlı inşa edilmiş yapılardır.

Bedesten: Kumaş ve değerli eşyaların satıldığı üstü kapalı esnaf çarşısı.

Arasta: Aynı mesleği icra eden ya da aynı ürünü satan dükkânların bulunduğu esnaf çarşısı.

Bazı Türk-İslam Mimari Eserleri:

Karahanlılar:

Mezar-ı Şir Kebir Camii

Buhara Namazgâh Camii

Özkent Minare

Arap Ata Türbesi

Ayşe Bibi Türbesi

Tirmiz Sarayı

Ribat-ı Melik

 

Gazneliler:

Leşker-i Bazar Ulu Camii

Leşker-i Bazar Sarayı

 

Büyük Selçuklular:

İsfahan Mescid-i Cuma

Bağdat Nizamiye Medresesi

Nişabur Medresesi

Sultan Sencer Türbesi

Rey Medresesi


KPSS Tarih Genel Tekrar Notları 1 adlı yazımıza BURADAN  ulaşabilirsiniz. 


8 Temmuz 2024 Pazartesi

ÖSYM Sınavlarında Çıkması Muhtemel Şair ve Yazarlar


 KPSS, EKYS, YKS gibi ÖSYM'nin düzenlediği sınavlarda çıkması muhtemel şair ve yazarları sizlerle paylaşıyoruz. 

1)Ahmet Hamdi Tanpınar

Roman, öykü, makale, deneme, şiir, edebiyat tarihi gibi türlerde eserler veren, “Ne İçindeyim Zamanın”, “Bursa'da Zaman” gibi şiirleri kaleme alan, “Mahur Beste”, “Huzur”, “Sahnenin Dışındakiler” ve “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” gibi romanlarıyla ünlü sanatçımızdır. Sanatçının öykü türündeki eserleri ise “Abdullah Efendi'nin Rüyaları” ve “Yaz Yağmuru"dur. Deneme türünde de eserler veren sanatçı bu türde “Beş Şehir” ve “Yaşadığım Gibi” adlı eserleri de kaleme almıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir” adlı eserinde Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul’u kendine özgü anlatım biçimiyle okuyucuyla buluşturmuştur

 

2)Peyami Safa

Edebiyat, felsefe, psikoloji, sosyoloji gibi değişik alanlarda eserler vererek çok yönlü olabilmeyi başaran sanatçı roman türünde verdiği eserlerle edebiyat tarihimizdeki yerini almıştır. Sanatçı roman türünde “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”, “Fatih-Harbiye”, “Bir Tereddüdün Romanı”, “Matmazel Noralya’nın Koltuğu”, “Yalnızız”, “Şimşek”, “Sözde Kızlar”, “Canan”, “Biz İnsanlar” gibi eserler kaleme almıştır.

 

3) Sezai Karakoç

İslâmî duyarlılıkla kaleme aldığı eserleriyle tanınan sanatçımızdır. Şiir türünde “Körfez, Şahdamar, Hızırla Kırk Saat, Taha’nın Kitabı, Gül Muştusu, Zamana Adanmış Sözler” gibi eserler kaleme alan sanatçı aynı zamanda deneme türünde kabul edebileceğimiz “Diriliş Muştusu” ve “Diriliş Neslinin Âmentüsü” adlı eserleriyle de ünlüdür. “Ey Sevgili” olarak bilinen “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” ve “Mona Rosa” adlı şiirleri en çok okunan şiirlerindendir.

 

4) Cahit Sıtkı Tarancı

Şiirlerinde ağırlıklı olarak “yalnızlık” ve “ölüm” temalarını işleyen şair, edebiyatımızda “ölüm şairi” olarak da tanınır. “Ömrümde Sükût”, “Otuz Beş Yaş”,” Düşten Güzel”, “Sonrası” adlı şiir kitapları vardır.

 

5) Abbas Sayar

Romanlarında ve hikâyelerinde Orta Anadolu insanının yaşamını anlatan ve “Yılkı Atı” romanıyla edebiyat dünyasında adını duyuran edebiyatçımızdır. Sanatçının ayrıca roman türünde “Çelo”, “Can Şenliği”, “Dik Bayır” gibi eserleri de vardır.

 

6) Rasim Özdenören

Türk öykücülüğünün ve deneme yazarlığının gelmiş geçmiş en usta kalemlerinden biridir. “Hastalar ve Işıklar”, “Gül Yetiştiren Adam”, “Çözülme”, “Çok Sesli Bir ölüm”, “Denize Açılan Kapı”, “Ruhun Malzemeleri”, “Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler”, “Müslümanca Yaşamak”, “Ansızın Yola Çıkmak”, “Yazı, İmge ve Gerçeklik” gibi eserleriyle ünlüdür.

 

7) Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Özellikle romanları ve öyküleriyle edebiyatımızda önemli bir yeri olan Yakup Kadri, “Yaban” adlı romanında I. Dünya Savaşı'nın bitimiyle birlikte Sakarya Savaşı’nın sonuna kadar olan sürede bir Anadolu köyünde köy halkının Milli Mücadele’ye ilişkin tutumlarını ve tavırlarını Ahmet Celâl isimli bir Türk subayının ve aydınının gözüyle verir.

