Edebiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Edebiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ağustos 2024 Cumartesi

Roman Nedir? Roman Türünün Özellikleri Nelerdir?

 

Roman Nedir?

Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayların kişilere, yere ve zamana bağlı olarak anlatıldığı, hikâye türüne göre daha uzun olan kurmaca eserlere roman denir.

 

Roman Türünün Özellikleri

-Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayları ele alır. Romana konu olan olaylar gerçek hayatta yaşansa bile yazarın süzgecinden geçtiği için kurmaca bir hâl alır.

-Olaylar; kişi, yer ve zamana bağlı olarak anlatılır.

-Roman türünün hikâye türüne göre farkı ise şöyledir:

Roman, hikâyeye göre daha uzun bir türdür. Hikâyede olay sınırlıdır. Başka bir deyişle hikâye tek bir olay etrafında dönerken, romanda birden fazla olay vardır. Romanda şahıs kadrosu daha kalabalıktır. Olayların meydana gelmesinde etkili olan aslî kahramanların yanında, bu kahramanlarla etkileşimde bulunan ikinci derecede kahramanlar vardır. Roman uzun bir tür olduğu için kahramanların hayatına ayrıntılı bir şekilde yer verilir. Hikâye ise kısa bir tür olduğu için şahıs kadrosu dardır ve kahramanların hayatına ayrıntılı olarak yer verilmez. Roman, mekân ve çevre tasvirlerinin uzun olduğu bir türken, hikâyede mekân ve çevre tasvirleri oldukça sınırlıdır.

Roman türünün hikâye türüne göre farkını kısaca belirttikten sonra roman türünün özelliklerini anlatmaya devam edelim.

-Roman türü, çevre betimlemelerinin ve psikolojik tahlillerin uzun uzun yer aldığı kurmaca bir düzen içerisinde meydana gelmiş bir türdür.

-Doğal afetler, savaşlar, tarihî olaylar, aşk, köy hayatı, polisiye konular, toplumsal konular, göç vb. her şey romana konu olabilir. Başka bir deyişle insanın içinde olduğu ve insanı ilgilendiren her şey romanın konusudur. Gerçek hayatta yaşanması mümkün olan bu olaylar yazarın süzgecinden geçer ve böylece yazarın hayal dünyasının ürünü olan bir kurmaca düzen ortaya çıkar.

-Romanı, estetik roman ve popülist roman olmak üzere iki gruba da ayırabiliriz. Edebî değeri yüksek, her okumada okuyuculara farklı bakış açıları kazandıran nitelikli romanlar estetik roman kategorisine dahildir. Geniş kitlelere hitap edecek tarzda, çok satma kaygısıyla yazılan edebî değeri düşük romanlar ise popülist roman kategorisi içerisinde değerlendirilir.

-Romanları konularına göre 11 başlık altında toplayabiliriz. Bunlar:

-Psikolojik roman

-Tarihî roman

-Polisiye roman

-Macera romanı

-Fantastik roman

-Mizahî roman

-Biyografik-otobiyografik roman

-Toplumcu romanlar,

-Psikanalitik romanlar,

-Tezli romanlar,

-Bilim kurgu romanı

 

Türk Edebiyatında Roman

Türk edebiyatında, divan edebiyatının mesnevileri ile halk edebiyatının halk hikâyeleri romanın Batı’da gördüğü işlevi görmeyi başarmıştır. Roman türü ise edebiyatımıza Tanzimat’tan itibaren çeviriler yoluyla girmeye başlamıştır. İlk çeviri roman Yusuf Kâmil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği “Telemak” çevirisidir. “Telemak” çevirisini daha sonra “Robinson Crusoe, Monte Cristo ve Sefiller”  gibi romanların çevirisi izlemiştir. İlk yerli romanımız ise Şemsettin Sami’nin yazdığı “Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat” adlı eseridir. Daha sonra Namık Kemal, “İntibah” adlı romanını “Son Pişmanlık” adıyla yayımlar. “İntibah” ile aynı yıl yayımlanan Ahmet Mithat Efendi’nin “Felâtun Bey ile Rakım Efendi”si ise yanlış batılılaşmayı ele alır.

Türk edebiyatının önemli romancıları ise şunlardır:

-İlk dönem romancıları: Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai, Nabizade Nazım, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Abdülhak Şinasi Hisar.

-Roman türünün teknik ve diğer yönlerden geliştiği dönemde eser veren romancılar: Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Tarık Buğra, Kemal Tahir, Oğuz Atay.


22 Ağustos 2024 Perşembe

Realizm Akımı Nedir? Realizm Akımının Özellikleri ve Temsilcileri

 

Realizm Nedir?

Gerçekçilik” anlamına gelen realizm akımı, romantizmin aşırı duygusallığına tepki olarak Fransa’da ortaya çıkmıştır. Realizmin bütün hatlarını ele almadan önce “pozitivizm nedir?”  sorusunun cevabını vermekte büyük yarar vardır.

