31 Ağustos 2024 Cumartesi

Roman Nedir? Roman Türünün Özellikleri Nelerdir?

 

Roman Nedir?

Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayların kişilere, yere ve zamana bağlı olarak anlatıldığı, hikâye türüne göre daha uzun olan kurmaca eserlere roman denir.

 

Roman Türünün Özellikleri

-Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayları ele alır. Romana konu olan olaylar gerçek hayatta yaşansa bile yazarın süzgecinden geçtiği için kurmaca bir hâl alır.

-Olaylar; kişi, yer ve zamana bağlı olarak anlatılır.

-Roman türünün hikâye türüne göre farkı ise şöyledir:

Roman, hikâyeye göre daha uzun bir türdür. Hikâyede olay sınırlıdır. Başka bir deyişle hikâye tek bir olay etrafında dönerken, romanda birden fazla olay vardır. Romanda şahıs kadrosu daha kalabalıktır. Olayların meydana gelmesinde etkili olan aslî kahramanların yanında, bu kahramanlarla etkileşimde bulunan ikinci derecede kahramanlar vardır. Roman uzun bir tür olduğu için kahramanların hayatına ayrıntılı bir şekilde yer verilir. Hikâye ise kısa bir tür olduğu için şahıs kadrosu dardır ve kahramanların hayatına ayrıntılı olarak yer verilmez. Roman, mekân ve çevre tasvirlerinin uzun olduğu bir türken, hikâyede mekân ve çevre tasvirleri oldukça sınırlıdır.

Roman türünün hikâye türüne göre farkını kısaca belirttikten sonra roman türünün özelliklerini anlatmaya devam edelim.

-Roman türü, çevre betimlemelerinin ve psikolojik tahlillerin uzun uzun yer aldığı kurmaca bir düzen içerisinde meydana gelmiş bir türdür.

-Doğal afetler, savaşlar, tarihî olaylar, aşk, köy hayatı, polisiye konular, toplumsal konular, göç vb. her şey romana konu olabilir. Başka bir deyişle insanın içinde olduğu ve insanı ilgilendiren her şey romanın konusudur. Gerçek hayatta yaşanması mümkün olan bu olaylar yazarın süzgecinden geçer ve böylece yazarın hayal dünyasının ürünü olan bir kurmaca düzen ortaya çıkar.

-Romanı, estetik roman ve popülist roman olmak üzere iki gruba da ayırabiliriz. Edebî değeri yüksek, her okumada okuyuculara farklı bakış açıları kazandıran nitelikli romanlar estetik roman kategorisine dahildir. Geniş kitlelere hitap edecek tarzda, çok satma kaygısıyla yazılan edebî değeri düşük romanlar ise popülist roman kategorisi içerisinde değerlendirilir.

-Romanları konularına göre 11 başlık altında toplayabiliriz. Bunlar:

-Psikolojik roman

-Tarihî roman

-Polisiye roman

-Macera romanı

-Fantastik roman

-Mizahî roman

-Biyografik-otobiyografik roman

-Toplumcu romanlar,

-Psikanalitik romanlar,

-Tezli romanlar,

-Bilim kurgu romanı

 

Türk Edebiyatında Roman

Türk edebiyatında, divan edebiyatının mesnevileri ile halk edebiyatının halk hikâyeleri romanın Batı’da gördüğü işlevi görmeyi başarmıştır. Roman türü ise edebiyatımıza Tanzimat’tan itibaren çeviriler yoluyla girmeye başlamıştır. İlk çeviri roman Yusuf Kâmil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği “Telemak” çevirisidir. “Telemak” çevirisini daha sonra “Robinson Crusoe, Monte Cristo ve Sefiller”  gibi romanların çevirisi izlemiştir. İlk yerli romanımız ise Şemsettin Sami’nin yazdığı “Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat” adlı eseridir. Daha sonra Namık Kemal, “İntibah” adlı romanını “Son Pişmanlık” adıyla yayımlar. “İntibah” ile aynı yıl yayımlanan Ahmet Mithat Efendi’nin “Felâtun Bey ile Rakım Efendi”si ise yanlış batılılaşmayı ele alır.

Türk edebiyatının önemli romancıları ise şunlardır:

-İlk dönem romancıları: Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai, Nabizade Nazım, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Abdülhak Şinasi Hisar.

-Roman türünün teknik ve diğer yönlerden geliştiği dönemde eser veren romancılar: Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Tarık Buğra, Kemal Tahir, Oğuz Atay.


22 Ağustos 2024 Perşembe

Realizm Akımı Nedir? Realizm Akımının Özellikleri ve Temsilcileri

 

Realizm Nedir?

Gerçekçilik” anlamına gelen realizm akımı, romantizmin aşırı duygusallığına tepki olarak Fransa’da ortaya çıkmıştır. Realizmin bütün hatlarını ele almadan önce “pozitivizm nedir?”  sorusunun cevabını vermekte büyük yarar vardır.

TDK Güncel Türkçe Sözlük’te “pozitivizm” sözcüğünün iki ayrı anlamı vardır. Bunlardan birincisi “Araştırmalarını olgulara, deneylere, gerçeklere dayayan, fizikötesi açıklamaları kuramsal olarak olanaksız ve yararsız gören Auguste Comte’un açtığı felsefe çığırı”dır. İkincisi ise “Bu çığırın gerçekçilik akımını doğuran edebî eserlerde uygulanmış biçimi”dir. “Pozitivizm” sözcüğünün birinci anlamına baktığımızda pozitivist düşüncenin, metafizik düşünceleri ve dogmatizmi reddettiği, deneysel bilimlere başka bir deyişle akla ve bilime önem verdiğini görmekteyiz. Tekrar realizm akımına döndüğümüzde ise realizm akımının, pozitivist düşüncenin sanat ve edebiyat alanındaki eserlere yansımasıyla ortaya çıktığını söyleyebiliriz.


Realizm Akımının Özellikleri

-“Gerçekçilik” anlamına gelir.

-Romantizmin aşırı duygusallığına tepki olarak ortaya çıkmıştır.

-Pozitivist düşüncenin etkisiyle hayali ve duyguyu bir kenara bırakıp; tabiatı, olayları, olguları ve insanı olduğu gibi anlatma amacını benimsemiştir. Bu yönüyle realizme bağlı olan sanatçıların gerçeğin peşinde olduklarını söylemek mümkündür.

-“Roman, uzun bir yol üzerinde gezdirilen bir ayna gibidir.” anlayışına bağlı olarak realist sanatçılar olayları, olguları objektif bir şekilde olduğu gibi anlatma amacını taşırlar.

-Realist sanatçılar gerçekçi oldukları için romantik yazarların aksine eserlerinde olağanüstülüklere, mucizelere, hayallere ve tesadüflere yer vermezler. Onların görevi olayları olduğu gibi yansıtmaktır.