Yakup Kadri’nin Eserleri:

Öykü: Bir Serencam, Rahmet, Milli Savaş Hikâyeleri

Roman: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panorama I, Panorama II, Hep O Şarkı.

Anı: Zoraki Diplomat, Anamın Kitabı, Vatan Yolunda, Politikada 45 Yıl, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları

Mensur Şiirler: Erenlerin Bağından, Okun Ucundan.

 

8) Halide Edip Adıvar

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında roman, öykü, anı gibi türlerde eserler veren Halide Edip Adıvar, özellikle roman türündeki eserleriyle edebiyatımızda ses getirmiştir. “Vurun Kahpeye”, “Ateşten Gömlek”, “Sinekli Bakkal”, “Dağa Çıkan Kurt”, “Türk’ün Ateşle İmtihanı”, “Mor Salkımlı Ev” gibi eserleriyle ünlüdür.

 

9) Orhan Veli Kanık

Garip akımının kurucularından olan Orhan Veli Kanık, kaleme aldığı şiirlerle edebiyatımıza damga vurmuş şairlerimizdendir. “Garip”, “Vazgeçemediğim”, “Destan Gibi”, “Yenisi”, “Karşı” gibi şiir kitapları olan sanatçı daha çok “İstanbul’u Dinliyorum” ve “Anlatamıyorum” adlı şiirleriyle hafızalarda yer edinmiştir.

 

10) Reşat Nuri Güntekin

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında kaleme aldığı roman, öykü ve tiyatro türündeki eserleriyle ses getiren Reşat Nuri Güntekin, eserlerinde Anadolu’yu ve Anadolu insanının yaşantısını yalın bir dille okuyucularına aktarmayı başarmış bir sanatçıdır. “Çalıkuşu”, “Dudaktan Kalbe”, “Yeşil Gece”, “Acımak”, “Yaprak Dökümü”, “Kızılcık Dalları”, “Miskinler Tekkesi”, “Kavak Yelleri”, “Gizli El” gibi eserleriyle ünlüdür.

7 Temmuz 2024 Pazar

KPSS Tarih Genel Tekrar Notları 1

 


1)İslamiyet öncesi Türk devletlerinde, “Gök Tanrı” tarafından verildiğine inanılan yönetim yetkisine “kut” adı verilmiştir. Kut inancına bağlı olarak ortaya çıkan sonuçlar şunlardır:

-Saltanat ve hanedan anlayışı ortaya çıkmıştır.

-Hükümdarın her erkek çocuğunun hükümdar olma hakkı ortaya çıkmıştır ve buna bağlı olarak veraset sisteminde belirsizlikler yaşanmıştır.

-Devlet hanedan ailesinin ortak malı olarak kabul edilmiştir.

-Taht kavgaları yaşanmış ve bu yaşanan kavgalar devleti zayıflatarak devletin kısa sürede parçalanmasına neden olmuştur.

-Cihan hâkimiyeti anlayışı benimsenmiştir ve buna bağlı olarak da fetih politikaları uygulanmıştır.

İkili teşkilatın uygulanması (İkili teşkilat, ülkenin yönetim olarak doğu ve batı şeklinde ikiye ayrılmasını ifade eder. Doğuyu hükümdar, batıyı ise hükümdarın kardeşi “yabgu” ünvanıyla yönetmiştir. İkili teşkilat anlayışının amaçları ise taht kavgasını önlemek ve yönetimi kolaylaştırmaktır.

ÖSYM SORAR: “İkili teşkilat” ve “boylar federasyonu”na dayalı yönetim biçimi yönetimde merkeziyetçi yapının olmadığını ortaya koyar.

 

2) İslamiyet öncesi Türk devletlerinde hükümdarlık sembolleri:

-Örgin (taht)

-Otağ (çadır)

-Nevbet (davul)

-Tuğ (sancak)

-Kotuz (sorguç)

-Yarlığ (ferman)

-Kılıç

-Kemer (kur)

-Kamçı (berge)

-Yay

 

3) İslamiyet öncesi Türk devletlerinde hükümdarların kullandığı ünvanlar:

-Han

-Hakan

-Kağan

-Erkin

-Kül Erkin

-İdikut

-İlteber

-Aytengri

-Şanyü

-Tanhu

-Yabgu

 

4) İslamiyet Öncesi Türk Destanları:

-Alp Er Tunga Destanı: İskitlere ait destandır. İskit ve Pers savaşlarını konu almıştır.

NOT: İskitlere ait bir diğer destan da “Şu Destanı”dır.

ÖSYM SORDU: Firdevsi, “Şehname” adlı eserinde Alp Er Tunga’dan “Efrasiyap” olarak söz etmiştir.

-Ergenekon Destanı: Göktürklere ait destandır. Göktürklerin, dağda bulunan demir madenini eriterek Ergenekon'dan kurtuluşunu anlatan destandır.

NOT: Göktürklere ait bir diğer destan da “Bozkurt Destanı”dır.