TDK Güncel Türkçe Sözlük’te “pozitivizm” sözcüğünün iki ayrı anlamı vardır. Bunlardan birincisi “Araştırmalarını olgulara, deneylere, gerçeklere dayayan, fizikötesi açıklamaları kuramsal olarak olanaksız ve yararsız gören Auguste Comte’un açtığı felsefe çığırı”dır. İkincisi ise “Bu çığırın gerçekçilik akımını doğuran edebî eserlerde uygulanmış biçimi”dir. “Pozitivizm” sözcüğünün birinci anlamına baktığımızda pozitivist düşüncenin, metafizik düşünceleri ve dogmatizmi reddettiği, deneysel bilimlere başka bir deyişle akla ve bilime önem verdiğini görmekteyiz. Tekrar realizm akımına döndüğümüzde ise realizm akımının, pozitivist düşüncenin sanat ve edebiyat alanındaki eserlere yansımasıyla ortaya çıktığını söyleyebiliriz.


Realizm Akımının Özellikleri

-“Gerçekçilik” anlamına gelir.

-Romantizmin aşırı duygusallığına tepki olarak ortaya çıkmıştır.

-Pozitivist düşüncenin etkisiyle hayali ve duyguyu bir kenara bırakıp; tabiatı, olayları, olguları ve insanı olduğu gibi anlatma amacını benimsemiştir. Bu yönüyle realizme bağlı olan sanatçıların gerçeğin peşinde olduklarını söylemek mümkündür.

-“Roman, uzun bir yol üzerinde gezdirilen bir ayna gibidir.” anlayışına bağlı olarak realist sanatçılar olayları, olguları objektif bir şekilde olduğu gibi anlatma amacını taşırlar.

-Realist sanatçılar gerçekçi oldukları için romantik yazarların aksine eserlerinde olağanüstülüklere, mucizelere, hayallere ve tesadüflere yer vermezler. Onların görevi olayları olduğu gibi yansıtmaktır.

-Realist sanatçı, eserlerinde gözleme ağırlık verir. Dolayısıyla realist sanatçı eserlerinde çevre tasvirine yer verir. Çevre tasvirinin bu denli önemli olmasının nedeni dış çevrenin insan karakteri üzerinde etkili olmasıdır.

-Realist sanatçı, eserinde tarafsız davranır. Eserine duygularını ve düşüncelerini yansıtmaz. Realist sanatçının görevi öğüt vermek değil, topluma ayna tutmak ve gerçeği yansıtmaktır.

 

Realizmin Dünya Edebiyatındaki Temsilcileri

-Fransız yazarlar: Stendhal, Balzac, Flaubert, Merime.

-Rus yazarlar: Gogol, Turgenyev, Dostoyevski, Tolstoy, Çehov, Gorki.

-İngiliz yazarlar: Dickens, Eliot, Defoe.

-Amerikalı yazarlar: Mark Twain, Hemingway, Steinbeck.

 

Türk Edebiyatında Realizm:

-Samipaşazade Sezai’nin “Sergüzeşt” adlı romanı,

-Nabizade Nazım’ın “Karabibik” ve “Zehra” adlı eserleri,

-Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası” adlı romanı,

-Halit Ziya Uşaklıgil’in “Mai ve Siyah”, “Aşk-ı Memnu” ve “Kırık Hayatlar” adlı eserleri,

-Yakup Kadri’nin “Kiralık Konak” ve “Yaban” adlı eserleri

realist etkilerle kaleme alınmış eserlerdir.

Bu isimlerin dışında Reşat Nuri Güntekin ve Refik Halit Karay realizmin etkisinde kalmış diğer isimlerdir.


13 Ağustos 2024 Salı

Romantizm Akımı Nedir? Romantizm Akımının Özellikleri ve Temsilcileri


Klasik sanata, başka bir deyişle klasisizmin getirdiği katı kurallara bir başkaldırı niteliğinde olan ve Fransız İhtilâli’nin getirdiği karışık bir ortamda doğan romantizm akımı aslında önce İngiltere ve Almanya’da görülmüş ancak bu akımın ilkelerini 1827 yılında yazdığı Cromwell ön sözüyle Fransız sanatçı Victor Hugo açıklamıştır.

Romantizm Akımının Özellikleri

İhtilâlin getirdiği bir ortamda yetişen romantik sanatçılar, klasisizmin kuralcılığına başkaldırmışlardır. Romantizm akımına bağlı olan sanatçılar her konunun sanata girebileceği düşüncesini benimsemişlerdir. Klasisizm akımının önem verdiği akıl ve sağduyuya karşılık romantikler duyguyu ve hayali ön plâna çıkarmışlardır.

Romantizm akımını benimseyen sanatçıların edebî türler konusundaki tutumu ise şöyle olmuştur:

“Edebî türlerin sınıflandırılmasına bile karşı olan romantikler, tiyatroyu trajedi ve komedi diye ayırmanın gereksiz olduğunu, hayatta acıklı ile gülüncün birlikte bulunduğunu söyleyerek dram türünün doğmasına yol açmışlardır. Şiirle nesri birbirine yaklaştırmışlar ve yazı türleri içerisinde romana önem vermişlerdir.” (Mustafa Ayyıldız-Hamdi Birgören, Edebiyat Bilgi ve Kuramları, Akçağ Yayınları)

Klasik sanatçılar tabiat kavramıyla insanın iç dünyasını kastetmiş ve ona yönelmişlerken, romantik sanatçılar tabiat kavramıyla dış dünyayı kastetmişler ve dış dünyaya yönelmişlerdir. Başka bir deyişle romantikler gerçek tabiatı tüm yönleriyle eserlerinde kaleme almışlardır.

