30 Ağustos 2019 Cuma

Sunuş Yoluyla Öğretim Stratejisinin Yararları ve Sınırlılıkları

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/composition-creativity-desk-education-207756/


David Ausubel tarafından geliştirilen ve öğretmen merkezli bir strateji olan sunuş yoluyla öğretim stratejisi eğitim-öğretim sürecinde sıklıkla kullanılan bir stratejidir. Bu stratejiye göre öğrenciler bilgileri keşfetmek yerine hazır olarak alırlar. 

Öğretmen, bu stratejinin merkezindedir. Öğretmen, bu stratejide içeriği anlamlı bir yapı bütünlüğüne getirerek öğrencilere etkili bir şekilde sunar. 

Sunuş yoluyla öğretim stratejisi kavramlar arası ilişkilerin kurulmasında etkili bir stratejidir. Kavramlar arası ilişkilerin kurulmasında da kavram haritaları önemli bir rol oynar. 

Bu stratejide öğretmen önce konuyla ilgili genel tanımları ve kavramları daha sonra da konuyla ilgili örnekleri ve ayrıntıları sunar. Yani başka bir deyişle öğretmen kavramdan örneğe, genelden özele doğru ilerler ve tümdengelim yoluyla ders işler. 

"Öğretim Stratejileri Nelerdir?" adlı yazımızı buradan okuyabilirsiniz. 

Sunuş Stratejisinin Yararları 

-Öğretmen tarafından uygulanması ekonomik ve kolay olan sunuş stratejisi, zamandan tasarruf sağlayan bir stratejidir. Bu strateji kısa sürede çok bilgi aktarımına imkân verir. 

-Bilgi düzeyindeki hedeflere ulaşmada uygun bir stratejidir. 

-Soyut kavramların açıklanmasında en etkili stratejidir. 

Öğrencilerin anlamlı öğrenmeyi gerçekleştirmelerini sağlar. Anlamlı öğrenme; öğretmen tarafından sunulan bilgilerin öğrenci tarafından ezberlenmemesi gerektiğini vurgulayan bir anlayıştır. 

Sunuş Stratejisinin Sınırlılıkları 

-Sunuş stratejisinin en büyük dezavantajı; öğrencilerin pasif dinleyen konumunda olmasıdır. Bu nedenle öğrenciler ezbere öğrenmeler gerçekleştirebilir. 

-Bu stratejide öğrencinin derse katılımı az olduğundan öğrenciler derste sıkılabilirler. 

-Yine öğrencinin derse katılımı az olduğundan öğrenilen bilgilerin kalıcı olması beklenemez. 

-Öğretmen merkezli bir strateji olduğundan öğrencilerin üretkenliğini azaltabilir. Öğrencilerin yaratıcı ve eleştirel düşünme becerilerini olumsuz yönde etkileyebilir. 

-Günümüz eğitim anlayışının en önemli amaçlarından birisi öğrencilerin bağımsız düşünmesini sağlamaktır. Sunuş yoluyla öğretim stratejisi eğitim-öğretim sürecinde öğrenciye fazla rol vermediğinden öğrencinin aktif olmasını ve bağımsız düşünmesini engelleyebilir. 

Değerli okurlarımız; bu yazımızda günümüzde sıklıkla kullanılan sunuş yoluyla öğretim stratejisinin yararları ve sınırlılıkları konusunu ele aldık. Bir başka yazımızda görüşmek üzere...

18 Ağustos 2019 Pazar

Çoklu Zekâ Kuramı Nedir?

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/colorful-color-play-concentration-54101/


Zekâ konusunda geçmişten günümüze birçok araştırma yapılmış ve çeşitli savlar ortaya konulmuştur. Bizim toplumumuzda da zekâ konusunda klasikleşmiş değerlendirmeler bulunmaktadır. Örneğin; kimimiz "Benim sayısal zekâm iyi veya kötü" kimimiz de "Benim sözel zekâm iyi veya kötü" şeklinde değerlendirmeler yapar. Yani başka bir deyişle biz genel olarak zekâyı sayısal ve sözel olarak ortaya konulan performanslar kapsamında tanımlarız. Ancak bu tanımlama çoklu zekâ kuramına göre yanlış bir tanımlamadır. Çünkü çoklu zekâ kuramına göre zekâ sadece sayısal veya sözel alanda performans ve ürün ortaya koymaktan ibaret değildir. Gardner'ın geliştirdiği bu kurama göre zekâ, bireyin farklı alanlarda performans ortaya koyma ve problemlerin üstesinden gelme yeteneğidir. Birey bu kurama göre spor, müzik, doğa, resim vb. birçok alanda zekâ bakımından performans ortaya koyar.