-Oğuz Kağan Destanı: Hun destanıdır. Oğuz Kağan’ın çocukları arasında ülkenin hakimiyetini paylaştırma sürecini anlatan destandır.

-Göç Destanı: Uygurlara ait bir destandır. Destanda Çinlilerin Türklerin kutsal taşını parçalaması sonucunda yaşanan kıtlığın Uygurlarda göçe sebep olması anlatılır.

NOT: Uygurlara ait bir diğer destan da “Türeyiş Destanı”dır.

Manas Destanı: Kırgızlara aittir. Dünyanın en uzun destanıdır.

 

5) İslamiyet öncesi Türk devletlerinde ölümden sonra yaşam inancının olduğuna dair kanıtlar şunlardır:

-Kurgan adı verilen ölülerin gömüldüğü oda şeklindeki mezarların yapılması

-Ölülerin eşyalarıyla birlikte gömülmesi

-Kurganlara balbal dikilmesi (Balbal: Mezara dikilen insan figürlü taş heykel) Balbalın ölen kişiye ölümden sonra hizmet edeceği inancı benimsenmiştir.

-Uçmağ (cennet) – tamu (cehennem) inancının bulunması

-“Atalar kültü” inancının olması. Bu inanca göre Türkler ölen atalarının yaşayan kişileri koruduğuna inanmışlardır.

 

6)Türk-İslam devletlerinde şehzadeler tecrübe kazanmaları için “Melik” olarak taşrada görevlendirilmişlerdir. Kendilerine rehber olarak görevlendirilenlere ise “atabey” ünvanı verilmiştir.

NOT: Atabeylik sisteminin sonuçları:

-Atabeyler, şehzadeleri tecrübe kazandırarak hükümdarlığa hazırlamışlardır. (Olumlu sonucu)

-Şehzadeler kimi zaman taht için kışkırtılmıştır. (olumsuz sonuç)

-Devlet otoritesinin zayıf olduğu dönemlerde bazı atabeyler bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. (olumsuz sonuç)

 

7)Türk-İslam devletlerinde devlet işlerinin görüşüldüğü kurula “Divan-ı Saltanat” adı verilmiştir. Başkanlığını hükümdar yapmıştır. Hükümdarın olmadığı zamanlarda ise başkanlık görevini “vezir” üstlenmiştir.

Divan-ı Saltanat’ın Alt Divanları

-Divan-ı İstifa: Mali işlerden sorumlu divandır.

-Divan-ı Arz: Askerî işlerden sorumludur.

-Divan-ı İşraf: Mali ve idari denetim yapan divandır.

-Divan-ı İnşa: İç ve dış yazışmalardan sorumlu divandır.

 

8) Selçuklularda adalet hizmetleri “kadı” adı verilen görevlilerce yerine getirilmiştir. Hukuk “şer’î” ve “örfî”  olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Şer’î hukukun temeli İslam hukukuna dayanırken örfî hukukun temeli ise eski Türk geleneklerine dayandırılmıştır.

Şer’î mahkeme: Başında “Kadı’l-kudat” bulunur.

Örfî mahkeme: Başında “Emir-i Dad” bulunur.

Askerî mahkeme: Askerî davalara “kazasker (kadıleşker)” bakmıştır.

Divan-ı Mezalim: Yüksek mahkeme özelliğinde olup hükümdar başkanlığında toplanan mahkemedir.

 

9) Bazı Türk-İslam devletlerinde uygulanan ikta sisteminin özellikleri şunlardır:

-Üretimde sürekliliği sağlar. Tarımsal üretimi artırır.

-İktisadi, idari, güvenlik hizmetlerini kolaylaştırır.

-Bayındırlık faaliyetlerini hızlandırır.

-Hazineden para çıkışını engeller. Bu sistemle hazineden para çıkmadan devlet adına taşra ordusu oluşturulmuştur.

-Memur maaşlarına kaynak oluşturulmuştur.

 

10) İlk Selçuklu medresesi, Tuğrul Bey tarafından Nişabur’da açılmıştır. Alparslan döneminde Nizamülmülk tarafından açılan Nizamiye Medresesi ise aralarında en önemli olan medresedir.

 

11) Aristo felsefesine olan katkılarından dolayı “Muallim-i Sani” ünvanıyla bilinen, Avrupa’da “Al Farabius” ve “Abunazar (Abunaser)” olarak tanınan, El-Medinetü’l-Fazıla, Kitab-ül Musiki ve İhsa’ül Ulûm adlı eserleriyle tanınan Türk bilim insanı ve filozof Farabî’dir.

 

12) “Şeyh’ül Reis”, “Tababetin Hükümdarı” lakaplarıyla bilinen, Batı'da “Avicenna” olarak tanınan, “Kitabü’ş-şifa” ve “El-Kanun fi’t-tıp” adlı eserleriyle ünlü olan Türk bilim insanı İbn-i Sina’dır.