Klasisizmde eski Yunan ve Roma edebiyatı örnek alınırken, romantizmde ise milli kültür ve tarihe yönelme vardır. Başka bir deyişle romantikler kendi geçmişlerine yönelmişlerdir.

Romantizm akımında dil ve üslup konusunda bireyselci bir tutum izlenmiştir. Klasikler seçkinci bir dil anlayışı benimserken romantikler duygu ve hayal ilkelerinin getirdiği coşkun bir dil anlayışına bağlı olarak halkın dilini benimsemişlerdir.

 

Romantizm Akımının Dünya Edebiyatındaki Temsilcileri

Fransız Edebiyatı: Montesquieu, Rousseau, Lamartine, Voltaire, Victor Hugo.

Alman Edebiyatı: Goethe, Schiller

 

Türk Edebiyatında Romantizm

Türk edebiyatında Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit romantizm akımının etkisinde eserler kaleme almışlardır.

 

Romantizm Akımı – Anahtar Sözcükler

-Duygu ve hayal

-Hüzün, melankoli, karamsarlık

-Bireysellik

-Lirizm

-Milli kültür ve tarih

-Dış dünya (gerçek tabiat)


6 Ağustos 2024 Salı

Klasisizm Akımı Nedir? Klasisizm Akımının Özellikleri

 

17. yüzyılda Avrupa'daki iç karışıklıklar sona ermiş ve Avrupa'da monarşik yönetimler egemen olmaya başlamıştır. Bu zaman diliminde kilise yönetim üzerindeki gücünü kaybetmiş ve aynı zamanda derebeyler ve aristokratlar da monarşik yönetimlerin gücünü kabul ederek bu yönetimlere tabi olmaya başlamışlardır. Yönetimde artık kurallar ve kanunlar geçerli olmaya başlamıştır. Bu dönemde yetişen Descartes “Düşünüyorum, o hâlde varım” şeklinde bir felsefe sistemi geliştirmiştir. Akıl ve mantık Descartes'ın düşüncesinin temelini oluşturmuştur.

Siyasi, sosyal ve felsefî alanlarda meydana gelen bu gelişmeler doğal olarak edebiyatı da etkilemiş ve böylece klasisizm akımı ortaya çıkmıştır. 17. yüzyılda Fransa’da eski Yunan ve Latin edebiyatlarını örnek alarak gelişen bir edebî akım olan klasisizmde sanat üç temel üzerine kuruludur. Bunlar; akıl, sağduyu ve tabiattır. Klasisizm akımı tabiat derken insan tabiatını kasteder. Yazarların insan tabiatını anlamaları gerektiğini savunur. Bu akımda yazarlar eserlerinde duygularını gizlemişler, başka bir deyişle kahramanların arkasına saklanmışlardır.

 

Klasisizm Akımının Önem Verdiği Unsurlar:

Gerçek: Bu akımda hayale yer yoktur. Yazarlar hayale önem vermezler. Çünkü hayal onlara göre gelip geçicidir. Bu nedenle klasik yazarlar gerçeği ön plâna çıkarırlar.

Tabiat: Klasik yazarlar, insan dışındaki tabiata değil insanın iç dünyasına önem verirler. Klasisizmde sanatçı insan tabiatındaki değişmez, sürekli şeylere yönelir.

Akıl ve sağduyu: Klasisizmde sanata konu olan şeyler aklın denetimindeki davranışlardır.

Kuralcılık: Sosyal ve siyasi yapıda görülen kurallar doğal olarak edebiyata yansımıştır ve buna bağlı olarak kuralcılık klasisizmin sanat anlayışını oluşturmuştur. Bu sanat anlayışında edebî türler sınıflandırılarak bu türlerin değişmez kuralları tespit edilmiştir.

Tip: Klasisizm akımında önemli olan kişiler değil tiplerdir.

Ahlâk: Bu edebî akımın amaçlarından birisi de insanları kötü davranışlardan uzaklaştırıp onlara olumlu davranışların neler olduğunu öğretmektir.

Dil ve üslup: Klasik sanatçılar, kusursuz ve yalın bir anlatımla eserlerini kaleme almaya çalışırlar.

 

Klasisizm akımı hususunda değinilmesi gereken önemli konulardan birisi de klasisizmin edebî türler içinde en çok tiyatro üzerinde etkili olduğudur. Klasisizme tâbî olan yazarlar tiyatroda üç birlik kuralına uyarlardı. Bu kural ise konuda birlik, zamanda birlik ve mekânda birlik unsurlarından oluşur.

 

Klasisizm Akımının Dünya Edebiyatındaki Temsilcileri

Corneille, Malherbe, La Fontaine, Boileau, Moliere, Pascal, La Bruyerne, Fenelon ve John Milton.

 

Klasisizm Akımının Türk Edebiyatına Yansıması

Şinasi’nin La Fontaine'den çevirdiği fabllar, Yusuf Kâmil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği Telemak, Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere’den yaptığı uyarlamalar, Recaizade Mahmut Ekrem’in La Fontaine ve Racine’den yaptığı çeviriler klasisizm akımı çerçevesinde kabul edilebilir.