Zekâ konusunda geleneksel bakış açısının ürünü olan son derece dar kapsamlı bir tanım yapılmıştır. "Zekâ, dil ve matematik becerisidir." şeklindeki bu tanımlama zekâ kavramını anlatmaktan çok uzak bir tanımlamadır. Çoklu zekâ kuramının geliştirilmesiyle birlikte bu tanım geçerliliğini yitirmiştir.

Gardner'ın geliştirdiği bu kuramın savunduğu temel nokta; her insanın sekiz zekâ alanı ile doğduğu ve her insanda bu zekâ alanlarından değişik miktarlarda bulunduğudur. Örneğin; günlük hayatımızda şöyle bir tabir kullanırız: "Benim matematiksel zekâm sıfır." Bu değerlendirme bu kurama göre yanlış bir değerlendirmedir. Bir insanın matematiksel zekâsı iyi olmayabilir ancak bu durum o kişinin matematiksel zekâsının sıfır olduğu anlamına gelmez. Matematiksel zekâ az da olsa o kişide vardır ve bu durum diğer zekâ türleri için de geçerlidir.

Çoklu zekâ kuramında önemli olan öğrencinin güçlü olan zekâ alanlarını belirlemek ve bu zekâ alanlarını geliştirmeye yönelik etkinlikler tasarlamaktır. Mümkün olduğunca bütün zekâ alanlarını kapsayan öğretim ortamları düzenlemek eğitim-öğretim sürecinden alınacak verimi artıracaktır. Zaten bazı zekâ alanlarının etkinlik dışında bırakılması bu kurama uygun bir davranış değildir.

Çoklu zekâ kuramına göre her insan sahip olduğu zekâ alanları açısından birbirinden farklılık gösterir. Bu kurama göre insanlar bütün zekâ alanlarına sahip olarak dünyaya gelirler. Fakat bu zekâ alanlarından bir ya da birkaçı baskındır. Bütün zekâ türlerinin birbirleriyle dinamik bir ilişki içerisinde olduğu bu kurama göre zekâ türleri çeşitli etkinlikler yoluyla geliştirilebilir. Günlük hayatımızda yaptığımız en basit ve sıradan işlerde bile farklı zekâ türlerini kullanırız ancak çoğu zaman bu durumun farkında bile olmayız.

Çoklu zekâ kuramında yer alan sekiz zekâ türünü ise şöyle sıralayabiliriz:

-Sözel/Dilsel
-Matematiksel/Mantıksal
-Bedensel/Devinişsel/Kinestetik
-Görsel/Uzamsal
-Sosyal Zekâ
-Müziksel/Ritmik
-Öze Dönük/İçsel/Bireysel
-Doğa Zekâsı

Değerli okurlar; bu yazımızda "çoklu zekâ kuramı nedir?" sorusuna cevap aradık. İlerleyen süreçte çoklu zekâ kuramında yer alan sekiz zekâ türüne de sitemizde yer vereceğimizi bildirerek yazımızı bitiriyoruz. Herkese, mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler...



9 Ağustos 2019 Cuma

Öğretim Stratejileri Nelerdir?


Öğretim stratejileri, eğitim-öğretim sürecinde daha önceden belirlenen hedeflere ulaşmak açısından önemli bir yere sahiptir. Öğretim stratejileri sayesinde eğitim-öğretim sürecinin etkililiği ve verimliliği artar ve bu süreç düzenli bir biçimde yürütülür. Peki öğretim sürecinde bu denli önemli bir yere sahip olan öğretim stratejileri nelerdir? Bu soruya cevap arayalım: 

1) Sunuş Yoluyla Öğretim Stratejisi 

David Ausubel tarafından geliştirilen bu stratejiye göre öğrenciler bilgileri hazır olarak alırlar. Öğretmen merkezli olan bu stratejide bilgiler öğretmen tarafından organize edilerek öğrencilere sunulur. Eğer bir konunun işlenişinde öğretmen önce genel tanımlardan başlayıp örneklere ve ayrıntılara doğru gidiyorsa yani başka bir deyişle tümdengelim yöntemini kullanıyorsa bu derste sunuş stratejisi uygulanıyor demektir. 