27 Haziran 2024 Perşembe

Edebiyat-Tarih İlişkisi

 

Olayların, duyguların ve düşüncelerin okuyanlar üzerinde estetik bir etki ve heyecan uyandıracak tarzda güzel, etkileyici ve sanatlı sözler eşliğinde dışa vurulması veya dile getirilmesi sanatına edebiyat denir. Edebiyatın daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi diğer bilim dallarıyla ilişkili olduğunu belirtmiştik. Edebiyatın ilişkili olduğu bilim dallarından birisi de tarihtir. Edebiyat-tarih ilişkisine değinmeden önce tarih biliminin de tanımını yapmamız doğru olur.

Tarihin Tanımı

Tarih, geçmişte yaşanmış olayların belgelere dayandırılarak neden sonuç ilişkisi içerisinde tarafsız bir şekilde aktarıldığı bilim dalıdır. Geçmişin belgelere dayandırılarak anlatıldığı tarih bilimi, insan faaliyetlerinin oluşturduğu bir bütün olarak da tanımlanabilir.

Edebiyat-Tarih İlişkisi

Duyguların ve düşüncelerin okuyanlarda estetik bir etki ve heyecan uyandıracak biçimde dile getirilmesi demek olan edebiyat ile geçmişteki olayların belgelere dayandırılarak, neden-sonuç ilişkisi içerisinde anlatıldığı bilim olan tarih, birbiriyle sıkı bir ilişki içerisindedir. Edebiyat-tarih ilişkisini kısaca açıklarsak; bir edebî eser bir tarihî olayı konu alabilir. Edebiyatımızda tarihî olayları konu alan birçok edebî eser mevcuttur. Örneğin; edebiyatımızda Milli Mücadele’yi konu alan birçok eser vardır. Yakup Kadri’nin “Yaban”, Tarık Buğra'nın “Küçük Ağa”, Halide Edip Adıvar'ın “Vurun Kahpeye”, “Türk'ün Ateşle İmtihanı”, “Ateşten Gömlek” adlı eserleri bunlardan birkaçıdır. Bir edebî eser yazıldığı dönemin izlerini taşır. Yukarıda saydığımız eserler de yazıldığı dönemin izlerini taşıyan ve “tarihî roman” statüsünde sayabileceğimiz eserlerdir.

Tarih bilimi zaman zaman tarihî olayları konu alan edebî eserlerden de faydalanır. Ancak bu konuda şu husus oldukça önemlidir: Her edebî eser, tarihî gerçekliği olduğu gibi yansıtamaz. Çünkü edebî eser, kurmacaya dayanan bir yapıdır. Başka bir deyişle edebî eser, yazarının hayal dünyasından çıkmış bir ürün olduğu için temelinde kurgusallık taşır ve bu nedenle tarihî gerçeklikleri olduğu gibi yansıtamayabilir. Tarih araştırmalarında bu hususa oldukça dikkat etmekte fayda vardır.


24 Haziran 2024 Pazartesi

Öyküleyici Anlatım Nedir? Öyküleyici Anlatıma Örnek Metinler


 

Temel amacı okuyucuyu bir olay içinde yaşatmak olan öyküleyici anlatım tekniğinde sürekli bir olay akışı vardır. Olayların birbiri üzerine geliştiği öyküleyici anlatım tekniğinde hareket esastır. Başka bir deyişle bu anlatım biçimi hareketli bir yaşam kesitini anlatır.

Öyküleyici Anlatım Biçimine /Tekniğine Örnek Metinler

Örnek 1: Merdivenleri ağır ağır çıktı. Anahtarını cebinden çıkardı. Kapıyı açtı ve evine girdi. Bütün gün bu anı hasretle beklemişti. Çünkü bugün o kadar çok yürümüştü ki çok yorulmuştu. Kanepeye uzandı ve bir saat kadar dinlendikten sonra hemen işe koyuldu. Daha yapacak çok işi vardı. Masanın başına geçti, kâğıdını ve kalemini hazırladı ve dün hazırladığı taslak metni gözden geçirdikten sonra yazmaya başladı.

Yukarıdaki metinde yazar olay akışının olduğu, hareketli bir yaşam kesitini okuyuculara aktarmıştır. Bu nedenle yukarıdaki metinde öyküleyici anlatım tekniğinin kullanıldığını söyleyebiliriz.

Aşağıdaki örnek metinlerde de tıpkı yukarıdaki örnekte olduğu gibi olay akışının olduğu, hareketli yaşam kesitlerinin anlatıldığı metinlere yer verilmiştir. Dolayısıyla bu metinlerde de öyküleyici anlatım biçiminin kullanıldığını söyleyebiliriz.

 

Örnek 2: Yoğun geçen bir günün ardından odasına çekildi. Kütüphanesine bakındı, çoktandır okumak istediği kitabı gözleriyle aradı. Kitabı bulduktan sonra okuma köşesine çekildi ve kitabını okumaya başladı. Kısa bir süre okuduktan sonra not defterinin yanında olmadığını fark etti ve çalışma masasının üzerinde yer alan not defterini aldı. Bu deftere okuduğu kitapla ilgili önemli notlar almaya başladı.