27 Haziran 2024 Perşembe

Edebiyat-Tarih İlişkisi

 

Olayların, duyguların ve düşüncelerin okuyanlar üzerinde estetik bir etki ve heyecan uyandıracak tarzda güzel, etkileyici ve sanatlı sözler eşliğinde dışa vurulması veya dile getirilmesi sanatına edebiyat denir. Edebiyatın daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi diğer bilim dallarıyla ilişkili olduğunu belirtmiştik. Edebiyatın ilişkili olduğu bilim dallarından birisi de tarihtir. Edebiyat-tarih ilişkisine değinmeden önce tarih biliminin de tanımını yapmamız doğru olur.

Tarihin Tanımı

Tarih, geçmişte yaşanmış olayların belgelere dayandırılarak neden sonuç ilişkisi içerisinde tarafsız bir şekilde aktarıldığı bilim dalıdır. Geçmişin belgelere dayandırılarak anlatıldığı tarih bilimi, insan faaliyetlerinin oluşturduğu bir bütün olarak da tanımlanabilir.

Edebiyat-Tarih İlişkisi

Duyguların ve düşüncelerin okuyanlarda estetik bir etki ve heyecan uyandıracak biçimde dile getirilmesi demek olan edebiyat ile geçmişteki olayların belgelere dayandırılarak, neden-sonuç ilişkisi içerisinde anlatıldığı bilim olan tarih, birbiriyle sıkı bir ilişki içerisindedir. Edebiyat-tarih ilişkisini kısaca açıklarsak; bir edebî eser bir tarihî olayı konu alabilir. Edebiyatımızda tarihî olayları konu alan birçok edebî eser mevcuttur. Örneğin; edebiyatımızda Milli Mücadele’yi konu alan birçok eser vardır. Yakup Kadri’nin “Yaban”, Tarık Buğra'nın “Küçük Ağa”, Halide Edip Adıvar'ın “Vurun Kahpeye”, “Türk'ün Ateşle İmtihanı”, “Ateşten Gömlek” adlı eserleri bunlardan birkaçıdır. Bir edebî eser yazıldığı dönemin izlerini taşır. Yukarıda saydığımız eserler de yazıldığı dönemin izlerini taşıyan ve “tarihî roman” statüsünde sayabileceğimiz eserlerdir.

Tarih bilimi zaman zaman tarihî olayları konu alan edebî eserlerden de faydalanır. Ancak bu konuda şu husus oldukça önemlidir: Her edebî eser, tarihî gerçekliği olduğu gibi yansıtamaz. Çünkü edebî eser, kurmacaya dayanan bir yapıdır. Başka bir deyişle edebî eser, yazarının hayal dünyasından çıkmış bir ürün olduğu için temelinde kurgusallık taşır ve bu nedenle tarihî gerçeklikleri olduğu gibi yansıtamayabilir. Tarih araştırmalarında bu hususa oldukça dikkat etmekte fayda vardır.


23 Haziran 2024 Pazar

Edebiyat-Felsefe İlişkisi


Edebiyat, TDK Güncel Türkçe Sözlük’te “Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı; yazın” olarak tanımlanır. Felsefe ise varlığı, evreni, bilgiyi ve değerleri anlamak amacıyla yapılan düşünsel faaliyetler ya da sözlük anlamıyla “Varlığın ve bilginin bilimsel olarak araştırılması"dır. Edebiyat-felsefe ilişkisini irdeleyecek olursak her ikisinin de ortak yanı dildir. ”Dilin kullanımı”, “dil bilinci” her iki disiplin için de önemlidir. Bu hususta şunlar söylenebilir:

“ Edebiyat, sözcükleri kullanan bir sanat biçimidir. Dolayısıyla felsefe için olduğu gibi edebiyat için de “dilin kullanımı”, “dil bilinci” son derece önemlidir. Ancak bu, felsefe ile edebiyatın dili aynı biçimde kullandıkları anlamına gelmez. Fakat edebiyatın felsefeye yaklaştığı örnekler de bulunmaktadır. Bu açıdan akla ilk gelen Tolstoy, Dostoyevski, Proust’un eserleridir ki bu eserler felsefi düşüncelerle yüklüdür. Şüphesiz her edebî eserde güçlü ya da zayıf bir kavramsal ve düşünsel yapı vardır.” (Emel Koç, Felsefe ve Edebiyat, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi)

Buradan hareketle şu yargıya varabiliriz: Bir edebî metin felsefî metin değildir ancak çoğu edebî metnin bir düşünsel yapısı başka bir deyişle felsefî bir altyapısı vardır. Felsefî düşüncelerle örülü edebî metinlerin varlığı tartışılmaz bir gerçektir. İşte edebiyat-felsefe ilişkisini bu şekilde açıklayabiliriz.

Kaynak:

1)TDK Güncel Türkçe Sözlük

2) Emel Koç, Felsefe ve Edebiyat, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi


19 Haziran 2024 Çarşamba

Edebiyat-Psikoloji İlişkisi


Edebiyat, TDK Güncel Türkçe Sözlük'te Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı; yazın.” şeklinde tanımlanmaktadır. Psikoloji ise TDK Güncel Türkçe Sözlük’te “Bir grubun veya bir bireyin düşünme, duygulanma biçimlerini ve davranışlarını konu alan bilim dalı, ruh bilimi, ruhiyat.” olarak tanımlanır. Aslında her iki kavramın da ortak noktası insan ve insanın davranışlarıdır. Her iki bilim de insanı ve davranışlarını konu alır. Bu nedenle edebiyat ile psikoloji bilimleri arasında sıkı sıkıya bir bağ vardır.