-Realist sanatçı, eserlerinde gözleme ağırlık verir. Dolayısıyla realist sanatçı eserlerinde çevre tasvirine yer verir. Çevre tasvirinin bu denli önemli olmasının nedeni dış çevrenin insan karakteri üzerinde etkili olmasıdır.

-Realist sanatçı, eserinde tarafsız davranır. Eserine duygularını ve düşüncelerini yansıtmaz. Realist sanatçının görevi öğüt vermek değil, topluma ayna tutmak ve gerçeği yansıtmaktır.

 

Realizmin Dünya Edebiyatındaki Temsilcileri

-Fransız yazarlar: Stendhal, Balzac, Flaubert, Merime.

-Rus yazarlar: Gogol, Turgenyev, Dostoyevski, Tolstoy, Çehov, Gorki.

-İngiliz yazarlar: Dickens, Eliot, Defoe.

-Amerikalı yazarlar: Mark Twain, Hemingway, Steinbeck.

 

Türk Edebiyatında Realizm:

-Samipaşazade Sezai’nin “Sergüzeşt” adlı romanı,

-Nabizade Nazım’ın “Karabibik” ve “Zehra” adlı eserleri,

-Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası” adlı romanı,

-Halit Ziya Uşaklıgil’in “Mai ve Siyah”, “Aşk-ı Memnu” ve “Kırık Hayatlar” adlı eserleri,

-Yakup Kadri’nin “Kiralık Konak” ve “Yaban” adlı eserleri

realist etkilerle kaleme alınmış eserlerdir.

Bu isimlerin dışında Reşat Nuri Güntekin ve Refik Halit Karay realizmin etkisinde kalmış diğer isimlerdir.


15 Ağustos 2024 Perşembe

Hikâye (Öykü) Türü Nedir? Hikâye (Öykü) Türünün Özellikleri


 

Hikâye (Öykü) Nedir?

Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayların kişi, yer ve zamana bağlı olarak anlatıldığı kısa soluklu yazı türüne hikâye (öykü) denir.

 

Hikâye (Öykü) Türünün Özellikleri

Hikâye (öykü) türü roman türüne göre daha kısadır. Hikâyeler tek bir olay etrafında döner. Hikâye türünde sahıs kadrosu dardır ve şahısların hayatları ayrıntılı olarak ele alınmaz. Olayın geçtiği yer ise sınırlı özellikleriyle kısaca tanıtılır.

Hikâye (öykü) türü yazar tarafından serim, düğüm ve çözüm bölümleri şeklinde okuyucuya aktarılır. Serim bölümünde hikâyeye giriş yapılır. Bu bölümde kişiler, olay, yer ve zaman kısaca tanıtılır. Düğüm bölümünde asıl olay ele alınır, olay örgüsü şekillenir ve kişilerin birbirleriyle olan ilişkileri anlatılır. Düğüm bölümü, merak unsurunun yoğun olduğu hikâyenin en uzun bölümüdür. Çözüm bölümü ise düğüm bölümünde düğümlenen olayların sonuca ulaştırıldığı bölümdür.

 

Hikâye Türleri

1)Olay hikâyesi (Maupassant tarzı hikâye): Bir olay etrafında gerçekleşen ve sonuçlandırılan, merak unsurunun ön plânda olduğu hikâye tarzıdır. En önemli örneklerini Fransız yazar Maupassant verdiği için bu hikâye tarzına Maupassant tarzı hikâye adı verilmiştir. Bu tarz hikâyeler serim, düğüm ve çözüm şeklinde okuyucuya sunulur. Türk edebiyatında olay hikâyesiyle özdeşleşen yazar Ömer Seyfettin’dir.

2)Durum hikâyesi (Çehov tarzı hikâye): Olay anlatımına dayanmayan, merak unsurunun geri plânda bırakıldığı, betimlemelerin yoğun olarak yer aldığı hikâye tarzıdır. Olay anlatımı yoktur, kişilerin hayatından seçilen kesitler betimlemeler eşliğinde durgun bir havada anlatılır. En iyi örneklerini Rus yazar Anton Çehov verdiği için bu hikâye tarzına “Çehov tarzı hikâye” denmiştir. Edebiyatımızda en iyi örneklerini Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal vermiştir.

13 Ağustos 2024 Salı

Romantizm Akımı Nedir? Romantizm Akımının Özellikleri ve Temsilcileri


Klasik sanata, başka bir deyişle klasisizmin getirdiği katı kurallara bir başkaldırı niteliğinde olan ve Fransız İhtilâli’nin getirdiği karışık bir ortamda doğan romantizm akımı aslında önce İngiltere ve Almanya’da görülmüş ancak bu akımın ilkelerini 1827 yılında yazdığı Cromwell ön sözüyle Fransız sanatçı Victor Hugo açıklamıştır.

Romantizm Akımının Özellikleri

İhtilâlin getirdiği bir ortamda yetişen romantik sanatçılar, klasisizmin kuralcılığına başkaldırmışlardır. Romantizm akımına bağlı olan sanatçılar her konunun sanata girebileceği düşüncesini benimsemişlerdir. Klasisizm akımının önem verdiği akıl ve sağduyuya karşılık romantikler duyguyu ve hayali ön plâna çıkarmışlardır.

Romantizm akımını benimseyen sanatçıların edebî türler konusundaki tutumu ise şöyle olmuştur:

“Edebî türlerin sınıflandırılmasına bile karşı olan romantikler, tiyatroyu trajedi ve komedi diye ayırmanın gereksiz olduğunu, hayatta acıklı ile gülüncün birlikte bulunduğunu söyleyerek dram türünün doğmasına yol açmışlardır. Şiirle nesri birbirine yaklaştırmışlar ve yazı türleri içerisinde romana önem vermişlerdir.” (Mustafa Ayyıldız-Hamdi Birgören, Edebiyat Bilgi ve Kuramları, Akçağ Yayınları)

Klasik sanatçılar tabiat kavramıyla insanın iç dünyasını kastetmiş ve ona yönelmişlerken, romantik sanatçılar tabiat kavramıyla dış dünyayı kastetmişler ve dış dünyaya yönelmişlerdir. Başka bir deyişle romantikler gerçek tabiatı tüm yönleriyle eserlerinde kaleme almışlardır.

Klasisizmde eski Yunan ve Roma edebiyatı örnek alınırken, romantizmde ise milli kültür ve tarihe yönelme vardır. Başka bir deyişle romantikler kendi geçmişlerine yönelmişlerdir.

Romantizm akımında dil ve üslup konusunda bireyselci bir tutum izlenmiştir. Klasikler seçkinci bir dil anlayışı benimserken romantikler duygu ve hayal ilkelerinin getirdiği coşkun bir dil anlayışına bağlı olarak halkın dilini benimsemişlerdir.