 

Örnek 3 : Sabah erkenden kalktım. Elimi, yüzümü yıkadım ve güzelce bir kahvaltı yaptım. Sonra çantamı hazırlamaya başladım. Bir saat sonra yola çıkacaktık ve ben çok mutluydum. Arkadaşlarımla uzun zamandır bu tatilin plânını yapıyorduk. Sonra birden telefonum çaldı. Telefonum evin salonunda kalmıştı. Odamdan koşarak çıktım ve telefonu açtım. Arayan arkadaşımdı.

 

Örnek 4: Odanın kapısını açtım ve gizlice odaya girdim. Bu odaya girdiğimden kimsenin haberi olmamalıydı. Odada büyük bir sandık vardı. Usul usul yürüdüm ve sandığın yanına vardım. Sandığı açmam kolay oldu çünkü sandık kilitli değildi. Sandığın içinde çeşit çeşit kitap vardı. Hemen kitapları karıştırmaya başladım. Bir de karşıma ne çıksın? Çoktandır okumayı istediğim kitap... Aldım kitabı ve çıktım odadan. O kadar mutlu ve heyecanlıydım ki anlatamam. Hemen bu kitabı rahat rahat okuyacak bir yer aramaya başladım.

23 Haziran 2024 Pazar

Edebiyat-Felsefe İlişkisi


Edebiyat, TDK Güncel Türkçe Sözlük’te “Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı; yazın” olarak tanımlanır. Felsefe ise varlığı, evreni, bilgiyi ve değerleri anlamak amacıyla yapılan düşünsel faaliyetler ya da sözlük anlamıyla “Varlığın ve bilginin bilimsel olarak araştırılması"dır. Edebiyat-felsefe ilişkisini irdeleyecek olursak her ikisinin de ortak yanı dildir. ”Dilin kullanımı”, “dil bilinci” her iki disiplin için de önemlidir. Bu hususta şunlar söylenebilir:

“ Edebiyat, sözcükleri kullanan bir sanat biçimidir. Dolayısıyla felsefe için olduğu gibi edebiyat için de “dilin kullanımı”, “dil bilinci” son derece önemlidir. Ancak bu, felsefe ile edebiyatın dili aynı biçimde kullandıkları anlamına gelmez. Fakat edebiyatın felsefeye yaklaştığı örnekler de bulunmaktadır. Bu açıdan akla ilk gelen Tolstoy, Dostoyevski, Proust’un eserleridir ki bu eserler felsefi düşüncelerle yüklüdür. Şüphesiz her edebî eserde güçlü ya da zayıf bir kavramsal ve düşünsel yapı vardır.” (Emel Koç, Felsefe ve Edebiyat, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi)

Buradan hareketle şu yargıya varabiliriz: Bir edebî metin felsefî metin değildir ancak çoğu edebî metnin bir düşünsel yapısı başka bir deyişle felsefî bir altyapısı vardır. Felsefî düşüncelerle örülü edebî metinlerin varlığı tartışılmaz bir gerçektir. İşte edebiyat-felsefe ilişkisini bu şekilde açıklayabiliriz.

Kaynak:

1)TDK Güncel Türkçe Sözlük

2) Emel Koç, Felsefe ve Edebiyat, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi


20 Haziran 2024 Perşembe

Günlük Türü Nedir? Günlük Türünün Özellikleri

 


Daha önce deneme, makale, masal, fabl, destan, sohbet (söyleşi) gibi metin türlerine değinmiştik. Şimdi bu yazımızda “günlük türü nedir?" sorusunu cevaplayıp  günlük türünün özelliklerine değineceğiz. 

Günlük Türü Nedir? Günlük Türünün Özellikleri 

Bir kişinin günlük yaşantısındaki deneyimlerini, izlenimlerini duygu ya da düşüncelerini, tarih belirterek, günü gününe anlattığı yazı türü günlük olarak adlandırılır.

Günlük türü, aslında insanın içini dökme ihtiyacından doğmuştur denilebilir. Buradan yola çıkarak günlüklerin çoğunun içe dönük olduğunu belirtebiliriz. Ancak dışa dönük yazılan edebî anlamda günlükler de mevcuttur.

Günlük Türüne Örnek Metin

                                                                                                                                   20 Haziran 2024

Bugün öyle bir sıcak hava vardı ki kelimelerle anlatılmaz. İnsanlar adeta sıcaktan dışarı adım atamadılar. Bu havaları sevmiyorum gerçekten. Onun dışında gün içerisinde kayda değer önemli bir şey olmadı. Aslında olsa da umurumda değil artık. O kadar bıktım ki anlayışsızlıklardan, bencillikten, yapmacıklıktan artık hiçbir şey yapmak istemiyorum. Sadece insanlardan uzak bir yaşam sürmek istiyorum. Gösteriş, kötü niyet, ayak kaydırma, anlayışsızlık, bencillik hepsi canıma tak etti artık. Hiç kimse anlamıyor seni, en yakının bile... En yakının bile seni anlamazken neye yarar artık bu çaba? Artık sadece bir köşeye çekilip sadece kitap okumak istiyorum. Okumayayım da ne yapayım? Ancak öyle bağlanıyorum hayata. Rahatlatıyor beni. Dünyadan, yapmacık insanlardan uzak kalmanın tek çaresi benim için kitaplar. Yazarın dediği gibi "Odamda beni kitaplarım bekler. Bu yegâne tesellidir."