Edebiyat-Psikoloji İlişkisi

Psikoloji bilimi, edebiyatı besleyen en önemli çalışma alanlarından biridir. Psikoloji de edebiyat da insan ruhuna eğilir ve insan ruhunun bilinmeyenlerini, insanın içinde bulunduğu ruh hâlini aktarmaya çalışırlar. Bu konuyla ilgili İsmet Emre, “Yeni Türk Edebiyatının Psikoloji Kaynakları” adlı makalesinde şunları kaleme almıştır:

“Doğalarındaki yakınlıktan dolayı psikoloji, edebiyatı besleyen en ciddi çalışma alanlarından biri olagelmiştir. Her iki disiplin de insan ruhunun karmaşasındaki bilinmezliklere eğilmeleri ve karanlık noktalarına uzanmaları bakımından yer yer benzeri yöntemleri kullanmak durumunda kalmışlardır. Bir anlamda edebiyat ile psikoloji, insan ruhunun farklı ortamlardaki dil kodlarıyla şifrelerini çözme uğraşı vermektedirler.”

Edebî eserleri meydana getiren yazarlardır. Yazarlar, edebî eserlerini oluştururken bu eserlere kendilerinin yaşantılarından, duygularından ve düşüncelerinden izler bırakırlar. Başka bir deyişle edebî eserlerde yazarın psikolojisinden izler olduğunu söyleyebiliriz. Sözünü ettiğimiz bu husus da gösteriyor ki edebî eserler insan ruhundan izler taşır ve bu durum da edebiyat ile psikolojinin sıkı sıkıya bir ilişki içinde olduğunu gösterir.

Bir şairin ya da bir yazarın kaleme aldıkları eserlerde nasıl bir ruh hâli içinde olduğunu rahatlıkla anlayabiliriz. Bu konuda Mustafa Karabulut, “Cahit Sıtkı Tarancı'nın Şiirlerine Psikanalitik Bir Yaklaşım” adlı makalesinde şunları dile getirmiştir:

“Şair ve yazarlar, eserlerinde psikolojik yapılar hakkında bilgiler verirler. Sanatçı bir bakıma toplumun sözcüsü durumundadır ve eseri vasıtasıyla bastırılmış duyguları ortaya koyar. Örneğin; Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiirlerinde ölüm söylemi onun psikolojisinden izler taşır.”

Yukarıdaki ifadeler edebiyat-psikoloji ilişkisini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Kaynak:

1.TDK Güncel Türkçe Sözlük

2.İsmet Emre, Yeni Türk Edebiyatının Psikoloji Kaynakları, Turkish Studies

3.Mustafa Karabulut, Cahit Sıtkı Tarancı’nın Şiirlerine Psikanalitik Bir Yaklaşım

 

 


12 Aralık 2022 Pazartesi

Kitap Rehberi: Michael Ende - Momo



Michael Ende / Momo

Zaman nedir? Zaman tanımlanması basit görünen ancak içerisinde büyük sırlar barındıran bir olgudur aslında. Bu yüzden olsa gerek tanımı kişiden kişiye göre değişebilir. Zamanın kısalığını veya uzunluğunu ele aldığımızda ise bu da aslında göreceli bir olgudur. Kimi zaman olur ki zaman su gibi akıp geçer kimi zaman olur ki zaman geçmek bilmez.

Bu yazımızda ana konusunu “zaman” kavramının oluşturduğu nitelikli bir esere yer vereceğiz. Michael Ende’nin kaleme aldığı “Momo” adlı eseri ele alacağız.

Eserin başkahramanı Momo, büyük bir kentin tiyatro harabelerinde yaşayan küçük bir kızdır. Orada burada bulduğu ya da birilerinin verdiği eşyalardan başka bir şeyi olmayan Momo’nun sahip olduğu olağanüstü bir yetenek vardı. Bu yetenek dinlemekti. Aslında kulağa çok basit geliyor değil mi? Her insan az çok dinler ama yazar Momo’nun bu dinleme yeteneğine dikkat çekmek için “çok az insan gerçekten iyi bir dinleyicidir.” der. Momo karşısındaki insanları öyle bir dinlerdi ki karşısındaki kişi ona bilinçaltında gizli kalmış düşüncelerini rahatça açıklardı ve bu duruma Momo da şaşırırdı.

İyi bir dinleyici olan ve bunun için de bol zamanı olan Momo bu yeteneğiyle insanlar arasında olumlu bir bağ kurar. Ancak bir süre sonra yolunda gitmeyen olaylar cereyan eder. İnsanların zamanını çalma konusunda oldukça ince hesaplar yapan “duman adamlar” ortaya çıkar ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Zaman hırsızlığı konusunda oldukça usta olan “duman adamlar” için gizlilik çok önemlidir. Bu konuda öyle ustadırlar ki kente yerleşirler ve halkın arasına karışırken hiç dikkat çekmezler. Duman adamlar, insanlar üzerinde öyle bir egemenlik kurarlar ki artık insanlar sürekli zamandan tasarruf etmenin plânlarını yaparlar. Eskiden zevk alarak yaptıkları günlük yaşamın vazgeçilmez parçalarından olan gündelik işleri artık gereksiz ve zaman kaybı olarak görürler ve mutsuzluğa doğru adım adım sürüklenirler:

“Zaman tasarruf edeyim derken aslında başka şeylerden tasarruf ettiğinin kimse farkında değildi. Yaşamlarının gittikçe daha zavallı, daha tekdüze ve daha soğuk geçtiğini kavramak istemiyorlardı. Bu gerçeği sadece çocuklar taa yüreklerinde hissettiler. Çünkü artık kimsenin onlara ayıracak zamanı yoktu.”