2) Buluş Yoluyla Öğretim Stratejisi 

Bruner tarafından geliştirilen bu stratejiye göre öğrenciler bilgileri hazır olarak değil, bir bilim adamı gibi çalışarak, araştırarak ve sorgulayarak keşif yoluyla alırlar. Bu nedenle bu stratejinin diğer bir adı da "keşif yoluyla öğrenme"dir. Bu stratejide öğrencinin merakının diri tutulması öncelikli amaçlardan birisidir. Merak ve sezgisel düşünmenin önemli olduğu bu stratejide konuyla ilgili önce örnekler verilir sonra genel tanımlara geçilir. Yani örnekten kavrama doğru gidilir. Başka bir deyişle buluş stratejisinde tümevarım yönteminin uygulandığını söyleyebiliriz. 

3) Araştırma-İnceleme Stratejisi 

John Dewey tarafından geliştirilen bu stratejide amaç gerçek hayatta karşılaşılabilecek problemleri araştırma ve inceleme yoluyla problem çözme basamaklarını kullanarak çözebilmektir. Sınıf içi ve sınıf dışı etkinliklere uygun olan bu stratejinin bir diğer amacı da öğrencilere bilimsel düşünme becerisini kazandırmaktır. 

Değerli okurlar; bu yazımızda "öğretim stratejileri nelerdir?" sorusuna cevap aradık ve bu konuyu yüzeysel bir şekilde ele aldık. İlerleyen süreçte bu stratejileri ayrıntılı olarak ele alacağız. Lütfen takipte kalın :) 

Görsel Kaynak: slideplayer.biz.tr 

5 Ağustos 2019 Pazartesi

Öğretim İlkeleri Nelerdir? Öğretim İlkelerinin Eğitim-Öğretim Sürecindeki Yeri ve Önemi

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/letter-blocks-247819

Daha önceden belirlenmiş eğitim hedeflerine ulaşabilmek için, eğitim-öğretim sürecini daha verimli hale getirebilmek ve etkili kılmak için her yaş ve düzey için kabul görmüş uygulamalara öğretim ilkeleri denir.

Öğretim ilkeleri, öğretim yaşantılarının düzenlenmesi aşamasında ve her aşamada öğretmenlere rehberlik eder. Eğitim-öğretim sürecinin planlı yürütülmesine katkıda bulunur ve bu sürecin verimli ve etkili bir biçimde yürütülmesini sağlar.

Öğretim ilkeleri öğretmenlere rehberlik etmekle kalmayıp ders kitaplarının hazırlanmasında da konu alanı ve ölçme-değerlendirme uzmanlarının en temel yardımcısı olur. Konu alanı ve ölçme-değerlendirme uzmanları ders kitaplarının hazırlanmasında öğretim ilkelerini dikkate alır.

Öğretim ilkelerinin tanımını yaptıktan ve bu ilkelerin eğitim-öğretim sürecindeki yeri ve önemine kısaca değindikten sonra "öğretim ilkeleri nelerdir?" sorusuna cevap arayalım. Başlıca öğretim ilkeleri şunlardır:

1) Hedefe Uygunluk (Hedefe Görelik)

Eğitim doğrudan veya dolaylı olarak birçok faktörle etkileşim içindedir. Eğitimin etkileşim içinde bulunduğu faktörler birey, toplum, konu alanı ve hatta doğa özellikleridir. Eğitim süreci bireyin, toplumun, konu alanının ve doğanın özelliklerine göre düzenlenir ve bu düzenlemeler de önceden belirlenmiş hedeflere göre yapılır. Eğitim-öğretim sürecinde yapılan tüm faaliyetler hedefe uygun olmalıdır. Hedefler ise günlük yaşantıda kullanılabilir nitelikte olmalı ve bireyin ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilmelidir. Eğitim-öğretim sürecinde kullanılan strateji, yöntem ve teknikler belirlenen hedeflere uygun olmalıdır.

2) Öğrenciye Görelik (Düzeye Uygunluk)

Aynı yaş grubunda da olsalar öğrenciler psikolojik, zihinsel ve fizyolojik özellikler bakımından birbirlerinden farklıdırlar. Hiçbir öğrenci diğerine benzemez. Bireyler çalışma istek ve gayretleri bakımından, zeka düzeyleri ve ilgi-yetenek bakımından birbirlerinden farklı özellikler gösterirler. Bu nedenle eğitim-öğretim sürecinin düzenlenmesinde öğrencilerde görülen bireysel farklılıklar göz önünde tutulmalı ve düzenlemeler bu kritere yapılmalıdır.