 

Yukarıdaki metinde yazar gün içerisindeki yaşantısını, duygularını ve düşüncelerini tarih belirterek, günü gününe dile getirmiştir. Dolayısıyla bu metni günlük türü kapsamında değerlendirebiliriz.

19 Haziran 2024 Çarşamba

"İpsiz Sapsız" Deyiminin Hikâyesi


Deyimler, anlatıma çekicilik katan, genellikle gerçek anlamından uzaklaşıp mecaz anlam kazanan, birden fazla sözcükten oluşan ve bir durum bildiren dil birlikleri ya da kalıplaşmış sözcük topluluğu olarak tanımlanabilir. “Az sözle çok şey anlatma” işleviyle anlatımda özlülüğü sağlayan deyimlerin ilgi çekici hikâyeleri vardır. Biz bu yazımızda “ipsiz sapsız” deyiminin hikâyesini anlatacağız.

 

“İpsiz Sapsız” Deyiminin Hikâyesi

Şimdi olduğu gibi eskiden de Anadolu’dan İstanbul’a çalışmak üzere adamlar gelir, bunların çoğu da herhangi bir mesleğe sahip olmadıklarından ya hamallıkla yahut kazma kürekle çalışarak işe başlarlarmış. Bunların içinde öyleleri olurmuş ki hamallık yapmak için ne bir ipleri, amelelik yapmak için de ne bir kazma veya kürekleri bulunurmuş. Bir ip veya tutacak bir sap sahibi olmayan bu kişiler için söylenen ipsiz sapsız deyimi de meslek sahibi olmamakla birlikte, bir işe güce de yaramayan adamlar hakkında tahkir anlamında kullanılmıştır. Hâlen haylazlık eden, herhangi bir geçim vasıtası peşinde olmayan sorumsuz insanlar için bu deyimi kullanırız. Hatta daha ileri giderek “ipe sapa gelmez herifin biri!” dediğimiz de olur.

Kaynak: İskender Pala, İki Dirhem Bir Çekirdek, Kapı Yayınları


Edebiyat-Psikoloji İlişkisi


Edebiyat, TDK Güncel Türkçe Sözlük'te Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı; yazın.” şeklinde tanımlanmaktadır. Psikoloji ise TDK Güncel Türkçe Sözlük’te “Bir grubun veya bir bireyin düşünme, duygulanma biçimlerini ve davranışlarını konu alan bilim dalı, ruh bilimi, ruhiyat.” olarak tanımlanır. Aslında her iki kavramın da ortak noktası insan ve insanın davranışlarıdır. Her iki bilim de insanı ve davranışlarını konu alır. Bu nedenle edebiyat ile psikoloji bilimleri arasında sıkı sıkıya bir bağ vardır.

Edebiyat-Psikoloji İlişkisi

Psikoloji bilimi, edebiyatı besleyen en önemli çalışma alanlarından biridir. Psikoloji de edebiyat da insan ruhuna eğilir ve insan ruhunun bilinmeyenlerini, insanın içinde bulunduğu ruh hâlini aktarmaya çalışırlar. Bu konuyla ilgili İsmet Emre, “Yeni Türk Edebiyatının Psikoloji Kaynakları” adlı makalesinde şunları kaleme almıştır:

“Doğalarındaki yakınlıktan dolayı psikoloji, edebiyatı besleyen en ciddi çalışma alanlarından biri olagelmiştir. Her iki disiplin de insan ruhunun karmaşasındaki bilinmezliklere eğilmeleri ve karanlık noktalarına uzanmaları bakımından yer yer benzeri yöntemleri kullanmak durumunda kalmışlardır. Bir anlamda edebiyat ile psikoloji, insan ruhunun farklı ortamlardaki dil kodlarıyla şifrelerini çözme uğraşı vermektedirler.”

Edebî eserleri meydana getiren yazarlardır. Yazarlar, edebî eserlerini oluştururken bu eserlere kendilerinin yaşantılarından, duygularından ve düşüncelerinden izler bırakırlar. Başka bir deyişle edebî eserlerde yazarın psikolojisinden izler olduğunu söyleyebiliriz. Sözünü ettiğimiz bu husus da gösteriyor ki edebî eserler insan ruhundan izler taşır ve bu durum da edebiyat ile psikolojinin sıkı sıkıya bir ilişki içinde olduğunu gösterir.

Bir şairin ya da bir yazarın kaleme aldıkları eserlerde nasıl bir ruh hâli içinde olduğunu rahatlıkla anlayabiliriz. Bu konuda Mustafa Karabulut, “Cahit Sıtkı Tarancı'nın Şiirlerine Psikanalitik Bir Yaklaşım” adlı makalesinde şunları dile getirmiştir:

“Şair ve yazarlar, eserlerinde psikolojik yapılar hakkında bilgiler verirler. Sanatçı bir bakıma toplumun sözcüsü durumundadır ve eseri vasıtasıyla bastırılmış duyguları ortaya koyar. Örneğin; Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiirlerinde ölüm söylemi onun psikolojisinden izler taşır.”