Ortada tuhaf bir durum vardır. İnsanlar artık eskisi gibi mutlu değildir. İnsanlar zamandan tasarruf etmek amacıyla çocuklarıyla bile eskisi gibi ilgilenmiyorlardır. Sonunda Momo, bu tuhaf durumun farkına varır.

Peki, Momo duman adamlarla olan mücadelesinden galip çıkabilecek midir?

Michael Ende’nin yazdığı “Oysa zaman yaşamın kendisiydi. Ve yaşamın yeri yürekti.” cümlesiyle anılan, “çağdaş bir masal” tadındaki “Momo”yu seveceğinize inanıyor ve okumanızı tavsiye ediyoruz.

(Kaynak: Michael Ende, Momo, Pegasus Yayınları, Almancadan Çeviren: Leman Çalışkan)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

17 Eylül 2022 Cumartesi

Çocuk Kitapları: Kayıp Şeyler Ülkesinde



Kayıp Şeyler Ülkesinde / Ege Erim

Bu yazımızda büyük-küçük herkesin keyifle okuyabileceği bir eserle karşınızdayız: Kayıp Şeyler Ülkesinde...

78 sayfalık “Kayıp Şeyler Ülkesinde” birbiriyle bağlantılı 11 bölümden oluşuyor. Bu bölümlerin başlıkları ise şöyle:

1)Macera Başlıyor

2) Kimse Seni Göremez!

3) Çok Kalabalık

4)Neyse ki Rüyaymış Hepsi

5) Kim İnanır?

6) Sütlaç ve Hafıza Aynı Anda Kaybolursa...

7) Gerçekte Ararken Rüyada Bulmak

8) Kahraman Olmak Kolay Değil

9) Hatıralar Konuşamaz

10) Beklenmedik Bir Şey...

11) Kaybetmek ve Bulmak

 

Gelelim hikâyemizin konusuna: Evinin anahtarlarını kaybeden Can, kendini “Kayıp Şeyler Ülkesi”nde bulur:

“Can yavaşça gözlerini açtı. Açtığı anda da şaşkınlıktan olduğu yerde donakaldı. Yarım saat kestireyim diye yatıp üç adet anahtar olarak kalktığı yetmiyormuş gibi şimdi de olabilecek en tuhaf yerde bulmuştu kendini. Etrafına bakındı ve gördüklerinin gerçek olduğuna kendini inandırmaya çalıştı. Burası karman çorman bir yerdi. Ortalıkta o kadar fazla şey vardı ki, burayı tam olarak tarif etmek çok zordu.” (Sayfa 22)

Kitabın ilerleyen bölümlerinde yazar Kayıp Şeyler Ülkesi'ni şöyle anlatır:

“(...) asla tam olarak tarif edemeyeceği bir yerdi burası. Adeta büyülü bir yer... Hepsi birilerine ait olan ama kayıp oldukları için kimsesizliğin ortasındaki bu kocaman ülkede hep birlikte gülüp eğlenen bu milyonlarca kayıp şey, Can’a hem ilginç hem de biraz ürkütücü geliyordu.” (Sayfa:50)

Can, Can’ın kayıp eşyaların bulunduğu ülkedeki en yakın arkadaşı silgi, yeşil kredi kartı, şemsiye, sevimli kedi Sütlaç ve Ethem Dede... Ege Erim’in yazdığı, Feridun Oral’ın resimlediği, Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan çağdaş bir masal tadındaki bu eseri büyük-küçük herkesin keyifle okuyacağını düşünüyoruz. Okumayı hayatınızın merkezi hâline getirmeniz dileğiyle, herkese keyifli okumalar...

 

 


26 Nisan 2019 Cuma

Kitap Okumanın Faydaları

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/white-ceramic-teacup-with-saucer-near-two-books-above-gray-floral-textile-904616/

Merhaba değerli okurlarımız. Bugünkü yazımızda sizlere kitap okumanın faydalarından bahsedeceğiz. Sözü fazla uzatmadan hemen kitap okumanın faydalarını maddeler halinde anlatalım:

1) Kitap okudukça söz varlığımız genişler. Söz varlığı geniş olan bir insan ise duygu ve düşüncelerini etkili bir şekilde anlatma imkanı bulur.

2) Düzenli bir şekilde kitap okuyan bir insanın anlama kabiliyeti artar.

3) Muhakeme gücümüz artar. Olaylar ve durumlar karşısında daha rahat akıl yürütme imkanı buluruz.

4) Konuşma ve yazma becerimiz gelişir. Duygularımızı, düşüncelerimizi daha güzel ve etkileyici ifadelerle anlatarak karşımızdaki insanları etkileyebiliriz.

5) Hayata, olaylara ve durumlara karşı bakış açımız değişir; tek bir bakış açısından kurtulur ve farklı bakış açıları kazanırız.

6) Roman ve öykü gibi türleri düzenli bir şekilde okuyan bir insanın hayal gücü gelişir. İnsan hayal aleminin derinliklerine dalar.