 

Romantizm Akımının Dünya Edebiyatındaki Temsilcileri

Fransız Edebiyatı: Montesquieu, Rousseau, Lamartine, Voltaire, Victor Hugo.

Alman Edebiyatı: Goethe, Schiller

 

Türk Edebiyatında Romantizm

Türk edebiyatında Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit romantizm akımının etkisinde eserler kaleme almışlardır.

 

Romantizm Akımı – Anahtar Sözcükler

-Duygu ve hayal

-Hüzün, melankoli, karamsarlık

-Bireysellik

-Lirizm

-Milli kültür ve tarih

-Dış dünya (gerçek tabiat)


6 Ağustos 2024 Salı

Klasisizm Akımı Nedir? Klasisizm Akımının Özellikleri

 

17. yüzyılda Avrupa'daki iç karışıklıklar sona ermiş ve Avrupa'da monarşik yönetimler egemen olmaya başlamıştır. Bu zaman diliminde kilise yönetim üzerindeki gücünü kaybetmiş ve aynı zamanda derebeyler ve aristokratlar da monarşik yönetimlerin gücünü kabul ederek bu yönetimlere tabi olmaya başlamışlardır. Yönetimde artık kurallar ve kanunlar geçerli olmaya başlamıştır. Bu dönemde yetişen Descartes “Düşünüyorum, o hâlde varım” şeklinde bir felsefe sistemi geliştirmiştir. Akıl ve mantık Descartes'ın düşüncesinin temelini oluşturmuştur.

Siyasi, sosyal ve felsefî alanlarda meydana gelen bu gelişmeler doğal olarak edebiyatı da etkilemiş ve böylece klasisizm akımı ortaya çıkmıştır. 17. yüzyılda Fransa’da eski Yunan ve Latin edebiyatlarını örnek alarak gelişen bir edebî akım olan klasisizmde sanat üç temel üzerine kuruludur. Bunlar; akıl, sağduyu ve tabiattır. Klasisizm akımı tabiat derken insan tabiatını kasteder. Yazarların insan tabiatını anlamaları gerektiğini savunur. Bu akımda yazarlar eserlerinde duygularını gizlemişler, başka bir deyişle kahramanların arkasına saklanmışlardır.

 

Klasisizm Akımının Önem Verdiği Unsurlar:

Gerçek: Bu akımda hayale yer yoktur. Yazarlar hayale önem vermezler. Çünkü hayal onlara göre gelip geçicidir. Bu nedenle klasik yazarlar gerçeği ön plâna çıkarırlar.

Tabiat: Klasik yazarlar, insan dışındaki tabiata değil insanın iç dünyasına önem verirler. Klasisizmde sanatçı insan tabiatındaki değişmez, sürekli şeylere yönelir.

Akıl ve sağduyu: Klasisizmde sanata konu olan şeyler aklın denetimindeki davranışlardır.

Kuralcılık: Sosyal ve siyasi yapıda görülen kurallar doğal olarak edebiyata yansımıştır ve buna bağlı olarak kuralcılık klasisizmin sanat anlayışını oluşturmuştur. Bu sanat anlayışında edebî türler sınıflandırılarak bu türlerin değişmez kuralları tespit edilmiştir.

Tip: Klasisizm akımında önemli olan kişiler değil tiplerdir.

Ahlâk: Bu edebî akımın amaçlarından birisi de insanları kötü davranışlardan uzaklaştırıp onlara olumlu davranışların neler olduğunu öğretmektir.

Dil ve üslup: Klasik sanatçılar, kusursuz ve yalın bir anlatımla eserlerini kaleme almaya çalışırlar.

 

Klasisizm akımı hususunda değinilmesi gereken önemli konulardan birisi de klasisizmin edebî türler içinde en çok tiyatro üzerinde etkili olduğudur. Klasisizme tâbî olan yazarlar tiyatroda üç birlik kuralına uyarlardı. Bu kural ise konuda birlik, zamanda birlik ve mekânda birlik unsurlarından oluşur.

 

Klasisizm Akımının Dünya Edebiyatındaki Temsilcileri

Corneille, Malherbe, La Fontaine, Boileau, Moliere, Pascal, La Bruyerne, Fenelon ve John Milton.

 

Klasisizm Akımının Türk Edebiyatına Yansıması

Şinasi’nin La Fontaine'den çevirdiği fabllar, Yusuf Kâmil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği Telemak, Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere’den yaptığı uyarlamalar, Recaizade Mahmut Ekrem’in La Fontaine ve Racine’den yaptığı çeviriler klasisizm akımı çerçevesinde kabul edilebilir.


5 Ağustos 2024 Pazartesi

"Pabucu Dama Atılmak" Deyiminin Hikâyesi

 


En az iki sözcükten oluşan, bir durumu anlatan ve genellikle gerçek anlamından uzaklaşarak mecaz anlam kazanan sözcük gruplarına deyim adı verilir. “Az sözle çok şey anlatma” gibi önemli bir işlevi olan deyimlerin ilgi çekici hikâyeleri vardır. Bu yazımızda sözlük anlamı “Kendinden üstün birinin çıkmasıyla gözden düşmek” olan “pabucu dama atılmak” deyiminin hikâyesini anlatacağız.

 

“Pabucu Dama Atılmak” Deyiminin Hikâyesi

Osmanlılar devrinde esnaf teşkilâtı, Ahilik geleneğinin uzantısı olarak belli bir nizam içerisinde ve fevkalade sağlıklı işlemiştir. Her esnaf teşekkülünün bir kethüdası bulunur ve kethüda o meslek dalının inceliklerini, kanunlarını, yönetim biçimini iyi bilir, esnafın çalışma düzeni ve dürüstlüğünü denetlermiş. Esnaf ile kethüda arasında yiğitbaşı denilen, bilirkişi konumunda bir esnaf temsilcisi bulunur, sanatında hile yapanlar olursa, yiğitbaşı tarafından tespit edilerek kethüdaya bildirilir ve gerekli cezaî işlemler başlatılırmış. Bu, bir nevi, şimdiki TSE kontrolörlüğü demektir.

Herkesin meslek ahlâkı ilkeleriyle çalıştığı o dönemlerde bir zanaatkârın yaptığı işte ihmal veya hileye sapması, nadir görülen hadiselerdendir. Çabucak bozulan, yırtılan veya çürüyen mallarda bir hile aranır, bulunursa kethüdaya şikâyetle ilgilinin cezalandırılması istenirmiş.