Yukarıdaki ifadeler edebiyat-psikoloji ilişkisini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Kaynak:

1.TDK Güncel Türkçe Sözlük

2.İsmet Emre, Yeni Türk Edebiyatının Psikoloji Kaynakları, Turkish Studies

3.Mustafa Karabulut, Cahit Sıtkı Tarancı’nın Şiirlerine Psikanalitik Bir Yaklaşım

 

 


22 Mayıs 2024 Çarşamba

Destan Nedir? Destan Türünün Özellikleri Nelerdir?


 

Bir millet veya toplumun hayatında derin izler bırakmış savaş, göç, kıtlık, afet vb. olayların anlatıldığı ya da bir milleti veya toplumu ilgilendiren bir kahramanlık konusunun bazen manzum, bazen mensur bazen de manzum-mensur karışık şekilde anlatıldığı edebî türe destan denir.

Türk destanlarında gerek şiir gerek düz yazı tarzında kullanılan dil, açık ve veciz bir ifade gücüne sahip olup, bu anlatım dili konuşma dilinin zenginliğini ve anlaşılırlığını yansıtır. Destanın dili çeşitli söz sanatlarıyla örülü olup bu söz sanatlarından en çok mübalağa (abartma) sanatı öne çıkar. Benzetme, tezat vb. gibi söz sanatları da kendisini destan türünde gösterir.

Destanlarda olağan ve olağanüstü unsurlar iç içedir. Örneğin; Türk destanlarında kahraman çoğunlukla olağanüstü şartlarda olağanüstü bir şekilde doğarak yine olağanüstü bir şekilde hızlı bir büyüme süreci geçirir.

“Türk destanlarında kahraman çoklukla olağandışı şartlarda olağanüstü bir şekilde doğar, hızlı ve olağanüstü bir büyüme süreci yaşar, kendini ispatlayabileceği ve alp sıfatını alabileceği bir eylemi gerçekleştirir, hâkimiyet sınırlarını genişletme, tutsaklığa ve sürgün hayatına son verme, kaçırılan akrabaları kurtarma, istilacı yabancı hanlara ve zorba yöneticilere ders verme, yer üstü ya da yer altından gelen müdahalelerle bozulan düzeni yeniden kurma ve bunun gibi sebeplerle akınlara çıkar, bu zorlu akınlardan zaferler elde ederek yurduna döner ve ulusu ya da halkı ile birlikte huzurlu bir hayat sürmeye başlar.” (Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, Grafiker Yayınları, 8.Baskı, 2011)

Türk destanlarında başkahramanlar konusuna geldiğimizde ise karşımıza ilk olarak alp tipi etrafında toplanan atlı göçebe yaşam tarzının idealize ettiği, düşmanlarla olan mücadelesini milleti adına yürüten başkahramanlardır.

İslâmî dönem Türk destanlarının başkahramanı ise “Gazi” tipidir. Gazi, din ve vatan uğruna savaşan, dindar bir kişiliğe sahip kahramandır. (Kaplan; 1991:112-119)

8 Mayıs 2024 Çarşamba

"Çizmeyi Aşmak" Deyiminin Hikâyesi



Birden fazla sözcükten oluşan ve gerçek anlamından uzaklaşarak bambaşka bir anlam kazanan söz gruplarına deyim denir. Kalıplaşmış sözlerden oluşan ve genellikle mastar hâlinde bulunan deyimlerin amacı bir durumu çekici, hoş ve ilgi çekici bir şekilde belirtmektir. Deyimlerin yol gösterme, ders ya da öğüt verme gibi bir amacı yoktur. Deyimler bu yönüyle atasözlerinden ayrılırlar.

Az sözle çok şey anlatma” gibi bir işlevi de olan deyimlerin ilgi çekici hikâyeleri de vardır. Biz de bu yazımızda TDK sözlüğünde “bilmediği, aklının ermediği, yetkisi dışındaki bir işe karışmak” anlamına gelen “çizmeden yukarı çıkmak” ya da “çizmeyi aşmak” deyiminin hikâyesini anlatacağız.

“Çizmeyi Aşmak” Deyiminin Hikâyesi

Milâd-ı İsa'dan üç asır evvel Efes'te Apelle (Apel) isimli bir ressam yaşarmış. Büyük İskender'in resimlerini yapmakla şöhret bulan Apel'in en büyük özelliği, yaptığı resimleri halka açması ve gizlendiği bir perdenin arkasından onların tenkitlerini dinleyip hoşa gidecek yeni resimler için fikir geliştirmesi imiş.

Günlerden birinde bir kunduracı, Apel'in resimlerinden birini tepeden tırnağa süzüp tenkide başlamış. Önce resimdeki çizmeler üzerinde görüşlerini bildirip, kunduracılık sanatı bakımından tenkitlerini sıralamış. Apel, bunları dinleyip gerekli notları almış. Ancak bir müddet sonra adam, resmin üst kısımlarını da eleştirmeye ve hatta teknik yönden, sanat açısından, renklerin kontrastı ve gölgelerin derecesi üzerine de ileri geri konuşmaya başlayınca Apel, perdenin arkasından bağırmış:

-Efendi, haddini bil; çizmeden yukarı çıkma!