7) Düzenli olarak kitap okuyan insan zamanla eleştirel düşünme alışkanlığına sahip olur. Eleştirel düşünen insan da bilgilerin doğruluğunu, yanlışlığını ve tarafsızlığını rahatlıkla tespit eder.

8) Kitap okuyarak farklı yaşam biçimlerini ve kültürleri tanıma fırsatını buluruz.

9)  Kitap okumak ufkumuzu genişletir, zihnimizi açar. Bilgimiz, birikimimiz ve kültürümüz artar.

10) Roman ve öykü okuyan bir insan kendisini roman ve öykü kahramanlarının yerine koyarak empati yeteneği de kazanabilir.

11) Okumak insana özgüven de kazandırır.

12) Okuyan insan duyarlılık kazanır. Dünyada ve ülkemizde meydana gelen olaylara karşı duyarlılık kazanırız.

13) Kişinin analiz gücü artar. Analitik düşünme yeteneği kazanarak olayları ve durumları incelemede ve değerlendirmede ustalık kazanırız.

14) Okumak insana bambaşka dünyaların kapısını açar. Bilgi, kültür ve hayal dolu bir dünyada kendimize yer buluruz.

15) İnsanı düşünmeye, öğrenmeye ve araştırmaya sevk eder. Aynı zamanda insana merak duygusunu da aşılar. 

16) Dürüstlük, sevgi, merhamet, hoşgörü gibi insanî değerleri ele alan kitapları okuyan insan bu değerleri içselleştirir ve bu değerlere günlük hayatında yer verir. 

17) Daha önce de söylediğimiz gibi okudukça ufku genişleyen insanın üretkenliği de artar. Düzenli olarak okuyan insan okuduklarından yola çıkarak yeni eserler meydana getirir.

18) Okumanın insanı psikolojik açıdan rahatlattığı da bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış durumda. 

Özetle, okuyan insan, yaşadığı dünyaya sığmaz, bambaşka dünyalara adım atar. Düzenli olarak okuyan insan zaman geçtikçe görecek ki hayatında gözle görülür değişiklikler olur ve bu değişikliğin etkisiyle faydalı işler yapmaya başlar. Bu yazımızda kitap okumanın faydalarından bahsettik. Başka yazımızda görüşmek üzere...





12 Nisan 2019 Cuma

Edebi Eser Nedir? Edebi Eserin Tanımı ve Özellikleri




Merhaba değerli okurlar. Edebiyat konulu paylaşımlarımıza devam ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde sitemizde "Edebiyat Nedir? Edebiyatın Tanımı" konusuna yer vermiştik. O yazımızı okumadıysanız buradan okuyabilirsiniz. Bugün ise sitemizde "Edebi Eser Nedir? Edebi Eserin Tanımı ve Özellikleri" konusuna yer vereceğiz.

Yukarıda sözünü ettiğimiz yazıda edebiyatın tanımını şöyle yapmıştık: "Edebiyat, duygu ve düşüncelerin okuyanlar üzerinde estetik bir etki ve heyecan uyandıracak tarzda güzel, etkileyici ve sanatlı sözler eşliğinde dışa vurulması veya dile getirilmesidir. İşte bu tanıma uygun bir şekilde oluşturulan eserlere biz edebi eser adını veriyoruz.

Edebi eserlerde kullanılan dil günlük hayatta kullandığımız sıradan dil gibi değildir. Edebi eserlerin kendisine özgü bir dili vardır. Sanatçı -şiir olsun, roman olsun, öykü olsun- eserini kaleme alırken günlük hayatta kullandığımız kelimeleri kullanır ancak bu kelimelere bambaşka ve özel anlamlar yükleyerek özel bir dil meydana getirir. Böylece edebi eserin dili günlük hayatta kullandığımız dilden daha farklı bir yapıya sahip olur.

Kaleme alındıkları dilden beslenen edebi eserler, oluşturuldukları dillerin seçkin örnekleridir. Oluşturuldukları dilin olanaklarını sonuna kadar kullanırlar ve o dilin gelişip zenginleşmesine de katkıda bulunurlar.

Edebi eserler, içerisinde duyguyu, heyecanı ve estetik unsurları barındırır. Bu nedenle bu eserlerde kullanılan dil farklı bir özellik gösterir. Bilimsel ve öğretici metinlerde kullanılan dil açık ve anlaşılır bir özellik gösterirken, edebi eserlerde ise böyle bir zorunluluk yoktur. Çünkü bu tür metinlerde sanatçının amacı okurlara bir şeyler öğretmek değil, onlara farklı duyguları ve yaşantıları hissettirmektir. Okurlara farklı duyguları ve yaşantıları hissettirmek isteyen sanatçı ise bu metinlerin ruhuna uygun olarak özel bir dil kullanmayı tercih eder.

Edebi eserlerin temelinde yatan en önemli özellik ise onların sanatçının hayal gücüne dayalı olarak oluşturulmalarıdır. Bu nedenle bu metinlerin dünyasının kurmaca bir dünya olduğunu da söyleyebiliriz. Kurmaca dünyadan kastımız ise sanatçının hayal gücüne bağlı olarak oluşturduğu kurgusallıktır. Yani bu eserlerin temelinde kurgusallık yatar.