Takdir edilir ki ayakkabı imalatı, bu tür şikayetlere açık bir meslektir. Kısa sürede eskiyen ayakkabının kullanım hatası mı, yoksa üretim hatası mı olduğu sık sık tartışma ve şikayet konusu edilmeye başlandığı devirlerde, çürük çarık yapılan, çabuk sökülen yahut delinen ayakkabılar dolayısıyla kethüda, sık sık çarıkçılar yiğitbaşısını çağırıp tahkikat yaptırır olmuş. Eğer bir imalat hilesi söz konusu ise ilgili usta çağrılır, esnafın ileri gelenleri, yiğitbaşı ve diğer meslek temsilcileri huzurunda kethüda tarafından tekdir edilir, aldığı ücretin müşteriye iadesi sağlanır, dava konusu olan ayakkabı da kullanılmamak için dama atılırmış.

Bir esnafın yaptığı ayakkabının dama atılması o usta için en büyük ayıp olup meslekteki şeref ve itibarını sıfırlar ve müşterisinin azalmasına yol açarmış. Bu uygulama bütün esnaf teşkilâtı için bir genelleme niteliğinde olup birisi hakkında “pabucu dama atıldı” denilmesi artık o meslekten ekmek yemesinin zor olduğuna işaret sayılmış, esnafın bu titizlik ile iş görmesi temin edilmiştir.

Bu uygulamanın Ahî Evran’dan kalma olduğu, daha o zamanlarda da hatalı malzeme üreten zanaatkârın, Ahi şeyhi tarafından meclisten çıkarılıp pabucunun tekke damına atıldığı ve evine yalınayak gönderildiğine dair rivayetler vardır.

(Kaynak: İskender Pala, İki Dirhem Bir Çekirdek, Kapı Yayınları)

12 Temmuz 2024 Cuma

KPSS Tarih Genel Tekrar Notları 3

 

1)Astronomi, matematik bilgini olan ve aynı zamanda şair olan, “Takvim-i Celâlî"yi hazırlayan komisyonda bulunan, ”Rubai” adı verilen dörtlükler hâlinde şiirler yazan bilim insanı ve şair Ömer Hayyam'dır.

 

2) “Uluğ Bey Zici” ve “Yıldızların Fıhristi” isimli eserleriyle ünlü Timur Devleti hükümdarı, astronomi ve matematik bilgini Uluğ Bey'dir.

 

3) Karahanlılar döneminde yaşamış, lakabı “Pir-i Türkistan” olarak da bilinen, “Divan-ı Hikmet” adlı eseriyle ünlü ilk Türk-İslâm mutasavvıfı Ahmet Yesevi'dir.

 

4) Karahanlılar döneminde yaşamış ve “Atabetü’l Hakayık” adlı eseriyle ünlü olan Türk-İslâm mutasavvıfı Edip Ahmet Yükneki’dir.

 

5) “Muhakemetü’l-Lugateyn” isimli eserinde Türkçenin Farsçadan üstün olduğunu kanıtlamayı amaçlayan Türk-İslâm edebiyatçısı Ali Şir Nevai’dir.

 

6) Gazneliler dönemi edebiyatçısı olup, “Şehname” isimli eserini Gazneli Mahmut’a sunan edebiyatçı Firdevsi’dir.

 

7) “Mukaddimetü’l Edeb” isimli eseriyle ünlü Harzemşahlar dönemi edebiyatçısı Mahmut Zemahşeri’dir.

 

8) “Tarih-i Yemin” adlı eseriyle ünlü, Gazneliler dönemi tarihçisi Utbi’dir.

 

9)“Sibernetik” biliminin kurucusu olup; denge, kontrol ve haberleşme üzerine çalışan Artuklular dönemi bilim insanı Cezeri’dir.

 

10) Divan-ı Kebir, Mesnevi, Mektubat, Fihimafih  ve Mecalis-i Seba isimli eserleriyle ünlü Anadolu Selçukluları döneminde yaşamış tasavvuf bilgini ve edebiyatçı Mevlana’dır.

 

11) “Risaletün-Nushiyye” ve “Divan” adlı eserleriyle ünlü Anadolu Selçukluları dönemi tasavvuf bilgini ve halk edebiyatçısı Yunus Emre’dir.

 

12) Ahi Teşkilatının Özellikleri

-Temel amacı “sosyal adaleti” sağlamak olan ahilik teşkilâtında çıraklıktan ustalığa doğru meslekî eğitim verilmiştir.

-Ahi teşkilâtı, ahi esnaflarından toplanan katkı payı ile esnafa destek olmuş, fakirlere ve işsizlere de yardım edilmiştir.

-Kalite standartlarına uygun üretim gerçekleştirilmiştir.

-Üreticinin ve tüketicinin hakkını korumuştur.

-Ahi teşkilâtı, ürün fiyatlarını tespit ederek bu konuda uyuşmazlıkların ortaya çıkmasını önlemiştir.

-Devlet ve esnaflar arasındaki ilişkileri düzenlenmiştir.

NOT: Esnafların uyacağı meslek ilkelerine “fütüvvetname” denilmiştir.


13) -Hat: Arap harfleriyle güzel yazı sanatına verilen addır. Bu sanatla uğraşanlara ise “hattat” adı verilmiştir.

-Minyatür: Kâğıt üzerine yapılan ışık, gölge ve hacim duygusu yansıtılmadan yapılan iki boyutlu resimdir. Bu sanatla uğraşanlara “nakkaş” ya da “musavver” adı verilmiştir.

-Tezhip: Altın tozu ve boya ile sayfa ya da levha süslemeciliğine verilen addır. Bu sanatla uğraşanlara müzehhip adı verilmiştir.

-Çini: Fırınlanmış ve sırlanmış toprak üzerine yapılan süslemeciliğe verilen addır.

-Vitray: Cam süslemeciliği.

-Telkari: Gümüş ya da maden süslemeciliğidir. 

11 Temmuz 2024 Perşembe

KPSS Tarih Genel Tekrar Notları 2

 

1)Almanlara ait olan Nibelungen Destanı'nda, Germenler ile Avrupa Hunları arasındaki mücadeleler anlatılmış olup bu destanda Avrupa Hun hükümdarı Attila'dan “Etzel” şeklinde söz edilmiştir.

 

2) Ruslara ait olan İgor Destan'ında ise Kıpçak ve Slav mücadeleleri konu edinilmiştir.

 

3)Türk-İslam devletlerinde hükümdarlık sembolleri şunlardır:

-Örgin (taht)

-Hutbe okutmak

-Tuğ (sancak)

-Çetr (hükümdar şemsiyesi)

-Sikke (para) bastırmak

-Otağ (hükümdar çadırı)

-Saray

-Ünvan ve lakaplar

-Ferman

-Alem (bayrak)

-Nevbet (davul)

-Tuğra (imza şeklindeki hükümdar mührü)

-Tıraz (Arkasında ayet bulunan kaftan)

-Hilat (Halifenin gönderdiği hediyeler)

-Asa (Halifenin gönderdiği süslü değnek)

-Menşur (Halifenin gönderdiği hükümdarlık onay belgesi)

 

4) Hocası Cüveyni tarafından “derin bir deniz” olarak nitelendirilen, Nizamiye Medresesinde müderrislik yapan, “Nasihatü’l-Mülük”, “İhya’ü-Ulûmid-Dîn”, “El-Munkizu-mine’d-Dalâl” ve “Mekâsidu’l-Felâsife” adlı eserleriyle ünlü bilim insanı Gazali’dir.