3) Bilinenden Bilinmeyene

Günümüz eğitim anlayışında öğretilecek yeni bilgiler daha önceden öğrenilmiş eski bilgilerle ilişkilendirilerek bireye sunulur. Yeni bilgilerle eski bilgilerin ilişkilendirilmesi etkili ve kalıcı öğrenmeyi sağlar. Bu ilkeye göre öğretim sürecine öğrencilerin bildiklerinden başlanmalı, onların hazırbulunuşluk düzeyleri tespit edilmeli, daha sonra bilinmeyenlere yer verilmelidir. Örneğin; dersinde çarpma işlemini işleyen bir matematik öğretmeninin öğrencilere çarpma işlemini öğretirken toplama işleminden yararlanması bu ilkeye uygun hareket ettiğini gösterir.

4) Somuttan Soyuta

Bireyin zihinsel gelişimi somuttan soyuta doğrudur. İlkokul 1-3. sınıf öğrencileri için yapılan öğretim etkinliklerinin öğrencilerin duyu organlarına göre tasarlanması gerekir. Çünkü bu düzeydeki öğrenciler gözle görebildikleri, elle tutabildikleri nesneler yoluyla konuları öğrenebilmektedirler. Bu nedenle söz konusu konuya ilişkin somut nesne ve modeller sınıf ortamına getirilmeli, bu mümkün değilse konuya ilişkin nesnelerin fotoğrafları ya da bilgisayar ortamındaki tasarımları sınıf ortamında öğrencilere sunulmalıdır. Soyut konuların öğretiminde olabildiğince somutlaştırma yapmak öğretim sürecinden istenilen düzeyde verim alınmasını sağlar. Örneğin; dersinde güneş sistemini işleyen bir öğretmenin sınıf ortamına güneş sistemi modelini getirmesi ve dersi bu modele göre işlemesi somuttan soyuta ilkesine uygun bir uygulamadır.

5) Yakından Uzağa

Öğrencilerin yakın çevresine ve yaşadığı zamana ilgisi daha fazladır. Bu nedenle öğretim etkinlikleri düzenlenirken yakından uzağa doğru bir süreç izlenmelidir. Yakınlık hem yer hem de zaman açısından dikkate alınmalıdır. Örneğin; "Ülkemizi Tanıyalım" konusunu işleyen bir öğretmenin mahalle-semt-ilçe-il-bölge-ülke sıralamasına uyması yakından uzağa ilkesine göre yapılan bir uygulamadır. Öğretmen konuyu işlerken öğrencinin yakın çevresinden yani yaşadığı mahalleden başlamıştır. 

6) Kolaydan Zora (Basitten Karmaşığa) 

Bir öğretmen derste konuyu işlerken öğrenme konularını ön koşul ve aşamalılık ilkelerine göre işlemeli, konuları zorlukları açısından derecelendirmelidir. Öğretmen, konuların öğretiminde önce kolay ve giderek zorlaşan bilgilere doğru ilerleyen bir yol izlemelidir. Kolaydan-zora ilkesini uygulayan bir öğretmen hem öğrencilerin derse olan ilgilerini ve motivasyonlarını artırır hem de eğitim-öğretim sürecinden beklediği verimi alır. 

7) Açıklık (Ayanilik) 

Bu ilkeye göre öğretim ortamı ne kadar çok duyu organına hitap ederse o oranda kalıcı öğrenmeler gerçekleşir. Bu nedenle eğitim ortamları birden fazla duyu organına hitap edecek şekilde düzenlenmelidir. Bu ilkenin ikinci boyutu ise eğitim-öğretim sürecinde kullanılan dilin, kavramların açık ve net olmasıdır. Öğretmen dersini işlerken öğrencinin düzeyine uygun ifadeler kullanmalıdır. 

8) Hayatilik (Yaşama Yakınlık) 

Yaşama yakınlık ilkesi eğitim-öğretim sürecinde öğrencinin günlük hayatta işine yarayabilecek bilgilerin verilmesini ifade eder. Verilen bilgi günlük hayatta öğrencinin işine yaramalı, öğrenci edindiği bilgiyi günlük yaşamda kullanabilmelidir. Günümüz eğitim anlayışına göre eğitim yaşama hazırlıktan ziyade yaşamın bizzat kendisidir. Bu nedenle eğitim yaşamdan kopuk olmamalı, yaşama dönük olmalıdır. Ders işlenme sürecinde içerik ve etkinliklerdeki örnekler günlük hayatın içinden seçilmelidir. 

9) Ekonomiklik 

Bu ilkeyi "bir taşla iki kuş vurmak" deyimi en iyi açıklayan deyimdir. En az enerjiyle, en az maliyetle en yüksek kazanca ve verime ulaşmayı ifade eder. Bir araç-gereçle, bir yöntem ve teknikle, bir etkinlikle birden fazla kazanıma ulaşmak ekonomiklik ilkesini ifade eder. 