Değerli okurlar, sizlere bu yazımızda edebi eser ile ilgili bilgiler vermeye çalıştık. Bir başka yazımızda görüşmek üzere.

Not: Bu makalenin yazımında Mustafa Ayyıldız ve Hamdi Birgören'in Akçağ Yayınları'ndan çıkmış olan "Edebiyat Bilgi ve Kuramları" adlı eserinden yararlanılmıştır.


9 Nisan 2019 Salı

Edebiyat Nedir? Edebiyatın Tanımı

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/book-book-pages-bookcase-browse-415071/


Merhaba değerli okurlar. Sitemizde eğitimle ilgili içeriklere yer verdiğimiz gibi edebiyatla ilgili içeriklere de yer vermek istedik. Biz de bu kapsamda bu konuyla ilgili bir giriş yapmak istedik ve bugün "Edebiyat Nedir? Edebiyatın Tanımı" konusunu işlemeye karar verdik. İsterseniz hemen başlayalım:

İnsan düşünen bir varlıktır, aynı zamanda duygusaldır da. Bunun gereği olarak insan duygu ve düşüncelerini söz veya yazıyla dışa vurmak ister. İşte tam bu noktada "edebiyat" devreye girer. Edebiyat, insanın duygu ve düşüncelerini dile getirmede önemli bir işleve sahiptir. Biz edebiyatın tanımına geçmeden önce sanat kavramına değinmenin daha doğru olacağını düşünüyoruz ve sanatın ne demek olduğunu açıklamak istiyoruz.

Sizlere "Sanat Nedir?" diye bir soru yöneltsek nasıl cevap verirsiniz? Eminiz ki birbirinden farklı tanımlar ortaya çıkar. Çünkü sanatın nesnel bir tanımı yoktur; sanat özneldir. Ancak biz sanat için şöyle basit bir tanım yapmak istedik: Sanat, duyguların ve düşüncelerin kimi zaman mimari, resim vb. yollarla kimi zaman da güzel sözlerle dışa vurulmasıdır. Bu yazıda biz edebiyatın tanımını ele aldığımız için burada vurgulamak istediğimiz anahtar kelime grubu "güzel sözler".

Sanat eserlerinin insanlar üzerinde büyük etkisi olduğu yadsınamaz bir gerçek. Biz güzel sözleri de sanatın içine dahil ettiğimiz için güzel sözlerin de insanlar üzerinde çok etkili olduğunu söyleyebiliriz. Edebiyat, güzel söz söyleme sanatıdır. Buradan yola çıkarak edebiyatı güzel sanatlar içerisinde ele alabilir ve şu tanımı da yapabiliriz:

Edebiyat, duygu ve düşüncelerin okuyanlar üzerinde estetik bir etki ve heyecan uyandıracak tarzda güzel, etkileyici ve sanatlı sözler eşliğinde dışa vurulması veya dile getirilmesidir.

Edebiyat malzeme olarak dili kullanır. Kendisine malzeme olarak dili seçen edebiyat, kitleleri peşinden koşturan mükemmel bir disiplindir. Ancak bu mükemmel disiplin içerisinde insanları etkilemekten uzak, özgün olmayan, sıradan kötü örnekler de vardır. Ancak bu konu başka bir yazının konusu olup burada bu konuya değinmeyeceğiz.

Dilimizde "edebiyat" kelimesi terim olarak da kullanılmıştır. Bu konuyla ilgili Mustafa Ayyıldız ve Hamdi Birgören'in "Edebiyat Bilgi ve Kuramları" adlı eserindeki şu ifadelere kulak verelim:

"Dilimizde edebiyat kelimesinin terim olarak kullanılmasına Tanzimat döneminde başlanmıştır. Daha önce edebiyat yerine ilm-i edeb, sanayi-i nefise, fünun-ı bedia, şiir ve inşa gibi terimler kullanılmaktadır. Daha sonra Fransızcadaki "literatüre" karşılığı kullanılmaya başlanan edebiyat kelimesinin bugün anlamı genişlemiş ve yeni terimler oluşturulmuştur. (...)"

Bazı edebiyat araştırmacıları edebiyatın tanımını yaparken kök anlamıyla bağlantı kurmuşlar ve bu kavramı "edeb" köküyle açıklamaya çalışmışlardır. Bu edebiyat araştırmacıları "edeb" kökünden gelen edebiyatın terbiye, edep, iyi ahlak, güzel huy ve zarif davranışların gelişmesine yardım etmesi gerektiğini savunmuşlardır.

Bu yazımızda "Edebiyat Nedir? Edebiyatın Tanımı" konusunu ele aldık ve son olarak bu konuyu burada bitirirken bir de Kaya Bilgegil'in ifadeleriyle bu konuya son noktayı koyalım:

"Kaya Bilgegil'in ifadesiyle bugün edebiyat kelimesi şu anlamlarda kullanılmaktadır: Ahlaki bir mana, dile ait ilimler, güzel yazma sanatı ve onun eğitimi, edebi yazılar, bir mevzu ile ilgili neşriyat ve lüzumsuz yere sözü uzatmak."

NOT: Bu makalenin yazımında Mustafa Ayyıldız ve Hamdi Birgören'in Akçağ Yayınları'ndan çıkmış olan "Edebiyat Bilgi ve Kuramları" adlı eserinden yararlanılmıştır.




Popüler Yayınlar