 

5) Gazneliler döneminde yaşamış matematik ve astronomi bilgini olan, Gazneli Mahmut’un “sarayımın en değerli hazinesi”  sözleriyle nitelendirdiği, Avrupa’da “Alberuni (Aliboron)” olarak tanınan, “El-Asarül Bakiye”, “Hint Tarihi” adlı eserleriyle tanınan Türk-İslam bilgini Biruni’dir.

 

6) Bağdat'ta Nizamiye Medresesi'ni kuran, “Siyasetname”  adlı eserinde devlet idaresi hakkındaki görüşlerini belirten ve aynı zamanda Büyük Selçuklu veziri olan devlet adamı Nizamülmülk’tür.

 

7) Matematik tarihinde, birinci ve ikinci dereceden denklemlerin sistematik çözümlerinin yer aldığı ilk eser olan "Kitab-ül Cebir vel-Mukabele"nin yazarı:

Harezmi

 

8) Karahanlı döneminde yaşayan, dil bilimci ve haritacı olan, ”Divan-ı Lügati’t-Türk”  adlı eseriyle Türkçenin Arapçadan üstün olduğunu göstermeyi amaçlayan Türk bilim insanı Kaşgarlı Mahmut’tur.

 

9) Halkın ve hükümdarın karşılıklı sorumluluklarını dile getirdiği “Kutadgu Bilig” adlı eseriyle ünlü, Karahanlılar dönemi devlet adamı ve siyaset bilimcisi Yusuf Has Hacip’tir.

 

10) Türk-İslam devletlerinde bazı mimari eserler:

Han, kervansaray, ribat, bedesten, arasta gibi yapılar iktisadi amaçlı inşa edilirken; darüşşifa, darültıp, bimarhane, bimaristan, maristan, darülafiye, şifahane, darülsıhha gibi yapılar sağlık amaçlı inşa edilmiştir.

Mimari eserler hususunda önemli olan kurumların tanımları:

Camii: İbadet ve eğitim amacıyla inşa edilen ve kullanılan dinî yapı.

Kümbet (türbe): Din ve devlet büyükleri için inşa edilmiş anıt mezarlardır.

Medrese: Bilimsel araştırmaların yapıldığı, dinî ve pozitif bilimlerin okutulduğu kurumlardır.

Tekke: Tarikatların dinî ve sosyal faaliyetlerini yürüttükleri yapılardır. Küçüğüne ise “zaviye” adı verilmiştir.

İmarethane: Yoksul insanlara yönelik yemek hizmetlerinin verildiği yerlerdir.

Darüşşifa: Tolunoğulları’nda “maristan” olarak adlandırılan bu yapılar halka yönelik sağlık hizmetlerinin verildiği kurumlardır.

Bimarhane: Ruh ve sinir hastalıklarına yönelik tedavi hizmetlerinin verildiği kurumdur.

Külliye: Camii etrafında inşa edilen, kapsamında medrese, kütüphane, bedesten, darüşşifa vb. yapıların yer aldığı çok amaçlı sosyal yapılardır.

Kervansaray: Karahanlılarda “ribat” olarak adlandırılan, şehirlerarası ticarette güvenlik ve barınma amaçlı inşa edilmiş yapılardır.

Bedesten: Kumaş ve değerli eşyaların satıldığı üstü kapalı esnaf çarşısı.

Arasta: Aynı mesleği icra eden ya da aynı ürünü satan dükkânların bulunduğu esnaf çarşısı.

Bazı Türk-İslam Mimari Eserleri:

Karahanlılar:

Mezar-ı Şir Kebir Camii

Buhara Namazgâh Camii

Özkent Minare

Arap Ata Türbesi

Ayşe Bibi Türbesi

Tirmiz Sarayı

Ribat-ı Melik

 

Gazneliler:

Leşker-i Bazar Ulu Camii

Leşker-i Bazar Sarayı

 

Büyük Selçuklular:

İsfahan Mescid-i Cuma

Bağdat Nizamiye Medresesi

Nişabur Medresesi

Sultan Sencer Türbesi

Rey Medresesi


KPSS Tarih Genel Tekrar Notları 1 adlı yazımıza BURADAN  ulaşabilirsiniz. 


8 Temmuz 2024 Pazartesi

ÖSYM Sınavlarında Çıkması Muhtemel Şair ve Yazarlar


 KPSS, EKYS, YKS gibi ÖSYM'nin düzenlediği sınavlarda çıkması muhtemel şair ve yazarları sizlerle paylaşıyoruz. 

1)Ahmet Hamdi Tanpınar

Roman, öykü, makale, deneme, şiir, edebiyat tarihi gibi türlerde eserler veren, “Ne İçindeyim Zamanın”, “Bursa'da Zaman” gibi şiirleri kaleme alan, “Mahur Beste”, “Huzur”, “Sahnenin Dışındakiler” ve “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” gibi romanlarıyla ünlü sanatçımızdır. Sanatçının öykü türündeki eserleri ise “Abdullah Efendi'nin Rüyaları” ve “Yaz Yağmuru"dur. Deneme türünde de eserler veren sanatçı bu türde “Beş Şehir” ve “Yaşadığım Gibi” adlı eserleri de kaleme almıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir” adlı eserinde Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul’u kendine özgü anlatım biçimiyle okuyucuyla buluşturmuştur

 

2)Peyami Safa

Edebiyat, felsefe, psikoloji, sosyoloji gibi değişik alanlarda eserler vererek çok yönlü olabilmeyi başaran sanatçı roman türünde verdiği eserlerle edebiyat tarihimizdeki yerini almıştır. Sanatçı roman türünde “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”, “Fatih-Harbiye”, “Bir Tereddüdün Romanı”, “Matmazel Noralya’nın Koltuğu”, “Yalnızız”, “Şimşek”, “Sözde Kızlar”, “Canan”, “Biz İnsanlar” gibi eserler kaleme almıştır.