Kaynak: İskender Pala, İki Dirhem Bir Çekirdek, Kapı Yayınları

30 Nisan 2024 Salı

Tartışmacı Anlatım Nedir? Tartışmacı Anlatıma Örnek Paragraflar



Yazarın düşüncelerini okuyucuya kabul ettirmek amacıyla kullandığı anlatım biçimine tartışmacı anlatım denir. Tartışmacı anlatım tekniğinde yazar önce eleştireceği düşünceyi verir daha sonra da kendi düşüncelerinin neden doğru olduğunu, eleştirdiği düşüncenin de neden yanlış olduğunu örnekleriyle ortaya koyar. Bu anlatım tekniğinde yazarın amacı kendi düşüncesini savunmak, yanlış düşünceyi de çürütmektir.

NOT: Tartışmacı anlatımda öznellik hakimdir. Yazar, bu anlatım biçiminde ağırlıklı olarak kendi duygu ve düşüncelerine yer verir.

Tartışmacı Anlatım Örnekleri

Örnek 1:

“Edebiyata dudak bükenlerden söz açmak istiyordum. Vatan kurtaran aslanlardır bunlar. Aslında hiçbirinin değerli bir öykü cildiyle, değerli bir romanla ömürlerinde bir kez olsun karşılaştıklarını ihtimal vermem. Buna rağmen edebiyat üzerinde pek bir üst perdeden konuşurlar. Edebiyatın neyi kurtaracağını sorarlar. Sanırsınız ki kendileri ciddi şeylerle uğraşmışlardır, edebiyatı da bu uğraşları arasında belli bir yere oturtmuşlardır. Edebiyat üzerine olan bütün ön bilgileri vaktiyle okudukları ya bir resimli romana dayanır ya bir pehlivan tefrikasına. Eh ona da doyum sağlamışlardır.

Gene söylüyorum, hayatın bütün anlamı kitaplardan ibaret değil. Ama hayatın bazı anlamlarını kavrayabilmek için arada bir kitaplara, dergilere de bakmak gerekli sayılmalı. Okuyunca da hayattan kaçmak için değil, hayata müdahale için okumalı.”

(Rasim Özdenören, Ruhun Malzemeleri)

Yazar bu metinde edebiyata dudak bükenleri, edebiyatı bütünüyle bomboş bir uğraş olarak nitelendirenleri eleştiriyor, onların düşüncelerinin yanlış olduğunu metnin son kısmında kendi görüşlerini ortaya koyarak okuyucuya bildiriyor. Ayrıca bu metinde öznel anlatımın hâkim olduğunu görmekteyiz. Bu nedenle bu metinde anlatım biçimlerinden tartışmacı anlatımdan yararlanıldığını söyleyebiliriz.

 

Örnek 2:

“Kötümserliği yaşamının vazgeçilmez bir parçası hâline getiren insanlar var. Bu insanlar hemen hemen her şeye olumsuz tarafından bakarak insanlara olumsuz enerji yayarlar. Bunu da “Ben açık sözlüyüm.” diyerek normalleştirmeye çalışırlar. Bir de iyimserliği abartanlar var tabii. Her ikisi de doğru değildir bence. İyimserliği ve kötümserliği makul bir şekilde dengelemenin hayatımıza olumlu şeyler kazandıracağı düşüncesindeyim. Çünkü iyimserliği ve kötümserliği dengeleyebilen insanların günlük yaşamda doğru kararlar verebildiğini ve insan ilişkilerinde daha başarılı olduklarını düşünüyorum.”

Yazar, yukarıdaki metinde iyimserliği ve kötümserliği uçlarda yaşayan insanları eleştiriyor ve bunun doğru olmadığını metnin son kısmında kendi düşüncesini ortaya koyarak okuyuculara bildiriyor. Dolayısıyla bu metinde tartışmacı anlatımdan yararlanıldığını söyleyebiliriz.

 

Örnek 3:

“Hüzün meraklılarından değilim. Böyle bir ruh hâlinden hoşlanmam; ona önem de vermem. Bunun yanında birçok insan hüznü büyük bir değer sayar. Onlara göre hüzün olgun, erdemli, akıllı insanların özelliğidir. İtalyanlar bu duruma “kötülük” demekle daha uygun bir davranışta bulunmuşlar. Çünkü hüzün daima zarar veren, manasız, küçük, korkak bir duygudur.”

(Montaigne / Denemeler)

Yazar bu metinde hüzün duygusunun zararlı, manasız, küçük ve korkak bir duygu olduğunu bir tartışma havası içinde vermiştir. Ayrıca bu metinde öznellik hâkimdir. Dolayısıyla bu metinde anlatım biçimlerinden tartışmacı anlatımdan yararlanıldığını söyleyebiliriz.

Popüler Yayınlar