10) Güncellik (Aktüalite) 

Bu ilke ders konularıyla güncel olayların ilişkilendirilmesini sağlayan ilkedir. Konular güncel olay ve sorunlarla ilişkilendirilerek anlatılır. Öğrencilerin ülkemizde ve dünyada yaşanan olaylara ilgi duymasını sağlar. Öğrenme konularını güncel olaylarla ilişkilendirebilen öğrenciler etkili ve kalıcı öğrenmeler elde ederler. Dersinde "göç" konusunu işleyen bir öğretmenin Suriye'deki iç savaş nedeniyle ülkemize yapılan göçleri örnek göstermesi güncellik ilkesine örnektir. Ayrıca derslerde belirli gün ve haftaların ve yerel kurtuluş günlerinin ele alınması da bu ilkeye örnektir. 

NOT: Hayatilik ilkesi ile güncellik ilkesi birbirine yakındır. Bu nedenle karıştırılmamalıdır. Hayatilik ilkesi öğretim sürecinde verilen bilgilerin günlük yaşamda kullanılabilir olmasını ifade ederken güncellik ilkesi ise öğretilecek bilgilerin güncel konularla ilişkilendirilerek anlatılmasını ifade eder. 

11) Bütünlük 

Bu ilkeye göre öğrenci, zihinsel, fiziksel ve psikolojik yönden bir bütündür. Öğrenci sadece bilgi boyutuyla değil, her yönüyle ele alınır. Öğrenci, zihinsel, fiziksel ve psikolojik yönden bir bütün olarak yetiştirilir ve geliştirilir. Bu ilke sadece bireyin bütünlüğünü değil bilginin bütünlüğünü de ön plana çıkarır. Örneğin; ilkokulda fen bilgisi ve sosyal bilgiler dersi ayrı ayrı değil bir bütün olarak hayat bilgisi adı altında işlenir. Bu uygulama bütünlük ilkesine göre yapılan bir uygulamadır.

12) Etkin Katılım, İş, Aktivite-Yaparak Yaşayarak Öğrenme

Geçmişte eğitim psikolojisi alanında yapılan çeşitli deneyler ve bilimsel araştırmaların da ortaya koyduğu gibi yaparak-yaşayarak öğrenme etkili ve kalıcı öğrenmeler açısından çok önemli bir yere sahiptir. Günümüz eğitim anlayışında öğrenciler sınıfta pasif dinleyen bir konumda olmamalı, öğretim ortamına etkin bir şekilde katılım göstermelidir. Öğrenci sorular sormalı, tartışmalara katılmalı, araştırmalı, olaylar ve bilgiler arasında çeşitli bağıntılar kurmalı ve bütün bunlar sonucunda bir sonuca ulaşabilmelidir. Eğitim ortamları öğrencilerin etkin katılabilecekleri şekilde düzenlenmelidir. Öğretmenler ise öğrencileri etkin katılıma teşvik etmelidir.

13) Sosyallik (Otoriteye İtaat ve Özgürlük) 

Eğitimin amaçlarından birisi de bireyin sosyalleşmesine katkıda bulunmaktır. Öğrenci sosyalleşme sürecinden geçerken bir yandan da kuralları öğrenir. Biz bunu otoriteye itaat olarak açıklayabiliriz. Bu ilkeye göre öğrenci öğretim ortamında sosyal olmalı, sosyal olurken de bir yandan kuralları öğrenmeli, kendi kararlarını verebilmeli, yani başka bir deyişle özgür iradesini kullanabilmeli, iş birliği içinde çalışabilmelidir.

14) Tümdengelim (Bütün-Parça-Bütün İlişkisi) 

Günümüz eğitim anlayışı daha çok tümevarım (parçadan bütüne doğru ilerleme) yöntemini teşvik etse de tümdengelim (bütünden parçaya) yöntemi de öğretim ilkeleri arasında yer alır ve bu ilke öğretim ortamında kullanılır. Bu ilkeye göre öğrenme konuları ana başlıklardan yani bütünden alt başlıklara (parçaya) ayrılarak düzenlenmelidir.

15) Transfer Edilebilme İlkesi 

Transfer; başlangıçta edinilen bilginin benzer, yeni durumlarda da kullanılabilmesini ifade eder. Örneğin; bir öğrenci matematik dersinde öğrendiği kuralları fizik dersinde de kullanırsa bu ilkeye uygun hareket etmiş olur.

Değerli okurlar; bu yazımızda "öğretim ilkeleri nelerdir?" sorusuna cevap aradık. Bir başka yazımızda görüşmek üzere...












Popüler Yayınlar