 

3) Sezai Karakoç

İslâmî duyarlılıkla kaleme aldığı eserleriyle tanınan sanatçımızdır. Şiir türünde “Körfez, Şahdamar, Hızırla Kırk Saat, Taha’nın Kitabı, Gül Muştusu, Zamana Adanmış Sözler” gibi eserler kaleme alan sanatçı aynı zamanda deneme türünde kabul edebileceğimiz “Diriliş Muştusu” ve “Diriliş Neslinin Âmentüsü” adlı eserleriyle de ünlüdür. “Ey Sevgili” olarak bilinen “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” ve “Mona Rosa” adlı şiirleri en çok okunan şiirlerindendir.

 

4) Cahit Sıtkı Tarancı

Şiirlerinde ağırlıklı olarak “yalnızlık” ve “ölüm” temalarını işleyen şair, edebiyatımızda “ölüm şairi” olarak da tanınır. “Ömrümde Sükût”, “Otuz Beş Yaş”,” Düşten Güzel”, “Sonrası” adlı şiir kitapları vardır.

 

5) Abbas Sayar

Romanlarında ve hikâyelerinde Orta Anadolu insanının yaşamını anlatan ve “Yılkı Atı” romanıyla edebiyat dünyasında adını duyuran edebiyatçımızdır. Sanatçının ayrıca roman türünde “Çelo”, “Can Şenliği”, “Dik Bayır” gibi eserleri de vardır.

 

6) Rasim Özdenören

Türk öykücülüğünün ve deneme yazarlığının gelmiş geçmiş en usta kalemlerinden biridir. “Hastalar ve Işıklar”, “Gül Yetiştiren Adam”, “Çözülme”, “Çok Sesli Bir ölüm”, “Denize Açılan Kapı”, “Ruhun Malzemeleri”, “Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler”, “Müslümanca Yaşamak”, “Ansızın Yola Çıkmak”, “Yazı, İmge ve Gerçeklik” gibi eserleriyle ünlüdür.

 

7) Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Özellikle romanları ve öyküleriyle edebiyatımızda önemli bir yeri olan Yakup Kadri, “Yaban” adlı romanında I. Dünya Savaşı'nın bitimiyle birlikte Sakarya Savaşı’nın sonuna kadar olan sürede bir Anadolu köyünde köy halkının Milli Mücadele’ye ilişkin tutumlarını ve tavırlarını Ahmet Celâl isimli bir Türk subayının ve aydınının gözüyle verir.

Yakup Kadri’nin Eserleri:

Öykü: Bir Serencam, Rahmet, Milli Savaş Hikâyeleri

Roman: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panorama I, Panorama II, Hep O Şarkı.

Anı: Zoraki Diplomat, Anamın Kitabı, Vatan Yolunda, Politikada 45 Yıl, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları

Mensur Şiirler: Erenlerin Bağından, Okun Ucundan.

 

8) Halide Edip Adıvar

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında roman, öykü, anı gibi türlerde eserler veren Halide Edip Adıvar, özellikle roman türündeki eserleriyle edebiyatımızda ses getirmiştir. “Vurun Kahpeye”, “Ateşten Gömlek”, “Sinekli Bakkal”, “Dağa Çıkan Kurt”, “Türk’ün Ateşle İmtihanı”, “Mor Salkımlı Ev” gibi eserleriyle ünlüdür.

 

9) Orhan Veli Kanık

Garip akımının kurucularından olan Orhan Veli Kanık, kaleme aldığı şiirlerle edebiyatımıza damga vurmuş şairlerimizdendir. “Garip”, “Vazgeçemediğim”, “Destan Gibi”, “Yenisi”, “Karşı” gibi şiir kitapları olan sanatçı daha çok “İstanbul’u Dinliyorum” ve “Anlatamıyorum” adlı şiirleriyle hafızalarda yer edinmiştir.

 

10) Reşat Nuri Güntekin

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında kaleme aldığı roman, öykü ve tiyatro türündeki eserleriyle ses getiren Reşat Nuri Güntekin, eserlerinde Anadolu’yu ve Anadolu insanının yaşantısını yalın bir dille okuyucularına aktarmayı başarmış bir sanatçıdır. “Çalıkuşu”, “Dudaktan Kalbe”, “Yeşil Gece”, “Acımak”, “Yaprak Dökümü”, “Kızılcık Dalları”, “Miskinler Tekkesi”, “Kavak Yelleri”, “Gizli El” gibi eserleriyle ünlüdür.

7 Temmuz 2024 Pazar

KPSS Tarih Genel Tekrar Notları 1

 


1)İslamiyet öncesi Türk devletlerinde, “Gök Tanrı” tarafından verildiğine inanılan yönetim yetkisine “kut” adı verilmiştir. Kut inancına bağlı olarak ortaya çıkan sonuçlar şunlardır:

-Saltanat ve hanedan anlayışı ortaya çıkmıştır.

-Hükümdarın her erkek çocuğunun hükümdar olma hakkı ortaya çıkmıştır ve buna bağlı olarak veraset sisteminde belirsizlikler yaşanmıştır.

-Devlet hanedan ailesinin ortak malı olarak kabul edilmiştir.

-Taht kavgaları yaşanmış ve bu yaşanan kavgalar devleti zayıflatarak devletin kısa sürede parçalanmasına neden olmuştur.

-Cihan hâkimiyeti anlayışı benimsenmiştir ve buna bağlı olarak da fetih politikaları uygulanmıştır.

İkili teşkilatın uygulanması (İkili teşkilat, ülkenin yönetim olarak doğu ve batı şeklinde ikiye ayrılmasını ifade eder. Doğuyu hükümdar, batıyı ise hükümdarın kardeşi “yabgu” ünvanıyla yönetmiştir. İkili teşkilat anlayışının amaçları ise taht kavgasını önlemek ve yönetimi kolaylaştırmaktır.

ÖSYM SORAR: “İkili teşkilat” ve “boylar federasyonu”na dayalı yönetim biçimi yönetimde merkeziyetçi yapının olmadığını ortaya koyar.

 

2) İslamiyet öncesi Türk devletlerinde hükümdarlık sembolleri:

-Örgin (taht)

-Otağ (çadır)

-Nevbet (davul)

-Tuğ (sancak)

-Kotuz (sorguç)

-Yarlığ (ferman)

-Kılıç

-Kemer (kur)

-Kamçı (berge)

-Yay

 

3) İslamiyet öncesi Türk devletlerinde hükümdarların kullandığı ünvanlar:

-Han

-Hakan

-Kağan

-Erkin

-Kül Erkin

-İdikut

-İlteber

-Aytengri

-Şanyü

-Tanhu

-Yabgu

 

4) İslamiyet Öncesi Türk Destanları:

-Alp Er Tunga Destanı: İskitlere ait destandır. İskit ve Pers savaşlarını konu almıştır.

NOT: İskitlere ait bir diğer destan da “Şu Destanı”dır.

ÖSYM SORDU: Firdevsi, “Şehname” adlı eserinde Alp Er Tunga’dan “Efrasiyap” olarak söz etmiştir.

-Ergenekon Destanı: Göktürklere ait destandır. Göktürklerin, dağda bulunan demir madenini eriterek Ergenekon'dan kurtuluşunu anlatan destandır.

NOT: Göktürklere ait bir diğer destan da “Bozkurt Destanı”dır.

-Oğuz Kağan Destanı: Hun destanıdır. Oğuz Kağan’ın çocukları arasında ülkenin hakimiyetini paylaştırma sürecini anlatan destandır.

-Göç Destanı: Uygurlara ait bir destandır. Destanda Çinlilerin Türklerin kutsal taşını parçalaması sonucunda yaşanan kıtlığın Uygurlarda göçe sebep olması anlatılır.

NOT: Uygurlara ait bir diğer destan da “Türeyiş Destanı”dır.

Manas Destanı: Kırgızlara aittir. Dünyanın en uzun destanıdır.

 

5) İslamiyet öncesi Türk devletlerinde ölümden sonra yaşam inancının olduğuna dair kanıtlar şunlardır:

-Kurgan adı verilen ölülerin gömüldüğü oda şeklindeki mezarların yapılması

-Ölülerin eşyalarıyla birlikte gömülmesi

-Kurganlara balbal dikilmesi (Balbal: Mezara dikilen insan figürlü taş heykel) Balbalın ölen kişiye ölümden sonra hizmet edeceği inancı benimsenmiştir.

-Uçmağ (cennet) – tamu (cehennem) inancının bulunması

-“Atalar kültü” inancının olması. Bu inanca göre Türkler ölen atalarının yaşayan kişileri koruduğuna inanmışlardır.

 

6)Türk-İslam devletlerinde şehzadeler tecrübe kazanmaları için “Melik” olarak taşrada görevlendirilmişlerdir. Kendilerine rehber olarak görevlendirilenlere ise “atabey” ünvanı verilmiştir.

NOT: Atabeylik sisteminin sonuçları:

-Atabeyler, şehzadeleri tecrübe kazandırarak hükümdarlığa hazırlamışlardır. (Olumlu sonucu)

-Şehzadeler kimi zaman taht için kışkırtılmıştır. (olumsuz sonuç)

-Devlet otoritesinin zayıf olduğu dönemlerde bazı atabeyler bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. (olumsuz sonuç)

 

7)Türk-İslam devletlerinde devlet işlerinin görüşüldüğü kurula “Divan-ı Saltanat” adı verilmiştir. Başkanlığını hükümdar yapmıştır. Hükümdarın olmadığı zamanlarda ise başkanlık görevini “vezir” üstlenmiştir.

Divan-ı Saltanat’ın Alt Divanları

-Divan-ı İstifa: Mali işlerden sorumlu divandır.

-Divan-ı Arz: Askerî işlerden sorumludur.

-Divan-ı İşraf: Mali ve idari denetim yapan divandır.

-Divan-ı İnşa: İç ve dış yazışmalardan sorumlu divandır.

 

8) Selçuklularda adalet hizmetleri “kadı” adı verilen görevlilerce yerine getirilmiştir. Hukuk “şer’î” ve “örfî”  olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Şer’î hukukun temeli İslam hukukuna dayanırken örfî hukukun temeli ise eski Türk geleneklerine dayandırılmıştır.

Şer’î mahkeme: Başında “Kadı’l-kudat” bulunur.

Örfî mahkeme: Başında “Emir-i Dad” bulunur.

Askerî mahkeme: Askerî davalara “kazasker (kadıleşker)” bakmıştır.

Divan-ı Mezalim: Yüksek mahkeme özelliğinde olup hükümdar başkanlığında toplanan mahkemedir.

 

9) Bazı Türk-İslam devletlerinde uygulanan ikta sisteminin özellikleri şunlardır:

-Üretimde sürekliliği sağlar. Tarımsal üretimi artırır.

-İktisadi, idari, güvenlik hizmetlerini kolaylaştırır.

-Bayındırlık faaliyetlerini hızlandırır.

-Hazineden para çıkışını engeller. Bu sistemle hazineden para çıkmadan devlet adına taşra ordusu oluşturulmuştur.

-Memur maaşlarına kaynak oluşturulmuştur.

 

10) İlk Selçuklu medresesi, Tuğrul Bey tarafından Nişabur’da açılmıştır. Alparslan döneminde Nizamülmülk tarafından açılan Nizamiye Medresesi ise aralarında en önemli olan medresedir.

 

11) Aristo felsefesine olan katkılarından dolayı “Muallim-i Sani” ünvanıyla bilinen, Avrupa’da “Al Farabius” ve “Abunazar (Abunaser)” olarak tanınan, El-Medinetü’l-Fazıla, Kitab-ül Musiki ve İhsa’ül Ulûm adlı eserleriyle tanınan Türk bilim insanı ve filozof Farabî’dir.

 

12) “Şeyh’ül Reis”, “Tababetin Hükümdarı” lakaplarıyla bilinen, Batı'da “Avicenna” olarak tanınan, “Kitabü’ş-şifa” ve “El-Kanun fi’t-tıp” adlı eserleriyle ünlü olan Türk bilim insanı İbn-i Sina’dır.

27 Haziran 2024 Perşembe

Edebiyat-Tarih İlişkisi

 

Olayların, duyguların ve düşüncelerin okuyanlar üzerinde estetik bir etki ve heyecan uyandıracak tarzda güzel, etkileyici ve sanatlı sözler eşliğinde dışa vurulması veya dile getirilmesi sanatına edebiyat denir. Edebiyatın daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi diğer bilim dallarıyla ilişkili olduğunu belirtmiştik. Edebiyatın ilişkili olduğu bilim dallarından birisi de tarihtir. Edebiyat-tarih ilişkisine değinmeden önce tarih biliminin de tanımını yapmamız doğru olur.

Tarihin Tanımı

Tarih, geçmişte yaşanmış olayların belgelere dayandırılarak neden sonuç ilişkisi içerisinde tarafsız bir şekilde aktarıldığı bilim dalıdır. Geçmişin belgelere dayandırılarak anlatıldığı tarih bilimi, insan faaliyetlerinin oluşturduğu bir bütün olarak da tanımlanabilir.

Edebiyat-Tarih İlişkisi

Duyguların ve düşüncelerin okuyanlarda estetik bir etki ve heyecan uyandıracak biçimde dile getirilmesi demek olan edebiyat ile geçmişteki olayların belgelere dayandırılarak, neden-sonuç ilişkisi içerisinde anlatıldığı bilim olan tarih, birbiriyle sıkı bir ilişki içerisindedir. Edebiyat-tarih ilişkisini kısaca açıklarsak; bir edebî eser bir tarihî olayı konu alabilir. Edebiyatımızda tarihî olayları konu alan birçok edebî eser mevcuttur. Örneğin; edebiyatımızda Milli Mücadele’yi konu alan birçok eser vardır. Yakup Kadri’nin “Yaban”, Tarık Buğra'nın “Küçük Ağa”, Halide Edip Adıvar'ın “Vurun Kahpeye”, “Türk'ün Ateşle İmtihanı”, “Ateşten Gömlek” adlı eserleri bunlardan birkaçıdır. Bir edebî eser yazıldığı dönemin izlerini taşır. Yukarıda saydığımız eserler de yazıldığı dönemin izlerini taşıyan ve “tarihî roman” statüsünde sayabileceğimiz eserlerdir.

Tarih bilimi zaman zaman tarihî olayları konu alan edebî eserlerden de faydalanır. Ancak bu konuda şu husus oldukça önemlidir: Her edebî eser, tarihî gerçekliği olduğu gibi yansıtamaz. Çünkü edebî eser, kurmacaya dayanan bir yapıdır. Başka bir deyişle edebî eser, yazarının hayal dünyasından çıkmış bir ürün olduğu için temelinde kurgusallık taşır ve bu nedenle tarihî gerçeklikleri olduğu gibi yansıtamayabilir. Tarih araştırmalarında bu hususa oldukça dikkat etmekte fayda vardır.


24 Haziran 2024 Pazartesi

Öyküleyici Anlatım Nedir? Öyküleyici Anlatıma Örnek Metinler


 

Temel amacı okuyucuyu bir olay içinde yaşatmak olan öyküleyici anlatım tekniğinde sürekli bir olay akışı vardır. Olayların birbiri üzerine geliştiği öyküleyici anlatım tekniğinde hareket esastır. Başka bir deyişle bu anlatım biçimi hareketli bir yaşam kesitini anlatır.

Öyküleyici Anlatım Biçimine /Tekniğine Örnek Metinler

Örnek 1: Merdivenleri ağır ağır çıktı. Anahtarını cebinden çıkardı. Kapıyı açtı ve evine girdi. Bütün gün bu anı hasretle beklemişti. Çünkü bugün o kadar çok yürümüştü ki çok yorulmuştu. Kanepeye uzandı ve bir saat kadar dinlendikten sonra hemen işe koyuldu. Daha yapacak çok işi vardı. Masanın başına geçti, kâğıdını ve kalemini hazırladı ve dün hazırladığı taslak metni gözden geçirdikten sonra yazmaya başladı.

Yukarıdaki metinde yazar olay akışının olduğu, hareketli bir yaşam kesitini okuyuculara aktarmıştır. Bu nedenle yukarıdaki metinde öyküleyici anlatım tekniğinin kullanıldığını söyleyebiliriz.

Aşağıdaki örnek metinlerde de tıpkı yukarıdaki örnekte olduğu gibi olay akışının olduğu, hareketli yaşam kesitlerinin anlatıldığı metinlere yer verilmiştir. Dolayısıyla bu metinlerde de öyküleyici anlatım biçiminin kullanıldığını söyleyebiliriz.

 

Örnek 2: Yoğun geçen bir günün ardından odasına çekildi. Kütüphanesine bakındı, çoktandır okumak istediği kitabı gözleriyle aradı. Kitabı bulduktan sonra okuma köşesine çekildi ve kitabını okumaya başladı. Kısa bir süre okuduktan sonra not defterinin yanında olmadığını fark etti ve çalışma masasının üzerinde yer alan not defterini aldı. Bu deftere okuduğu kitapla ilgili önemli notlar almaya başladı.

 

Örnek 3 : Sabah erkenden kalktım. Elimi, yüzümü yıkadım ve güzelce bir kahvaltı yaptım. Sonra çantamı hazırlamaya başladım. Bir saat sonra yola çıkacaktık ve ben çok mutluydum. Arkadaşlarımla uzun zamandır bu tatilin plânını yapıyorduk. Sonra birden telefonum çaldı. Telefonum evin salonunda kalmıştı. Odamdan koşarak çıktım ve telefonu açtım. Arayan arkadaşımdı.

 

Örnek 4: Odanın kapısını açtım ve gizlice odaya girdim. Bu odaya girdiğimden kimsenin haberi olmamalıydı. Odada büyük bir sandık vardı. Usul usul yürüdüm ve sandığın yanına vardım. Sandığı açmam kolay oldu çünkü sandık kilitli değildi. Sandığın içinde çeşit çeşit kitap vardı. Hemen kitapları karıştırmaya başladım. Bir de karşıma ne çıksın? Çoktandır okumayı istediğim kitap... Aldım kitabı ve çıktım odadan. O kadar mutlu ve heyecanlıydım ki anlatamam. Hemen bu kitabı rahat rahat okuyacak bir yer aramaya başladım.

23 Haziran 2024 Pazar

Edebiyat-Felsefe İlişkisi


Edebiyat, TDK Güncel Türkçe Sözlük’te “Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı; yazın” olarak tanımlanır. Felsefe ise varlığı, evreni, bilgiyi ve değerleri anlamak amacıyla yapılan düşünsel faaliyetler ya da sözlük anlamıyla “Varlığın ve bilginin bilimsel olarak araştırılması"dır. Edebiyat-felsefe ilişkisini irdeleyecek olursak her ikisinin de ortak yanı dildir. ”Dilin kullanımı”, “dil bilinci” her iki disiplin için de önemlidir. Bu hususta şunlar söylenebilir:

“ Edebiyat, sözcükleri kullanan bir sanat biçimidir. Dolayısıyla felsefe için olduğu gibi edebiyat için de “dilin kullanımı”, “dil bilinci” son derece önemlidir. Ancak bu, felsefe ile edebiyatın dili aynı biçimde kullandıkları anlamına gelmez. Fakat edebiyatın felsefeye yaklaştığı örnekler de bulunmaktadır. Bu açıdan akla ilk gelen Tolstoy, Dostoyevski, Proust’un eserleridir ki bu eserler felsefi düşüncelerle yüklüdür. Şüphesiz her edebî eserde güçlü ya da zayıf bir kavramsal ve düşünsel yapı vardır.” (Emel Koç, Felsefe ve Edebiyat, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi)

Buradan hareketle şu yargıya varabiliriz: Bir edebî metin felsefî metin değildir ancak çoğu edebî metnin bir düşünsel yapısı başka bir deyişle felsefî bir altyapısı vardır. Felsefî düşüncelerle örülü edebî metinlerin varlığı tartışılmaz bir gerçektir. İşte edebiyat-felsefe ilişkisini bu şekilde açıklayabiliriz.

Kaynak:

1)TDK Güncel Türkçe Sözlük

2) Emel Koç, Felsefe ve Edebiyat, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi


Popüler Yayınlar